Point is translate Turkish
14,245 parallel translation
- I think the point is that a lot of people hear the word cancer and they can overreact.
Bence asıl olay kanser kelimesini duyduğunda aşırı tepki gösteren birçok kişi var.
I mean, my point is that sometimes the distance actually does make the heart grow fonder.
Demek istediğim, bazen mesafeler kalbini aşırı sevgi ile doldurur.
I mean, point is, Lieutenant Granderson's been knee-deep in it with him and you haven't.
Demek istediğim, yüzbaşı Granderson onunla çok defalar birlikte çalıştı ama sen çalışmadın.
My point is- -
Demek istediğim...
Point is, I'm stuck here.
Demek istediğim, burada sıkıştım kaldım.
Point is, you're a fucking paycheck to her.
Burada önemli olan, sen onun için siktiğimin maaş çekisin.
Uh, the rally point is Columbus Circle, 5 AM.
Saat 5'de Colombus meydanında toplanacağız.
The point is two heavily armed cons are hiding out in the criminal world of Seattle.
İki ağır silah kuşanmış suçlu Seattle'nin suç şebekesinde saklanıyor.
The point is, you made me look ridiculous!
olay şu ki sen beni gülünç duruma düşürdün!
The whole point is to keep them from firing.
Bütün mesele onların ateş etmesini engellemekti.
My point is it's easy to say,
Benim demek istediğim şey,
The point is, if you go down the adoption road, you could do a heck of a lot worse than me.
Eğer evlatlık vermeye karar verirsen, benden daha kötülerine denk gelebilirsin.
The point is, we are two individuals with our own unique personalties and ideas.
Yani biz, şahsımıza münhasır kişilikleri ve fikirleri olan iki ayrı bireyiz.
The blade point is still in there, you don't have to suffer.
Bıçağın ucu hâlâ orada acı çekmek zorunda değilsiniz.
The point is I can't keep her hostage, and you're acting like a crazy person.
Demek istediğim onu rehin tutamam. Sen de çıldırmış gibi davranıyorsun.
The point is, I think the book is great.
Demek istediğim, bence kitabın harika.
- My point is... if his powers are linked to the energy that ties together the multi-verse... if he can manipulate it... Then he can open a breach to any Earth he wants.
- Diyorum ki güçleri, çoklu evreni bir arada tutan enerjiye bağlıysa onu kontrol edebiliyorsa...
Point is for you to see it.
Asıl amaç senin görmen.
No, the point is that I'm not blaming my client, and neither is the victim's mother, whose voice is still not being heard!
Hayır, olay şu ki müvekkilimi suçlamıyorum ve kurbanın annesini de öyle ki hala sesi duyulmamış!
My point is I might have to go to church so I can atone for my sins.
Günahlarımdan arınmak için kiliseye gitmem gerekebilir.
Anyway, the point is, I messed up and made you all stick your necks out on the line for me, and... I just want to say... thank you.
Neyse demem o ki sıçıp sıvadım ama hepiniz canınızı ortaya koyup yardım ettiniz ben de demek istedim ki teşekkür ederim.
The point is... that's not who I am.
Olay şu ki, ben bu değilim.
The point is, I'm going to be here for you, 24 / 7.
Demek istediğim şu, 24 / 7 yanında olacağım.
My point is, everyone's listening to you now. Soon people are gonna get bored and move onto the next thing and you'll hate yourself that you weren't able to make a difference when you had the chance.
Anlatmak istediğim şu, herkes seni dinliyor ama insanlar yakında sıkılıp başka bir şeye geçecek ve fırsat varken fark yaratamadığın için kendinden nefret edeceksin.
I'm saying is, if I point a nigga out... is you gonna knock his ass down?
Diyorum ki, sana birini göstersem yere serecek misin?
Personal to the point where someone is murdered.
Biri öldürüldüğü anda kişisel bir hal aldı.
That really is the point of no return.
Bu noktadan sonra geri dönüş yoktu.
At this point, he's just finding somebody that can hold a gun and hold a horse and that, hopefully, is trustworthy.
O an sadece silah tutabilen ve ata binebilen birilerini bulabilmişti. Güvenilir olmalarını umuyordu.
- Okay, Alice this is the point where I look at you like you're nuts.
Tamam. Alice işte burası benim sana keçileri kaçırmışsın gibi baktığım yer.
