Fazla bir şey değil translate English
499 parallel translation
- Oh, pek fazla bir şey değil.
- Oh, nothing much.
Çok fazla bir şey değil.
That's not much.
Pek fazla bir şey değil.
Not much.
Ayaklarının altındaki kumdan fazla bir şey değil... ya da dönüştüğümüz taştan.
No more than the sand beneath your feet... or the stone that we became.
O da fazla bir şey değil.
Well, that ain't much.
- Fazla bir şey değil.
- No, not much.
Senin için Noel hediyesinden fazla bir şey değil, değilmi?
Not much of a Christmas present for you, is it?
Fazla bir şey değil.
Nothing much.
- Fazla bir şey değil.
- Nothing much.
Fazla bir şey değil, ama senindir.
It's not much, but it's yours.
Fazla bir şey değil ya da neyse...
Not so much, or else...
İstediğim fazla bir şey değil
# I don't ask for much
Fazla bir şey değil.
Not much.
- Fazla bir şey değil.
Nothing much.
Fazla bir şey değil.
Almost nothing.
Fazla bir şey değil ama, işe yarar görünüyor.
It's not much, but the last one seemed to be of use.
- Fazla bir şey değil.
- Nothin'much.
Fazla bir şey değil.
Not much to go on.
- Ne bulacaksın? - Fazla bir şey değil.
- What would we find?
Şu an için pek fazla bir şey değil.
There's not very much in that now.
- Fazla bir şey değil.
- Not much.
Devam edeceğim birşeyim olur. Çok fazla bir şey değil.
I'd have something to go on.
- Fazla bir şey değil, küçük bir iş.
- It's not much. It's only scale.
Fazla bir şey değil, ufak bir hediye.
It's nothing much, you know, nothing.
Fazla bir şey değil, sadece bir iki isim... torbacının ve onun tedarikçisi.
Oh, not too much, just a couple of names- - your dealer, his supplier.
Benim için yaptıklarından fazla bir şey değil.
No more than he has done for me.
Pek Fazla Bir şey Değil.. Bizim Yetki Alanımızda.
It's our jurisdiction.
- Fazla bir şey değil.
- Oh, nothing much.
- Fazla bir şey değil.
- That's little enough.
- Fazla bir şey değil.
Not much.
Hadi ama fazla bir şey değil.
Came on, it's not much.
Ben de " Fazla bir şey değil.
And I say, " Oh, not much, you know.
Gerçi fazla bir şey olmadı. Senin sayende, benim değil.
It didn't do too much, though, thanks to you, not me.
Bir dost olarak senden fazla bir şey istemiyoruz, öyle değil mi?
That's not too much for one friend to tell another, is it?
- Yanlızca küçük bir şey, fazla değil.
- A little something between friends.
- Fazla iş gerektiren bir şey değil.
- Why, it's no work at all.
Şey, kötü görüntümü kullanırsam, oyuncak silah kullanmanın fazla bir anlamı olmazdı, değil mi?
Well, if I use my dirty look, it wouldn't have made much sense to use a toy gun, now, would it?
Kullanabileceğim fazla bir şey yok, değil mi?
I haven't got much to go on, have I?
Hakkındaki raporlar iyi, fakat sana daha iyi bir iş vermeden önce hala haklkında daha fazla şey bilmem gerekiyor. Sana güvenmediğimden değil, fakat emin olmam gerekiyor.
Reports on you have been good but I still have to know more about you before I give you a better job.
- Fazla bir şey söylemedi, değil mi? - Hayır.
- He didn't have much to say, did he?
Yapabileceğin fazla bir şey yok, öyle değil mi?
There's nothing much you can do, is there?
Çok da fazla bir şey değil.
Not much.
Fazla bir şey yok, değil mi?
Not much, is it?
- Söyleyecek fazla bir şey kalmadı değil mi?
You didn't leave me much to tell, did you?
Pek fazla bir şey yazmıyor, değil mi?
It doesn't say much, does it?
Pek fazla bir şey değil.
Nothing much.
Silahları olmadan Colossus, fazla gelişmiş bir hesap makinesinden başka bir şey değil.
Without its weapons Colossus is just a souped-up adding machine.
Daha fazla bir şey söyleyemem. Gizemli Henriette artık aramızda değil.
I cannot tell you anything else, except that the mysterious Enrichetta is no longer available.
- Senin için hiç bir şey fazla değil.
- Nothing's too much for you.
Öğrendiğime göre, sadece bir Avusturyalı süvari 50 binden fazla Bosnalı barbarı püskürtmeyi başarmış. Harika bir şey değil mi?
I am reliably informed that a mere handful of Tyranian cavalry routed over 50,000 barbarous Bosnian fanatics.
Böyle bir şey olduğunu düşünmüyorsun değil mi? Bu yılanın üzerine fazla düşmüyor musun?
You don't think anything like that serpent ever really existed do you?