They weren't there translate Turkish
334 parallel translation
- I didn't say there weren't any. I just said, "Where are they?"
Öyle demedim, sadece nerede olduklarını soruyorum.
Oddly enough they weren't there an hour ago.
- İşin tuhafı, bir saat önce orada değillerdi.
- They weren't there.
- Odada yoktular.
They weren't there during the storm.
Fırtınada orada değildiler.
They could have done it, only they weren't there.
Onlar da yapmış olabilirlerdi ama orada değillerdi.
They both weren't there.
İkisi de yanımda değildi.
They weren't there long, only some ten orfifteen minutes.
Dışarıda çok da uzun süre kalmadılar. Sadece 10-15 dakika kadar...
Well, there weren't, and they were all really ugly.
Fazla alternatif yoktu, olanlar da çok çirkindi.
1943, 1944 These are the years of whiteness, of emigrations. They weren't gone, they were still there, with their eternal snows
1943, 1944 şu yıllarda beyazlık vardı, ve göç, geçmediler, hala oradaydı, ebedi karlarla dolu
When we opened it to give them food, they simply weren't there, and there was no way out.
Onlara yemek götürdüklerinde, hücrede yoktular.
They weren't there when I cleaned up earlier.
Daha önce ortalığı toparladığımda orada değildi.
If they weren't there, it's just ridiculous to think they could still be alive. Not after all this time.
Bu kadar zaman sonra hayatta olabileceklerini düşünmek komik.
There were always go-betweens in these stores, but they weren't sure what they were doing.
Hayır, burjuvalar değil.
When we found your father's body, they weren't there either.
Cesedi bulduğumuzda üzerinden anahtar çıkmadı.
If you were some cheap gunsel with a big name running out in front of ya, they'd all be buying you drinks, rubbing up against you, fixing up what they're gonna tell the kids and the ones who weren't there.
Ensesi kalın birinin yanında tetikçi olarak çalışıyorsan sana barda içki ısmarlarlar. Kimse sana karşı gelmez. Yanına arkadaşlarını da alıp gününü gün de edersin.
But, at first, they simply weren't there.
İlk etapta elde bunlar yoktu.
Possibly they felt the same as we did, that we weren't there because we wanted to be there, we were told that this is what we had to do.
Muhtemelen onlar da orada olmayı istediğimiz için değil orada bulunmak zorunda olduğumuz için geldiğimizi hissettiler.
If I could pop on a plane and nip out there, they weren't too far away and not forgotten.
Eğer ben bir uçağa atlayıp buraya gelebiliyorsam evlerinden çok da uzakta değillerdi ve unutulmamışlardı.
And at that time of the war there weren't that number of spare crews around, so that each crew had its aircraff and that aircraff had to be kept flying, and they were going absolutely flat out.
Ve savaşın o zamanlarında etrafa dağılmış gruplar pek yoktu bu sebeple her grubun kendi uçağı vardı ve bu uçmaya devam etmek zorundaydı ve gerçekten son sürat ilerliyorlardı.
There wouldn't be guns if they weren't try to kill you.
Seni öldürmeye çalışmasalardı, silah da olmayacaktı.
They weren't in there taking the punches.
Oraya çıkıp o yumrukları onlar yemedi.
But they weren't on the scene. Coroner says they should have been there.
Olay yerinde bulamamışlar.
Weren't they there?
Orada değil miydi?
You said they weren't there.
Orada değil dedin.
They weren't there the other night.
Dün gece orada yoktular.
Why protest against me, when they weren't there, didn't experience it?
Benim savaşta ne yaşadığımı bilmeden beni nasıl protesto edebilirler?
But they weren't there.
İsterseniz biz buradan çıkabiliriz.
They weren't letting anybody out until they processed those guns and there were a lot of guns!
Şu silahları kayıtlayana kadar kimsenin bırakılmasına izin vermediler Ve bayağı bir silah vardı!
They weren't there last time I looked. "
Dün gece burada değildiler, " olursun.
Well, I saw the kids out there and I figured if they weren't going to help, why should I?
Çocukları gördüm ve onlar yardım etmiyorsa, ben neden edeyim dedim!
They really weren't doing me much good there.
Bana orada iyi bakmıyorlardı, gerekten.
So I went to the park to search for them at about ten thirty but they weren't there.
On buçuk gibi onları aramak üzere parka gittim ama orada değillerdi.
I'm not sayin'they weren't there. I'm sayin'they were there.
Orada olmadıklarını söylemiyorum, oradaydılar.
Are you sure they weren't in there?
Orada olmadıklarına emin misin?
They weren't mean, they cared for me but there were no real connection or excitement.
Kötü değillerdi, beni seviyorlardı.. .. ama gerçek bir bağ veya heyecan yoktu.
They weren't there then.
O zaman yoktular.
It's almost as though they weren't there.
İşe yaramadı.
Okay, now, they thought they were disconnected, separate, but indeed they found out that they weren't, that there was one giant organism with the same root system.
Onların ayrı ayrı olduğu sanılıyordu, ama sonradan anlaşıldı ki ayrı değillerdi. Yani, tek bir kök sistemine sahip tek bir dev organizma olduğu bulundu.
I'm sure I... They weren't in there that long.
Eminim... içeride olmaları uzun zaman almadı.
It sent a transporter signal through our shields like they weren't there.
Nakil sinyali gönderdi. Kalkanlarımız engelleyemedi.
When we got there in the evening, they weren't hungry.
Akşama elde onlardan olunca açlık çekmiyorlardı.
They weren't moving much, but they were out there.
Çok fazla hareket etmiyorlardı, ama oradaydılar.
Uh, there were two sets of glyphs that were quite tough to translate until Teal'c realized they weren't words.
Uh, çevirmesi çok zor olan 2 küme sembol vardı ta ki Teal'c onların kelime olmadığını anlayıncaya kadar.
They sent someone to the airport this morning to pick you up... and you weren't there.
Bu sabah seni karşılaması için birini gönderdiler ama orada yokmuşsun.
Their weapons are going through our shields as if they weren't there.
Silahları kalkanlarımızdan geçerek direkt olarak vuruyor.
They ignored us like we weren`t there.
Biz orada yokmuş gibi davrandılar.
They weren't there going # And a partridge in a pear tree...
Orada böyle takılmıyorlardı ; # Ve bir keklik armut ağacında...
I mean, if they weren't there, how could it be a perfect day?
Onlar olmadan nasıl mükemmel bir gün olabilir ki?
Magellan wouldn't take pictures but would scan the planet with radar to make out the contours of the surface, cutting through the clouds as if they weren't there.
Macellan resimler çekmeyecekti ama sanki bulutlar orada yokmuş gibi onları keserek, yüzeyin dış hatlarını belirlemek için radarla tarayacaktı.
One moment they weren't there- - not in any form that interested us, anyway- - and then the next, you couldn't miss them.
Bir ara kızların varlıkları ilgimizi çekmiyordu. Sonra ise, onları görmezlikten gelemez oldum.
That's because they weren't there until the following day.
Çünkü onlar ertesi gün orada değillerdi.
they weren't 91
weren't there 24
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
weren't there 24
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35