Sell the house translate Turkish
562 parallel translation
You don't really want to sell the house.
Evi satmayı gerçekten istemiyorsun herhalde.
Well, I have to until I can sell the house or get a break.
Evi satıp ünlü olana kadar burada yaşamalıyım.
There's now no need to sell the house.
Artık evi satmaya gerek yok.
Oh, I sell the house.
Evi satarım.
You can sell the house in Tokyo.
Tokyo'daki evi satabilirsin.
Yes, with Kay and I away, I think we should sell the house.
Kay de, ben de gidiyoruz.
I must sell the house in order to pay debts.
Borçlarımı ödemek için evi satmak zorundayım.
- We can sell the house.
- Evi satabiliriz.
Do what I say, sell the house, I have to have your permission, Zachary, now give me your permission!
Dediğimi yap, sat evi. Senin iznini almam şart, şimdi bana o izni ver!
If we got that money, we wouldn't have to sell the house.
Eğer o parayı alırsak, evi de satmaya mecbur olmayız.
I'm gonna sell the house.
Evi satacağım.
I'll sell the house... the house...
Evi satıyorum... Evi...
Well, anyway, she's sure to want to sell the house before she goes.
Şey, her neyse, gitmeden önce evini satmak istediği muhakkak.
I'm going to sell the house, go away.
Evi satacağım, buradan uzaklaşacağım.
Did he sell the house yet?
- Bilemiyorum.
- Honey, we'll sell the house.
- Tatlım, evi satarız.
You see the point is, Bert thinks we'll probably have to sell the house.
Anlıyorsun, konu Bertin muhtemelen evi satmak zorunda kalacağımızı düşünmesi.
Why should we have to sell the house, Blanche?
Neden evi satmak zorunda kalalım ki Blanche?
Bert Hanley never wrote you any letter and never called you on the phone tellin'you to sell the house.
Bert Hanley sana mektup falan yazmadı, ne de aradı... Evi satmanı söylemedi.
We're not gonna sell the house.
Evi satmayacagiz.
I'm not gonna sell the house.
Evi satmayacagim.
Bubber, we're going to sell the house tomorrow so this time we can get you a lawyer.
Bubber, yarin evi satacagiz. Böylece bu kez sana bir avukat tutabilecegiz.
We managed to sell the house, and here's the money for you.
Biz evi satmaya karar verdik, ve parasını sana gönderiyoruz.
I will sell the house.
Evi satacağım.
They're trying to make him sell the house.
Onu evi satmaya zorluyorlar.
It's best we sell the house and grounds.
Evi ve toprakları satmamız bence en iyisi.
And they're gonna sell the house, so they gave him the washing machine.
Evi satışa çıkarmışlar onlar da çamaşır makinesini ona vermişler.
Sell the house and move to town, isn't that it?
Evi de satıp şehre yerleşelim, öyle mi?
I'll drain her bank account and sell the house.
Banka hesabındakileri çekeceğim ve evi satacağım.
I had to sell the house, the backroom.
Evi de, arkadaki gizli odayı da satmak zorunda kaldım.
I'll never sell the house where I hope to live forever... once we're rich!
Zengin günleri geçirmek istediğim bu çifliği hayatta satmam!
That's why I've gotta sell the house.
Onun için evi satmak zorundayım.
Peg, sell the house!
Peg, evi satalım.
I mean, if I can't sell the house, I can't afford to move back to New York.
Evi satamazsam New York'a dönecek param olmaz.
We'll sell the house.
Evi satarız.
So we'll sell the house.
Oraya taşınırız. Böylece, evi satarız.
When you got that offer today to sell the house, I realized suddenly, we wouldn't be sharing those winter evenings again.
Bugün evi satın alacak birini bulduğun zaman bir anda artık seninle o kış akşamlarını birlikte geçiremeyeceğimizi fark ettim.
We can sell the house right away.
Evi hemen satabiliriz.
He wants to sell the Golden Rule House.
Golden Rule House'ı satmayı düşünüyor.
You'll sell the rest of your furniture, flee this house and its intruders, and I'll see to your new home.
Geri kalan mobilyaları da satacaksın, bu evden ve bu eve gelen davetsiz misafirlerden kurtulacaksın. Bende, sizi yeni evinizde ziyaret edeceğim.
It's true, the house can be mortgaged... no need to sell it.
Evi ipotek ettirmek biraz sermaye sağlardı.
The worst part is that I have to sell that land... so I can finish the little house for my father and me.
En kötü kısım ise babam ve kendim için yaptırdığım ufak evin tamamlanabilmesi için o araziyi satmak zorunda oluşum.
Well, I mean, if I owned a copyright on the Bible... I wouldn't sell it to Random House.
Demek istediğim, İncil'in telif hakkı elimde olsaydı,... bunu bir geneleve satmazdım.
Yes, we open the house to the public one day a week and then we sell eggs, fruit, cakes, jam, that sort of things at the village market.
Evet, evi haftada bir gün halka açarız ve sonra yumurta, meyve, kek, reçel vb. şeyleri köy pazarında satarız.
All right, you know the fairgrounds, the auction house where we sell cattle?
Tamam, sığırları sattığımız... mezat yerini biliyormusun?
There's the house and land, but I can't sell any acreage...
Bu ev ve arazisi var ama...
Particularly in view of the fact that I intend to tear this house down and sell off the land for industrial development.
Özellikle şu gerçek göz önünde bulundurulduğunda. Bu evi yıkmak ve toprakları endüstriyel gelişim için satmak istiyorum.
The Internal Revenue Service wants me to sell my house.
Vergi dairesi benden evimi satmamı istiyor.
If you sell me your property- - not the house, just the field and the hill- - just name your price.
Bana mallarını.. ... evin değil, tarlan ve karşıdaki tepeyi satarsan sana biçeceğin pahayı vereceğim.
"We're sorry, Farmer Brown, we're foreclosing. Go sell pencils," in this house, I'm the boss, and I make the financial decisions.
"... bize haciz geldi, gidin kalem satın " demekte ne kadar iyiyseniz bu evde de reis benim.
Elisa has decided to sell everything in the house in order to pay the debts.
Elisa borçları ödeyebilmek için evi satmaya karar verdi.
the house is empty 22
the house 261
the house is on fire 21
the housekeeper 42
house 1583
housewife 19
houses 83
housekeeping 91
housekeeper 25
house rules 39
the house 261
the house is on fire 21
the housekeeper 42
house 1583
housewife 19
houses 83
housekeeping 91
housekeeper 25
house rules 39