One there translate Turkish
53,853 parallel translation
There was all this craziness at my house, and somebody called your agency, one of the neighbors or
Evimde çılgınca şeyler oldu. Biri de sosyal hizmetleri aradı. Komşularımdan biri...
I had to go, and there was no one else.
Gitmem gerekiyordu ve başka kimse yoktu.
- No. Plus, I don't want to face that mob out there twice in one day.
Ayrıca, bir günde iki kez dışarıdaki kalabalıkla karşılaşmak istemiyorum.
I don't know. There wasn't one.
- Bilmiyorum, üçüncü araç yoktu.
I won't lie to you. There are reforms coming down the pike, but no purges or loyalty oaths or one-way tickets to the gulag.
Size yalan söylemeyeceğim, bazı reformlar yapılacak ama temizlik ve sadakat yemini olmayacak veya çalışma kamplarına tek yön bilet alınmayacak.
There is one more thing.
- Bir şey daha var.
But in his defense, there was at least one day he went out.
Fakat onun savunmasında, Dışarı çıktığı en az bir gün vardı.
Is- - Is there no one else at the Agency that he trusts?
Ajans'da güvenebileceği başka kimse yok mu?
Uh, no one who still actually works there?
Ah, orada hala kimse çalışmıyor mu?
No. Uh, no. Matt said there's only one copy.
Matt tek kopyası olduğunu söyledi.
Well, apparently, there's not one, but two missing Kevins in the Melbourne area.
Aslında tek diye bir şey yok, Ama Melbourne'da Kevin soyadında iki kişi var.
And as for you fellas, there's only one rule, so learn it well.
Sizin için de geçerli olmak üzere sadece tek bir kuralımız var.
One of your people is out there murdered, floating in the water, and you're in here doing this!
Aranızdan biri öldürüldü akıntıya kapılıp gidiyor ama sizse bunları yapıyorsunuz!
And while he's there, he's going to learn a song from one of the dead people and he's gonna bring that song back to you so you can sing it and stop the biblical flood that's gonna happen tomorrow.
Gittiğinde, ölü birinden bir şarkı öğrenecek sonra o şarkıyı sana geri getirecek böylece yarın olacak incilvari tufanı şarkı söyleyerek önleyebileceksin.
My ship in the harbor, the one that was to depart for Philadelphia with my wife, was she still there when you left?
Limandaki gemim. Karımı alıp Philadelphia'ya götürecek gemiyi diyorum. Siz oradan ayrılırken hala Nassau'da mıydı?
Now, one would think we could go a long way towards soothing all that chaos out there, and the anger driving it... if we could draw everyone together to see justice done to the one responsible for all of it.
Tüm bu sorunlarla yüzleşmek için sabırla hareket edip doğru olanı yapabiliriz. Bütün bu sorunları başımıza açanın layığını bulması koşuluyla.
One of the men there started it.
İsyanı kölelerden biri çıkardı.
There may be ways of severing oneself in that way... sacrificing one part to save the other.
Belki bir yarını kurtarmak için öteki yarını feda etmenin yolları vardır.
No one will harm you out there.
Kılına bile dokunamazlar.
I know what Billy's done... what should be unforgivable... and yet till so very recently, there's no one in the world I called a closer friend.
Billy'nin yaptıklarının farkındayım. Yenilir yutulur gibi değil. Buna rağmen yakın zamana kadar edindiğim en yakın arkadaş kendisi.
Kimberly, if there's one thing I learned on that cruise, it's that what I've been shouting at bus drivers for all these years is true.
Kimberly, o gezide bir şey öğrendiysem o da şu : Yıllardır otobüs şoförlerine bağırdığım şey doğruymuş.
As far as I know, there's only one man who sells those.
Bildiğim kadarıyla, bunları satan bir tek adam var.
There are 14 more cells, and they must strike as one.
14 hücre var ve onların aynı anda saldırmaları şart.
There are 14 more cells, and they must strike as one.
On dört hücre daha var hepsi aynı anda saldırmalı.
There were 14 more cells, and they must strike as one.
Bunlardan 14 daha var ve hepsinin de aynı anda saldırması şart.
There is only one possible outcome for all of this, and we both know what that is.
Tüm bunlardan sıyrılmanın tek bir yolu var ve ikimizde bunun ne şekilde olacağını biliyoruz.
There's one last thing that I need to take care of.
İlgilenmem gereken son bir şey kaldı.
There's one last thing that I need to take care of.
Son bir şey var Benimle ilgileneceğim.
I'm gonna tell one of my aides to have a change of clothes for us before we get there.
Yardımcılarımdan birine söyleyeceğim Bizim için kıyafet değişikliği yapmak Oraya varmadan önce.
But there is one thing that's true now as it ever was.
Ama bir şey var Şimdi olduğu gibi doğrudur.
There's only one bed.
Ama tek yatak var.
But at the end of the day and despite her best intentions, there was one truth even she was unable to see.
Bütün çabalarına karşın neticede o bile bir gerçeği görememişti.
But there is one question remaining that you will have to show me you can adequately answer.
Şu soruma lafı evirip çevirmeden cevap vermen gerekecek.
But... there is one final test... to prove our worth and to lessen the risk on her end.
Ama kendimizi ispatlamamız için, bir de onun daha az risk aldığını göstermemiz için bir şey yapmamız gerek.
I know there's no way that one of us is ever gonna be in charge of them.
Bizden birinin onlardan birinin üstü olmasına imkân yok.
In that group of differing soldiers, there's only one pair of eyes looking to the flag, looking to the bigger picture.
Tüm bu farklı askerler grubunda, sadece tek bir çift göz var ; bayrağa bakan, büyük resmi gören.
Actually, there is one thing I could really use some help on...
Aslında bir konuda yardımını alabilirim...
There is only one little problem...
Sadece bir küçük problemimiz var...
And one day I'm up there.
Bir gün sıra bende, adamları izliyorum.
One of the murderers who killed Mr. Jim Miller... is still out there.
Bay Jim Miller'ı öldüren katillerden biri hâlâ serbest.
Well, there's one here. Out there, right now, as we speak.
Şu anda burada bir tane var.
One more thing. There's a Russian arriving at Lovelace College tomorrow for the chess tournament.
Bir şey daha var.Yarın yapılacak satranç turnuvası için Lovelace koleje gelen bir rus var..
If I can come up with another one like it, there's a job waiting for me there.
Sketch benim işimi gördü.
There was one of these at Miss Palfrey's house.
Miss Palfrey'İn evinde de bunlardan bir tane vardı.
There's no-one I can tell.
"Anlatabileceğim hiç kimse yok."
If you're collecting guards, there's that one from electrical hiding out in the front office.
Gardiyan topluyorsanız şu elektrikçi olan ofiste saklanıyor.
- There is only one correct answer.
Sadece tek bir doğru cevap var.
He.. - I'm sorry, ma'am, but there's no one here.
Üzgünüm bayan burada öyle biri yok.
There's no one here.
- Burada kimse yok.
But there is no one here except you two.
İyi de orada sizden başka kimse yok.
And then there is this one.
Bir de bu var.
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48