Sitting there translate Turkish
4,279 parallel translation
I was just sitting there.
Ben burada oturuyordum.
What I saw was Mason just sitting there and Wesley smiling at me from the opposite side of the gate because he knows that we can't touch him.
Mason'ın öylece oturduğunu ve Wesley'nin kapının karşısından güldüğünü görmüştüm. - Çünkü ona dokunamayacağımızı biliyordu.
And who do we see sitting there alone at a table?
Masada kim tek başına oturuyordu tahmin edin. - Marcus.
So we're just sitting there.
Orada öyle oturuyorduk.
Sitting here like the angels sitting there under this pretty sun.
Burada bir melek gibi durmuş... güneşleniyorsun.
When I was in the hospital, I wasn't, um... I wasn't sitting there making plans or anything.
Ben hastanedeyken, orada yatıp planlar falan yapmıyordum.
It's 2 : 00 and you're just sitting there.
Saat 2 olmuş ve burada oturuyorsun.
Well, then someone's imaginary friend was sitting there.
İşte o zaman onun hayali arkadaşı oraya oturur olurdu.
You're sitting there looking half-asleep.
- Yarı uyuklar gibi oturuyorsunuz.
- Why? Because Jeremy's sitting there.
Çünkü orada Jeremy oturuyor.
Well, it was just sitting there.
Sadece orada duruyordu.
And his bags are just sitting there in my living room, all piled up, waitin'to be unpacked.
Şimdi bu çantalar oturma odamın ortasına yığılmış boşaltılmayı bekliyorlar.
I'm going to be sitting there.
Ben burada oturuyor olacağım.
Counsel, why is it you're doing all the talking... and your client is sitting there silent as a sphinx?
Avukat hanım neden bütün konuşmayı siz yapıyorsunuz da müvekkiliniz dut yemiş bülbül gibi orada duruyor?
And I was sitting there.
Beni gördüler.
They're sitting there right now, at my desk...
Şu an masalarımızda oturuyorlar...
Like I said, I... my doorbell rang, I went to answer it, nobody was there, but this was sitting there.
Söylediğim gibi, kapım çaldı açmaya gittim kimse yoktu ama bu kapımın önündeydi.
I open it up, and there is sitting there, inside, this thing.
Kapıyı açtım, ve orada, içeride, bu şey oturuyor
- Come on, that sword is just sitting there, collecting dust.
- Hadi ama bu kılıç sadece orada durarak toz toplamaktan başka bir şey yapmıyor.
And so I'm sitting there.
Neyse orada oturuyordum.
I can tell he's thinking of coming over And dealing with me on his own, and I'm sitting there thinking,
Yanıma gelip, kendi çapında benimle uğraşacağına emindim.
So I'm sitting there, barbecue sauce on my titties, and I'm like, " What the fuck?
Memelerimin üstünde barbekü sosu vardı ve "Ne? Yine mi?" dedim kendi kendime.
holy moly. Are you meant to be sitting there?
Burada mı oturuyorsun?
It kills me to see him... sitting there in that little room while his life passes him by.
Onu öyle görmek beni öldürüyor... hayat akıp giderken onun o küçük odada oturması falan.
See that boy sitting there.
- Şu oturan genci görüyor musun?
I don't want her sitting there alone.
Orada yalnız başına durmasını istemiyorum.
Ay, dios mio. Look at them sitting there in their Sunday best on Oprah's front lawn!
En güzel Pazar gününde Oprah'ın önündeki çimlerde nasıl oturduklarına bakın!
Two days later, you walk into their living room, you find their little boy and his grandmother just sitting there, and then you stick it to them.
İki sonra evlerine gittin ve evdeki çocuk ve büyükannesinin gözlerine bunu soktun.
We were just sitting there and bam!
Öylece oturuyorduk, sonra...
And from now on, if I see something or someone I want just sitting there in front of me, I'm gonna go for it.
Artık, istediğim bir şeyin ya da birinin önümde olduğunu görürsem, durmayacağım.
Nell Clasby's been sitting in there since four o'clock.
Nell Clasby saat dörtten beri oturdu seni bekliyor.
There's only one guy who can get the gear he needs, and that is the engineer's son over there, sitting on his own.
Ona lazım olan tertibatı sağlayabilecek tek kişi var o da şurada tek başına oturan mühendis çocuğu.
You know, there's an opening scene, and there's a guy on the left with a yellow shirt on, sitting on the chair that's turned around, he was a real gangster.
Bildiğiniz bir açılış sahnesi vardır sol tarafta bir adam olur, sarı gömlek giymiştir arkası dönük koltukta oturur işte o gerçek gangsterdi.
Yeah, he's a sitting duck up there.
- Evet, kabak gibi ortadadır.
Sitting right there in Charlie Strong's yard.
Orada, Charlie Strong'un avlusunda duruyorlardı.
I should be there myself, sitting right beside her.
Bizzat orada olup, onun yanında oturuyor olmalıydım.
There is nothing "glorified" about baby-sitting your ex-girlfriend.
Eski sevgiline bebek bakıcılığı yapmakta hiçbir kalite yok.
I'm just sitting out there. Right.
Orada oturuyorum.
There was a man with white hair and a full white beard sitting here beside my bed.
Ak saçlı ve sakallı bir adam yatağımın yanında oturuyordu.
So there I am, topless, sitting on this bulldozer, like, in a construction site.
Bir inşaat alanındaki bir buldozerin üstünde üstsüz oturuyordum.
Why do you think Danny's sitting out there?
Sence Danny neden kapının önünde oturuyor?
Being on the sideline with my brother out there ain't sitting right with me.
Kardeşimle omuz omuza olmak bana daha doğru geliyor.
Chloe, there is a reason why you are sitting here in this tub instead of out with your five other guys.
Chloe, diğer beş erkeğinle takılmaktansa bu küvette oturuyor olmanın..... bir sebebi var.
S. W. A. T.'s sitting on his place in Jersey, but his neighbors say he hasn't been there in a month.
SWAT ekibi Jersey'deki evinin oraya konuşlandı ama komşuları bir aydır uğramadığını söylüyor.
I'd find her in there sitting on it, looking all spent and flushed and...
Onu onun üstünde oturup bitkin ve mos mor bir şekilde bakıyor bulurdum.
Who's sitting there?
- Orada kim oturuyor?
And there are no land predators that might threaten a bird sitting in such a vulnerable place.
Ve burada onları tehdit eden kara avcıları da bulunmuyor. Böyle savunmazca otururken bile.
He knew I was sitting right there.
- Orada oturduğumu biliyordu.
You chose to be sitting right there.
- Orada oturmayı sen seçtin.
What was she doing there instead of at the most important meeting of her life? The bartender said she was having a pretty heated discussion with some dude, so I got the bartender sitting down with a sketch artist. I don't know.
Hayatının en önemli toplantısına katılmak yerine orada ne işi varmış?
There's not a married man sitting in this audience right now that can go out and feed pigeons, and his wife calls, and she says, "Babe, where you at?"
Şu anda seyircilerin arasında böyle bir evli erkek yok. Çıkıp güvercinleri besleyecek. Karısı arayacak. "Bebeğim, neredesin?"
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48