There's an translate Turkish
18,457 parallel translation
There's the moment when you realize you love a woman, and the moment you realize you're gonna marry her.
Bir kadını sevdiğini anladığın bir an vardır, bir de o kadınla evleneceğini anladığın an.
It's an earworm. And that's all there is to it?
- Bir "kulak solucanıdır." - "Hook" un tüm anlamı bu mudur yani?
There's an exemption for family.
Aileler için bir ayrıcalık vardır.
There's always an offer on the table, Billy boy.
Her zaman bir teklif vardır Billy.
If there's anything there, we should get an image.
Orada bir şey varsa eğer resmini elde edeceğiz.
Well, there's an overdue sentiment.
Burada geç kalmış bir duygusallık var.
Wherever there's an immigrant community, there are these neighborhood organizations funneling cash into gangsters'pockets.
Nerede bir göçmen topluluğu varsa orada çetelerin ceplerine para akıtan komşu organizasyonlar da vardır.
And everyone saying "Avocado toast, avocado toast," so I'm there with an avocado in this hand and trying to get the pit out.
Herkesin ağzında bir avokado tost ben de aldım elime avokadoyu, tam delmeye çalışıyorum.
Uh, there one- - there once was an oyster whose story I tell that found that some sand had gotten into his shell.
... evvel zaman içinde kabuğunun içine kum kaçan bir istiridye varmış.
There's an old West African proverb, and I'm going to be paraphrasing this, that says if you think you're too small to make an impact, try spending the night in a room with a few mosquitoes.
Afrikalılar'ın bir atasözü vardır sizin için özetleyeyim bir şeyleri değiştirmek için çok küçük olduğunuzu düşünüyorsanız bir odada hamamböcekleriyle bir gece geçirin.
There's a chance I'm gonna have to tango with a werewolf tonight, and it'd suck a lot less if I knew there was an antidote en route.
Bu gece bir kurt adamla dans etmek zorunda kalabilirim ve yolda bir antidot olduğunu bilirsem daha kolay olurdu.
There's never been an ogre anywhere near the castle before.
Daha önce şatonun bu kadar yakınlarında hiç dev görülmemişti.
There's a radio engineer present on the plane.
Şu an uçakta radyo mühendisi var.
You keep saying there's an inside man.
İçeride bir köstebek olduğunu söyleyip duruyorsun.
And then there's an address.
Ve bir de adres var.
Well, Amy, Julio, and I can do a Lexis-Nexis search on Calderon's clients and see if there's an overlap
- Amy ve Julio'yla birlikte hukuk veritabanından Calderon'un müvekkillerini araştırabiliriz.
I go in there, and my cover's permanently gone.
İçeri girdiğim an gizli görevim biter.
Seeing how there's hundreds of tourists visiting Lafayette Cemetery a day, makes it an attractive target.
Günde yüzlerce turistin Lafayette Mezarlığı'nı ziyaret ettiği düşünülürse orayı çekici bir hedef yapıyor bu durum.
Or would it be an auto-topsy? I'd laugh, but the explosion must have paralyzed my sense of humor as well, but... at least I figured out what started the fire. See that fuel line there?
ya da oto-topsi mi demeliyim gülerdim fakat patlama espri anlayışımı da aldı götürdü fakat en azından yangının başladığı yeri buldum şurdaki yakıt borusunu görüyor musun?
Excuse me? Evidence on Emil's corpse suggests there was domestic violence during your marriage. Maybe you two got into an argument over alimony, things got a little crazy...
emil in cesedi gösterdi ki evliliğiniz boyunca aile içi şiddete uğramış belki ikiniz nafaka konusunda tartıştınız işler çığrından çıktı ben neden bana aylık 10000 dolar nafaka ödeyen adamı öldüreyim
I guess one human bratwurst wasn't enough for you, huh? Well, I was hoping to make Pig Man Two with your husband's participation. I appreciate what you're trying to do, Cam, but there is no helping Hodgins right now.
sanırım bir insan sosisi sana yeterli gelmedi ha kocanın da iştirakıyla domuz adam 2 yi yapmayı umuyorum yapmaya çalıştığın şeyi takdir ediyorum cam fakat şu an hodgins yardım edilmeye müsait değil eldivenleri çıkarabilirsin daha bağırsakları incelemedim Oh, tanrım bulduğum algoritma sayesinde
There's a man in Montreal, an American, Samuel Grant.