Rally point Alpha is blocked.
Aydın Randevu noktası kullanılamaz.
The whole point of living out here is so they don't have to worry about people like us.
Burada yaşamanın bütün anlamı bizim gibi insanlarla ilgili endişe etmek zorunda kalmamaları.
That is a very good point.
Onu iyi dedin.
What is the point of making camp here?
Burada kamp kurmanın amacı ne?
The funny thing is I was looking for a goddamn tie, but that's not the fucking point.
Garip gelecek ama sadece kravat arıyordum amacım o bile değildi.
The point, Dr. galen, is that, in addition to being a medical doctor, i am an artist.
Galen, şu ki, Tıp doktorluğuna ek olarak ben bir sanatçıyım.
Sir! Sir, the point of this fence is for your safety.
Tellerin burada olmasının sebebi sizin güvenliğiniz.
Whether or not you need them is beside the point.
İhtiyacınız olup olmadığı önemli değil.
Point being is nobody saw this coming.
Söylemek istediğim şey kimse bunu öngöremezdi.
All right, ladies, this is game point.
Pekâlâ hanımlar, maç sayısı geliyor.
You know, the whole point of this whole thing is for you to show me that your exorcisms have worked.
Tüm bunların amacı yaptığın şeytan çıkarmaların işe yaradığını göstermekti ya?
And what's worse is Kate had made a specific point of asking me and all.
Daha da kötüsü Kate bana bunu sorarak belirli bir noktaya parmak bastı.
The round is nearing completion. Geeta is still behind by a point.
Raund neredeyse bitmek üzere ve Geeta hâlâ 1 puan geride.
I blame a world that lets you own a gun and that lets you grow up without love,'cause if what you're saying is true this was an accident, and I don't see the point in your whole life being ruined because of one terrible mistake.
Senin silah taşımana izin veren ve..... seni sevgisiz büyüten bu dünyayı suçluyorum çünkü söylediğin doğruysa bir kaza olduğunu hayatının mahvolması için bir sebep göremiyorum sadece bir hata için.
Istanbul is the primary way point in the Middle East.
İstanbul Orta Doğu'nun ana yol noktası.
I know that you care about me, each of you, in your own way, and you all have your own point of view on this, but this decision is mine.
Her birinizin kendinizce bana önem verdiğini biliyorum. Hepinizin haklı olduğu taraflar var. Ama bu kararı vermek bana düşer.
This is going to sound pretentious, but a few years ago, I was kind of at a low point.
Kulağa biraz kendini beğenmiş gibi gelecek ama birkaç yıl önce dibe vurmuştum.
We figure your endorsement is good for at least a ten-point bump.
Ama sizin desteğinizle en az on puan yükseleceğimizi düşünüyoruz.
Point of fact is, they confirmed a list I'd already compiled myself. Okay.
İşin aslı, benim çoktan toparladığım bir listeyi doğrulamış oldular.
- Is that the point?
- Amaç bu mu?
The good news is you actually have a valid license, which means at some point you did learn how to drive.
İyi haber geçerli bir ehliyetiniz var. Ki bu da araba sürmeyi bildiğinizi gösteriyor.
I think our visceral reaction to the brutality here is keeping us from seeing the scene from the unsub's point of view.
Bence şiddete verdiğimiz içgüdüsel tepki olayı şüphelinin gözünden görmemizi engelliyor.
is it 9219
israel 117
is something wrong 1059
islam 16
is here 159
isis 48
island 46
isabel 421
isaac 589
issue 86
israel 117
is something wrong 1059
islam 16
is here 159
isis 48
island 46
isabel 421
isaac 589
issue 86
issues 74
istanbul 39
isobel 100
isabella 232
isn't it 16586
isles 199
isabelle 287
isaiah 54
isak 44
issued 23
istanbul 39
isobel 100
isabella 232
isn't it 16586
isles 199
isabelle 287
isaiah 54
isak 44
issued 23
isaacs 61
isn't it lovely 28
isn't 159
isn't she lovely 35
isn't it romantic 18
is she beautiful 26
isn't she beautiful 90
is it really you 103
isn't it cute 23
isn't he 2024
isn't it lovely 28
isn't 159
isn't she lovely 35
isn't it romantic 18
is she beautiful 26
isn't she beautiful 90
is it really you 103
isn't it cute 23
isn't he 2024