Up the hill translate Turkish
930 parallel translation
- The house is a little way up the hill.
- Ev, tepenin az ilerisinde.
Up the hill comes Andrew Jackson
Andrew Jackson görünürdü
The men were happy going up the hill that morning.
O sabah tepeye tırmanırken erkekler mutluydu.
- Turn right and go up the hill, driver.
- Buradan saga dönüp yokus yukari çikalim.
So, I went up the hill, up around that a-way, then worked my way down the ridge to a place where they was flanked and couldn't show themselves without being hit. So, they... Well, they finally gave up.
Böylece tepeye tırmanıp, etraftan dolandım sonrada yamaçtan aşağı ilerleyip onlara yandan saldıracak yere ulaştım ateş yemeden kendilerini gösteremezlerdi nihayet sonunda pes ettiler.
They herded us up the hill and through the streets to the square.
Bizi dağlara çıkarttılar ve oradan da sokaklardan sürükleyerek meydana getirdiler.
It was dark and I went up the hill.
Karanlıktı, ve atımı... yokuş yukarı sürdüm.
No, I didn't tell you what happened when they herded us up the hill and to the barber shop.
Hayır, bizi dağlardan berbere götürdüklerinde neler olduğunu anlatmadım.
Just now I was concentrating on who was coming up the hill to disturb me.
Tam da tepeyi kim tırmanıyor da beni rahatsız ediyor diye konsantre olmuşluğum gibi.
The post office wanted it up the hill ; Catriona, below.
Postane tepede olsun istedi, Catriona ise aşağıda.
- Beat it up the hill and call the others.
- Tepeye çık ve diğerlerini çağır.
Maybe I'dheIp it up the hill.
Belki tepeyi aşmasına yardım ederdim.
We held off about ten charges then they sort of skedaddled up the hill.
Tam yükümüzü yüklemiştik ki Yerlilerin tepeye tırmandığını farkettik.
Up the hill visiting a sick prospector.
Tepede bir hastayı ziyaret ediyor.
I'm going up the hill.
Ben tepeye giderim.
The steps up the hill Are steep for the lovelorn
Tepeye çıkan yol kırık kalpler içindir
Oh, the boy told me you went up the hill to the Yellow House.
Oh, çocuk bana tepedeki Sarı Ev'e gittiğini söyledi.
It went up the hill! That idiot!
Tuz eklemeyi unuttum!
Take your first rank up the hill and bring them in.
İIk sırayı tepeye götür ve onları alıp getir.
We climbed up the hill... and when we got to the top... we saw our boat sailing off.
Tepeye tırmanıp.. .. zirveye ulaaştığımızda.. .. teknemizin uzaklaştığını gördük.
They're sending the prisoner up the hill, sir.
Tepeye esiri yolluyorlar, komutanım.
Davis, take your B.A.R. but half way up the hill.
Davis, makinalı tüfeğini alıp tepeye doğru konumlan.
They went up the hill to fight it out because each insisted... the other had hurt his innermost feelings.
Sonra dövüşmek için tepeye çıktılar çünkü her biri diğerinin kendi duygularını incittiği konusunda ısrar etti.
Cross the quay, then straight up the hill.
Rıhtımı geçin, sonra yokuş yukarı yürüyün.
Get back up the hill.
Tepeye çık.
If these supermen should change their minds, we're at St Joseph's convent, up the hill.
Bu üstün insanlar fikirlerini değiştirirlerse, tepedeki St. Joseph manastırındayız.
Thought I was gonna end up living out there with the hill people, until this teddy bear of a man fixed me up at the local garage.
Hayatım boyunca o tepedeki insanlarla kalacağım sanmıştım ta ki şu dağ adamı gelip kendi tamirhanesinde düzeltene kadar.
Eh? I'm at... up hill. The works are here.
Çok yakınınızdayım ben hemen tepedeyim.
The town behind it with those flat-faced brick houses... and a cart crawling up a hill between high hedges... and Jane Austen, Oliver Twist and Sherlock Holmes.
Arkasındaki kasabada, düzgün yüzeyli tuğladan evler yüksek çitler arasındaki tepeyi tırmanan bir at arabası ve Jane Austen, Oliver Twist ve Sherlock Holmes.
We live in the black shadow of that cursed place up on the hill... where only that crazy Ygor, with his broken neck, dares to stay.
Boynu kırık deli Ygor'un olduğu ve... gölgelerin dolaştığı o lanetli tepede yaşıyoruz.
Keep'em hands up and start a-going down the hill there.
Elleri yukarda tepeden inmeye başlasınlar!
They was machine-gunning us pretty heavy, so I worked my way across up behind that log there under the hill.
Bizi yoğun ateş altında tutuyorlardı bu yüzden, şu kütüğün ardından, karşıya geçip, tepenin altına ilerledim.
Up there on the hill.
Hemen tepedeki.
A postman was cycling up Heron's Hill... on his way to deliver mail at the hospital.
Bir postacı Heron's Hill'de hastaneye bisikletle posta götürüyordu.
Up the first hill, slippity slop, down the hill, slippity slop.
Birinci yokuşu çıktık, sular sıçradı, yokuştan indik, sular sıçradı.
In a country parsonage up on Murray's Hill, there's the Reverend Lispenard who knows our story.
Murray's Hill'deki papaz evinde. Papaz Lispenard hikâyemizi biliyor.
The money was buried up in the hill.
Hani tepede gömülü olan şu para için.
So I can walk down the hill, walk home... walk up the stairs to our room... so I can give her the present.
Böylece tepeden aşağı inip eve gidebilir odamıza çıkan merdivenleri tırmanabilir ve hediyesini ona verebilirim.
You know that, if Rommel takes this hill, the advance could be held up for days.
Rommel bu tepeyi alırsa... kolordunun ilerlemesi günler boyu gecikir.
- Oh, uh... Who lives up there on the hill?
Tepede kim ikamet ediyor?
A house up on the hill.
Tepedeki ev.
- Up on the hill.
- O tepede.
Oh. Or we end up old maids on the hill, you and me.
Yoksa, tepede kız kuruları olarak yaşlanacağız, sen ve ben.
The sun comes up right over that hill. Oh!
Güneş şu tepenin üstünden çıkıyor.
There's a tree at the top of the hill behind the hospital and a path leading up from the road.
Hastanenin arkasındaki tepenin en üstünde bir ağaç ve yoldan ayrılıp oraya götüren, bir patika var.
I waited for him in the draw over the crest of that hill, but he never did show up.
Bir süre tepede durup, gelir diye bekledim ama gelmedi, Yüzbaşım.
If you don't mind, I'll watch from up on the hill.
Sakıncası yoksa, yukarıdaki tepeden bakacağım.
The new housing tract up on Pine Hill.
Yukarıda Pine Hill'deki yeni konut bölgesi.
We sit up on a hill by the French to connect up with the Belgians, like closing a door.
Fransızların, Belçikalılar ile birleşmelerini sağlamak için bir tepeyi almamız gerekiyor. Yani kapanan bir kapı gibi.
- Yeah, up in the hill, below the ridge.
- Evet, tepenin üstünde, sırtın altında.
Lives in that little house halfway up the other hill.
Oradaki küçük evde kalıyor. Karşı tepenin yamacında.