Montreal'de bir adam var, bir Amerikalı. Samuel Grant.
As you may be aware, there was an attempt on his life just under two years ago- - I'm trying to ascertain to what degree the matter was investigated.
Bildiğiniz gibi iki yıl önce babamı öldürme girişimde bulundular. Olayın ne dereceye kadar araştırıldığını tespit etmeye çalışıyorum.
There's too much going on.
Şu an çok meşgulüm.
There's an old steel door when you get about 20 yards in.
İçeriye doğru 20 metre gittiğin zaman eski metal bir kapı ile karşılaşacaksın.
There's nothing we can do now.
Şu an yapabileceğimiz bir şey yok.
There's an encrypted database on the old server
Eski sunucuda şifreli bir veri tabanı mevcut.
There's an encrypted users database in the marketplace directory.
Pazar yeri dizininde şifreli bir kullanıcı veritabanı var.
Told me to tell you there's an extra hundred grand there.
Çantaya fazladan 100 bin dolar koyduğunu söyledi.
There's nothing I can do about that now.
Bunun için bir şey yapamam şu an.
There's been an attack against the Army Rangers who killed Bin-Khalid.
Bin Halid'i öldüren askerlere saldırı yapıldı.
Uh, there's got to be an explanation.
- Bunun kesin bir açıklaması vardır.
Said there was an emergency.
Acil bir durum çıkmış.
But the minute there's even the slightest chance to make things better, you jump.
Bir şeyleri düzeltme şansı bulduğun an balıklama atlarsın.
- There's an umbrella by the front door.
- Girişte şemsiye var.
There's no way on or off for an hour.
Bir saat boyunca geliş ve gidişler kapalı.
And what happens if there's an emergency?
- Ya acil durum olursa? - O zaman da seni ararım.
There's an intruder in the house.
- Eve gizlice giren biri var.
There's an escape hatch in the control room.
Kumanda odasında bir imdat çıkışı var.
Wait - - On the screen, there's an exclamation mark.
Ekranda ünlem işareti çıktı.
It's, uh... it's an interesting, um... sandwich there, Ma.
Çok... İlginç bir sandviç anne.
Are you there now?
Şu an orda mısın?
Well, there's an old service entrance there.
Orada eski bir servis girişi var.
I was trying to fish an MM out from under there with a fishing hook I made with a fork and my sock.
Çatalla ve çorabımla yaptığım oltayla altından bir bonibon almaya çalışıyordum.
Not that there's really an "us."
- "Biz" diye bir şey yok.
There's an earthquake coming!
Bir deprem yaklaşıyor!
There's an open four-by-four hatch at the other end of that thing, Cabe, so... make it count.
Bu şeyin öbür tarafında dörde dört açık bir kapak var Cabe, yani...
Maybe there's an entrance back at the camp we didn't see.
Belki de kampta görmediğimiz bir arka giriş vardır.
But there is an address for something called a midnight elevator a day ago.
Ama bir gün önce gece yarısı kaldıracı diye bahsedilen... -... bir adres var.
Okay, so that has to mean that there's a-an antidote around here somewhere.
Tamam, yani buralarda bir yerde bir panzehir olmalı.
He had an impromptu get-together this morning with Stephen King maybe he's still there.
Bu sabah Stephen King ile... buluşacaktı, belki hala oradadır.
there's another one 165
there's another way 51
there's another 63
there's an idea 32
there's another thing 32
there's an extra 17
there's an old saying 30
there's an emergency 26
angela 1455
angel 1665
there's another way 51
there's another 63
there's an idea 32
there's another thing 32
there's an extra 17
there's an old saying 30
there's an emergency 26
angela 1455
angel 1665
andale 45
anyway 21649
andre 702
antonio 540
ancient 44
andres 26
angelica 154
anne 1413
andrea 546
andrei 220
anyway 21649
andre 702
antonio 540
ancient 44
andres 26
angelica 154
anne 1413
andrea 546
andrei 220
anything you want 299
angelo 301
angelus 88
angelique 66
anton 472
antonia 74
anti 446
animal 153
anybody here 163
annie 3414
angelo 301
angelus 88
angelique 66
anton 472
antonia 74
anti 446
animal 153
anybody here 163
annie 3414