Waterhole translate Turkish

It's interesting when they come to the waterhole.

Su çukuruna gelişlerini izlemek çok ilginç.

Boy, do they run when they see it's only a waterhole.

Orada sadece bir su çukuru olduğunu görünce geri kaçarlar!

One of you better tell the lieutenant that the waterhole I come by this morning is all muddied up.

Yüzbaşıya biriniz söylese iyi olur, bu sabah rastladığım bir kaynak suyu çamurluydu.

There's a small lake, a waterhole, that straddles your land and mine.

Topraklarimizi ayiran küçük bir göl var.

Happy as two little dogies at a waterhole.

Küçük bir göldeki iki köpek yavrusu gibi.

Well, looks like we poisoned the waterhole.

Galiba buranın tadını kaçırdık.

I smell a waterhole!

Bir meyhane kokusu alıyorum!

But we'd rather stroll to a waterhole

Su birikintilerinde gezmekten ziyade

They made for the waterhole at the old Brogan ranch because it was the last chance to fill up before they hit the desert.

Eski Brogan çiftliğindeki su kuyusuna uğradılar. Orası, kendilerini çöle vurmadan önce su ihtiyaçlarını karşılayacakları son yerdi.

But everybody knew about the waterhole, and everybody used it.

Ama herkes su kuyusunu biliyor ve kullanıyordu.

Must've passed a bad waterhole.

Kirli su falan mı içtik ne?

Waterhole's not far.

Gölcük uzak değil.

I decided to work my way down from this hill towards a waterhole.

Bulunduğum tepeden su birikintisine kadar yol almaya karar verdim.

I had saw... seen a stinking waterhole at the bottom of this hill and that was my target, because I knew water was the only thing that would make me survive.

Tepenin aşağısındaki o leş gibi su birikintisini görüp hedef bellemiştim. Hayatta kalmamı sağlayacak tek şeyin o su olduğunu biliyordum zira.

You have a waterhole not far from here, your womenfolk still have some jewels hidden away in their huts, and you are still alive.

Buradan çok uzakta olmayan bir su kuyunuz var, kadınlarınızın, hala kulübelerde saklı mücevherleri var... Ve hala hayattasın!

paolo says there's a waterhole.

Paolo burada bir pınar olduğunu söyledi.

I saw Pokots today with their cattle near the waterhole.

Bugün pınarın orada sürüleriyle birlikte Pokot kabilesinden adamlar gördüm.

Although these relatives of both bears and dogs are vicious little predators, at the waterhole it's size that matters.

Hem köpeklerin hemde ayıların akrabaları olmalarına rağmen bu su çukurunda bir parça kötü avcılardır. Büyüklükleri sorundur.

A second male Entelodont arrives at the waterhole.

İkinci erkek Entelodon, su çukuruna vardı.

Back at the waterhole... With the woman... He rape her.

Gerideki su kıyısında kadınla birlikteyken onu kirletti.

Despite the presence of these heavyweights, smaller creatures also eke out a living around the waterhole.

Bu ağır cüsselerine rağmen, kendilerinden küçük yaratıklar dahi su-çukuru çevresinde yaşıyordu.

Several pairs of Diictodon live around the waterhole, but this is not a colony, they compete furiously for the sparse vegetation that is their food.

Birkaç Diictodon çifti su-çukurunun etrafında yaşıyor, fakat bu bir koloni değil, onların yiyecekleri olan seyrek sebzeler için kızgın bir şekilde mücadele ediyorlar.

The Gorgonopsid knows that if she hangs around the waterhole for long enough, eventually larger prey will come to her.

Gorgonopsid, eğer su-çukuru çevresinde yeterince kalırsa yakalayabileceğini biliyor, sonunda daha büyük kurban ona doğru gelecek.

There is another, unseen, resident of this waterhole.

Orada başka biri var, görülmemmiş, bu su-çukurunun yerlisi.

For generations this waterhole has supported a wide range of animals, including several other Labyrinthodonts.

Jenerasyonlar için bu su-çukuru, birkaç diğer Labyrinthodont'nunda içinde bulunduğu hayvanların geniş bir spektrumunu desteklemişti.

The waterhole is now no more than a large puddle.

Su-çukuru, şimdi o kadar da büyük ve geniş bir gölet değil.

A migrating herd of Scutosaurus has sniffed out the waterhole.

Scutosaurus'ların göç eden bir sürüsü su-çukurunu bulmaya yöneldi.

It turns out the Scutosaurus are a bigger threat to life around the waterhole than the predators.

Vazgeçmiş Scutosaurus'lar, su-çukuru çevresindeki hayat için avcılardan daha büyük bir tehditti.

Instead, the Gorgonopsid's nose leads her back to the dried-up waterhole.

Bunun yerine, Gorgonopsid'in burnu onu arkadaki kurumuş su-çukuruna yöneltir.

Just before the waterhole dried up, she must have burrowed into the damp mud, forming a cocoon around herself, in a last-ditch attempt to sit out the drought.

Su-çukuru kurumadan hemen önce, nemli çamurda oyuk açmayı başarmış olmalı, kendi çevresinde bir koza biçimlendirmiş, son gayretle kuraklıkta dışarda kalmamıştır.

The sandstorm sweeps in, burying the waterhole completely.

Kum fırtınası süprüntüleri, su-çukurunu tamamen örttü.

Still staking out every waterhole in the desert.

Hâlen çöldeki tüm su kaynaklarını gözetim altında tutuyorlar.

I come from a waterhole in this land Yurlunggur made.

Yurlunggur'un yarattığı bu diyardaki bir su birikintisinden geliyorum.

I was looking like a little fish in my waterhole.

Su birikintimin içindeki küçük bir balık gibiydim.

Then my father came near my waterhole.

Sonra, babam su birikintimin yanına geldi.

When I die, I will go back to my waterhole.

Öldüğümde, su birikintime geri döneceğim.

Dayindi is still a little fish in his waterhole.

Dayindi su birikintisinde hala küçük bir balıktır.

- Back there. Waterhole.

Su birikintisinde.

Near the waterhole.

Su birikintisinin yanında.

Down near the waterhole.

Su birikintisinin yanında.

They are painting the design of his waterhole on him.

Üstüne onun su birikintisinin resmini çizerler.

That means his spirit can find its way back to its waterhole.

Ruhu kendi su birikintisini bulabilmesi manasına geliyor.

Ridjimiraril's soul was just gone to his waterhole...

Ridjimiraril'in ruhu hemen kendi su birikintisine gitti..

Elsewhere in the world a camel at a waterhole can drink as much as 200 litres during a single visit.

Dünyanın başka yerlerinde bir deve su kuyusuna yaptığı bir ziyarette 200 litreye yakın su içebilir.

The waterhole is low

Kuyu kuruyor.

Oh, there used to be a waterhole down here somewhere.

Zamanında buralarda bir yerlerde kuyu vardı.

Camels search endlessly for a waterhole.

Develer bıkıp susanmadan su birikintisi ararlar.

The next waterhole could be 30 miles away, and the whole herd needs to get moving.

Bir sonraki su birikintisi 50 km ötede olabilir. Sürü derhal yola koyulmalı.

The matriarchs guide their families along the maze of trails to the next waterhole.

Sürü liderleri bir sonraki su birikintisine ulaşmak için ailelerine rehberlik ediyor.

A matriarch has led her family many miles, only to find the waterhole empty.

Dişi lider kilometreler süren rehberliğinden sonra bomboş bir su havuzu buluyor.

Maybe he had a sacred waterhole there.

Belki de orada kutsal bir su birikintisi vardı.