Out there translate Turkish
82,866 parallel translation
I know none of us can stop you if you choose to go out there, but please, as the people who care about you, give us a day to try and get ahead of this thing.
Eğer gitmeyi seçersen hiçbirimizin seni durduramayacağını biliyorum, ama lütfen, sana değer veren insanlar olarak bize bu şeyin önüne geçmemiz ve denememiz için bir gün ver.
Your interview with that whistleblower was instrumental in our scoop of every other major news organization out there.
O muhbirle yaptığın röportaj her diğer büyük haber kurumundan önce ilk haberi vermemizde etkiliydi.
I can get out there and see if there's any leads.
İsterseniz ipucu arayabilirim.
Well, he's safe, but his mother's still out there.
O güvende olabilir ama annesi hala dışarıda bir yerde.
But his mom is still out there. I could...
- Ama annesi hala dışarıda.
It's a war zone out there.
Dışarısı savaş alanı gibi.
Yeah, well, not to mention the full-on Independence Day going out there with the mothership hovering over the city.
Şehirde gezen ana geminin Bağımsızlık Günü ilanı var bir de.
Maybe Superman's out there right now, fighting in the streets.
Belki Superman şu anda sokaklarda savaş veriyordur.
I think Guardian and I should get back out there, see what we can do.
Bence Guardian'la dışarı çıkıp neler yapabileceğiz diye bakalım.
You want me to come out there, see the match?
Gelip maçı izlememi ister misin
There's very few short positions out there.
Çok az kısa pozisyonlar var.
That kid out there who's probably already dead and I'm gonna carry that around for the rest of my days.
- Evet, o çocuk çoktan ölmüştür. Ve hayatım boyu bu yükle yaşayacağım.
There's a whole world out there with no Marcel to worry about.
Dışarıda Marcel endişesi duymayacağımız koca bir dünya var.
There could be any number of disciples out there.
- Dışarıda çok sayıda müridi olabilir.
You know it's not safe out there.
- Biliyorsun, dışarısı güvenli değil.
Uh... that witch, Dominic, he's... still out there so... he wants my brothers dead.
Şu cadı, Dominic, hala dışarıda ve kardeşlerimin ölmesini istiyor.
I should be out there...
Dışarıda olmalıyım...
The Hollow's still out there somewhere.
Hollow hâlâ orada bir yerde.
The spirit's still out there.
Ruhu hâlâ dışarıda bir yerde.
Right now she's out there, alone in the darkness, fighting.
Şimdi orada karanlığın içinde tek başına savaşıyor.
Now get out there. Go get'em.
Şimdi gidin ve onları bulun.
How's everything out there?
Hayat nasıl gidiyor?
How do you plan on getting to his fingers when you're in here, in a riot, and he's out there, with no charges against him?
Sen burada bir isyanın içinde, o ise aleyhinde hiçbir suçlama olmadan dışarıdayken nasıl koz kullanmayı düşünüyorsun?
'Cause Judy need to talk to the press'fore things swell up out there and he gonna massage her talking points.
İşler sarpa sarmadan Judy'nin basınla konuşması lazım, bu da konu başlıklarını belirleyecek.
I can't go out there like this!
Bu hâlde oraya çıkamam!
I know you saw them people out there with them Judy King signs.
Dışarıdaki Judy King pankartlı insanları gördün.
And it would be smart of us if we put her out there.
Ve onu çıkarmamız akıllıca olur.
They sure ain't chanting for Poussey out there.
Dışarıda Poussey için tezahürat yapmıyorlar.
They act like it's a goddamn freeway out there.
Sanki otobanmış gibi davranıyorlar.
What are you gonna dry-clean Red Skeleton, send him out there?
Red Skeleton'ı mı çıkaracaksın onu mu yollayacaksın?
- Ugh. - I even canceled my membership, which sucks,'cause I loved working out there.
Üyeliğimi bile iptal ettirdim kötü oldu, çünkü orada çalışmayı seviyordum.
Come on, Cass, you gotta go out there and put those arms around that messy part of yourself and just...
Hadi Cass, oraya çıkıp o insanların ellerini senin karışık yerlerine götürmelerine izin vermelisin...
I did what I had to do to get those people out of there.
O insanları oradan çıkarmak için yapmam gerekeni yaptım.
Maybe, yeah, sure, I broke some walls, but I got everyone out of there safely, and that is a win.
Belkide evet, tabi ki, bazı duvarları kırdım fakat oradaki herkesi güvenli bir şekilde dışarı çıkardım ve bu bir galibiyettir.
And there are several heavily armed guards coming if you have trouble finding your way out.
Ve eğer çıkışı bulmakta sorun yaşarsan birçok ağır koruma var.
And you're gonna figure out a way to get yourself out of there or you're gonna hold on until I find you.
Ve sen kendini oradan çıkarmanın bir yolunu bulacaksın ya da seni bulana kadar dayanacaksın.
I just came out to look at the stars and to contemplate, but there isn't much to look at tonight.
Yıldızları izleyerek düşüneyim demiştim ama bu gece bakacak pek bir şey yok.
Is there some other way we can work this out?
Bunu çözmemizin başka bir yolu yok mu?
Remind me the next time I forget, there is no one in this business who won't sell you out if they think there's a fucking nickel in it.
Olur da bu sektörde iki sent uğruna herkesin seni satabileceğini unutursam, bana bunu kesinlikle hatırlat.
I could get in and out of there so fast.
Yani içeri girdiğim gibi çıkarım.
Find out if there's been any uh, thefts or any break-ins.
Bu haplar çalınmış mı öğrenelim.
Because look around, there's not a lot you can pull out of me here.
Çünkü etrafına bak, şantajla koparabileceğin çok şeyim yok.
It doesn't matter because they won't find anything because you're gonna get him out of there.
Hiçbir şey bulamayacakları için sorun olmayacak. Çünkü onu oradan çıkaracaksın.
When you're in there, I need you to call out to your mom. Okay?
Oradayken anneni çağıracaksın, tamam mı?
Why aren't we hanging out up there?
Neden orada takılmıyoruz?
Get out of there!
Çık oradan!
Why there is an army of lemmings dressed like you, moving out here.
Neden senin gibi giyinmiş bir ordu müridin buraya taşınıyor?
Listen, man, um, if... if there's anything you could do to help us out?
Dinle, dostum... Bize bize yardım etmek için yapabileceğin hiçbir şey yok mu?
People there say he saw the bus, walked right out in front of it.
Orada ki insanlar otobüsü gördüğünü söylüyor önüne atladığını.
And listen, this is the closet to my room, out here, so - if I'm in there with Maggie... - Who's Maggie?
Ve dinleyin, bu kapı benim odama açılıyor... eğer Maggie ile oradaysam...
There's only one rule in this business, and so far nobody's figured out what it is yet.
Bu işletmede tek bir kural var, ve şu ana kadar kimse ne olduğunu çözemedi.
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48