Shouldn't we translate Turkish
6,852 parallel translation
We shouldn't go in there.
İçeri girmemeliyiz.
Shouldn't we just sleep on this or something?
Bi uyusak da düşünsek ya.
We actually probably shouldn't talk to them.
Onlarla konuşmasak daha iyi olur aslında.
Now, we shouldn't have been around for any one of those days, but just when we needed it, we found this shelter.
O günlerde hayatta olmayabilirdik fakat tam ihtiyacımız olduğu sırada bu barınağı bulduk.
- Shouldn't we save it?
- Yapmalımıyız?
We shouldn't be here. Let's go.
Burada olmamamız gerekiyor, gidelim.
Guys, we shouldn't be in this situation, okay?
Arkadaşlar, bizim böyle bir durumda olmamamız gerekiyordu.
We shouldn't call our elders by their names.
Büyüklerimize ilk isimleriyle seslenmemeliyiz.
- We don't. For your sake, we shouldn't be seen together.
Senin iyiliğin için bir arada görünmemeliyiz.
We shouldn't save these things.
Bunları saklayacak halimiz yok.
We shouldn't put off enjoying... What we have.
Elimizdekileri ertelememek lazım.
And then there are people without the privilege that we have and they feel threatened because they love a person who the world has decided that they shouldn't love.
Sonra bu ayrıcalıklara sahip olmayan insanlar var. Dünyanın onaylamadığı insanları sevdikleri için tehdit edilen insanlar var.
We did agree that I shouldn't visit unless it was an emergency.
Acil bir durum olmadığı sürece ziyaret etmeyeceğimde anlaşmıştık.
Maybe we shouldn't be going some place that looks like a burial ground.
Mezarlığa benzeyen bir yerden geçmesek daha iyi olur sanki.
We shouldn't be up here, Drac.
Buraya çıkmamalıydık Drak.
It shouldn't be long before we have Interpol on our backs.
İnterpol'ün peşimize düşmesi uzun sürmez.
Shouldn't we just go?
- Gitsek nasıl olur?
We shouldn't be watching this.
Bunu izlememeliyiz.
I don't know. Maybe we shouldn't be watching this.
Bilmiyorum, belki de izlememeliyiz bunu.
Obviously, we shouldn't do that.
Öyle bir şeyi tabii ki yapmamalıyız.
- How are you? - Shouldn't we be going to the hospital?
- Hastaneye gitmemiz gerekmiyor mu?
We shouldn't have brought her back.
Onu geri getirmemeliydik.
- Anywhere! Anywhere but here. Shouldn't we go back to your family?
herhangi bir yere burası hariç her yere ailenin yanına gitmemiz gerekmiyor mu?
I know we shouldn't have gone to iHOP.
iHOP'a uğramamalıydık, biliyordum.
- Beth. Maybe we shouldn't say our names.
Belki de adlarımızı söylememeliyiz.
We shouldn't kill someone else over someone who Can't even contribute to the conversation.
Bizimle aynı dili konuşamayan birini öldürmemeliyiz.
Okay, maybe we shouldn't stereotype in here.
Tamam, belki de burada hepimiz farklıyız.
And Fred got very excited about it. We went to them and said, " Look, the DeLorean shouldn't look like this.
Onlara gidip "Bakın, Delorean böyle görünmemeli" dedik.
We shouldn't have started this.
- Bunu başlatmamalıydık.
Are you sure we shouldn't go knock?
Oldu işte. - Kapısını tıklatmayalım mı?
Yeah, but if we're smokin', then maybe we shouldn't do that in a seedy alley, genius.
Cigarayı boktan bir yerde içmeyelim.
Well, you know, actually we completely agreed that I shouldn't be working there anymore.
İşin gerçeği artık orada çalışıyor olmamam gerektiği konusunda tümüyle mutabık kaldık.
We shouldn't have to deal with it, she is not our family.
Bu işe karışmamalıyız. O bizim aileden biri değil.
Maybe we shouldn't go to the dinner.
Belki de yemeğe gitmesek daha iyi olur.
So, I mean, there's no reason we shouldn't do it.
Yapmamamız için bir sebep yok.
Shouldn't we call for help?
Yardım çağırmalı mıyız?
Shouldn't we be prosecuting that?
Davacı olmamız gerekmiyor mu?
We shouldn't tell anybody.
Kimseye söylemeliyiz.
It shouldn't take too long until we...
Çok fazla yolumuz kalmadı.
I guess we shouldn't waste it.
Sanırım boşa gitmiş olmaz.
We shouldn't.
Yargılamamalıyız.
You shouldn't, because we did do something on the camping trip.
Öyle olmamalı çünkü kamp gezisinde bir şey yaptık.
That we're still fighting. One shouldn't live only for money, like you do.
İnsan senin gibi sadece para için yaşamamalı.
Maybe we shouldn't rush this.
Belki de acele etmesek iyi olur.
No, we shouldn't.
Hayır, yapmamalıyız.
- No we shouldn't, i mean, Ken's good.
Kaybetmeyiz zaten, Ken sağlam çocuktur.
Shouldn't we?
Değil mi?
Shouldn't we have taken a defensive position?
Savunma pozisyonu almamız gerekmiyor muydu?
If we take Løgumkloster Road, we shouldn't run into the Germans.
Logumkloster yolundan gidersek Almanlar ile karşılaşma ihtimalimiz var.
Shouldn't we raid the liquor cabinet?
İçki dolabını talan etmemiz gerekmez mi?
It's probably best that we just call it a rule that you two shouldn't come out of your room after 9 : 30 p.m. Deal?
Akşam saat dokuz buçuktan sonra odanızdan çıkmama olayını kural yapalım, olur mu?
well 438053
welcome 4679
welcome to hell 49
we need you 478
we are going 52
week 129
weekly 26
west 535
wednesday 345
weeks 936
welcome 4679
welcome to hell 49
we need you 478
we are going 52
week 129
weekly 26
west 535
wednesday 345
weeks 936