Bir şey değil translate English
34,772 parallel translation
Daha önceden denediğimiz bir şey değil. Ama zaman atlaması sırasında patlarsa ne olacağı belli olmaz.
It's not exactly something we ever tried before, but if it explodes during a time jump, who knows what it'll do?
Çok havalı bir şey değil mi?
How cool is that?
Kişisel bir şey değil.
It's not personal.
Bu bir şey değil.
That's nothing.
Bir şey değil.
You're welcome.
Bu ezberleyeceğiniz bir şey değil.
This isn't stuff you memorize.
Neler olduğunu tam olarak bilmiyoruz ama belirtilere göre pek iyi bir şey değil.
We don't know exactly what's going on, but all indications are it isn't good.
Önemli bir şey değil.
It's nothing.
- Bu öyle bir şey değil. - Nasıl?
- It's not like that.
Bir şey değil.
It's nothing.
- Bir şey değil.
You're welcome.
O sadece sonrası için önemli bir şeye sahip olduğu için mutlu, başka bir şey değil.
He's just happy to have gotten something of value for next to nothing.
Fakat o bizim görebileceğimiz bir şey değil.
But it wouldn't be visible just to us.
- Kurtardığın için teşekkürler. - Bir şey değil.
Thanks for the save.
Bu bir şey değil.
This is nothing.
Büyütülecek bir şey değil mi? Evet değil, yani kafamı, şu anda meşgul eden milyonlarca şeyden sadece biri.
No, it's one of about a billion big deals swirling around in my head right now.
Seni acınası halde ve sadece benim verebileceğim bir bilgi için can atarken görmek sihirden başka bir şey değil.
Seeing you miserable, and longing for information that only I can provide, is nothing short of magical.
Bu, sadece yenecek bir şey değil. KAMUYA AÇIK GÖRÜNTÜ.
[announcer] This is not just something to eat.
Bir şey değil.
Yeah.
Büyük bir şey değil.
No biggie.
Çok bir şey değil ama teneke tam ortadan girdi!
Nothing but the bottom of the can!
Hiç de adil bir şey değil bu!
This isn't fair! I have a cane.
Bu siyasi bir şey değil.
This isn't a political issue.
Bu öylece atlatılacak bir şey değil.
That doesn't go away, man.
Öyle her zaman kontrol ettiğim bir şey değil.
It's not like I always check.
Köpeğini böyle bagaja kilitlemen zalimce bir şey değil mi?
Hey, isn't it a bit cruel keeping your dog in the boot like that?
Bir şey değil Sal.
You're welcome... Sal.
Önemli bir şey değil.
This is nothing.
Dağılan kireçtaşları, başka bir şey değil.
It's crumbling limestone, nothing more.
- Bir şey değil.
My pleasure.
- Başka bir şey değil.
Nothing more.
Seninle ilgili bir şey değil.
I'm sorry. It's not you.
Başkanı etkilemek için atom bombasından daha iyi bir şey lazım öyle değil mi?
Takes more than an atomic bomb to impress the President of the United States, does it?
Anthony böyle bir şey yapabilecek bir adam değil.
Anthony's not the type of guy that would do something like that.
Bu iyi bir şey, değil mi?
That's good, right?
Ne muhteşem bir şey, değil mi?
Isn't it wonderful?
Çok güzel bir şey öyle değil mi?
Quite something, isn't she?
Hükümetin hiçbir şey yapmazken zehirli bir gölün aileleri parçalayışı "görsel propaganda" değil.
A poison lake that tore apart hundreds of families, while the government watched and did nothing, is not "visual propaganda."
Çok fazla bir şey değil ama bu S6 silahının üstündeki seri numarası silinmiş.
Not much to go off of, but the serial number on this S6 gun's been dissolved.
- Bir sey degil.
- Oh, it's not a problem.
Önemsiz bir sey degil ki.
This isn't just, like, some casual little, like...
Kafaya takilacak bir sey bile degil.
I mean, it's not even something to worry about.
- Bir sey degil.
- Yeah.
Baska biriyle tanismak... Nasil oluyor, bilmiyorum ama birçok kisinin basina geliyor yani bana özgü bir sey degil.
And meeting somebody else... [stutters] I don't know how that happens, but it happens to a lot of people,
Siyasi bir sey degil bu.
This isn't political.
Bu sey degil herhalde... Bir olta atayim da bakayim...
[Tom] This isn't like... let's walk Tom down a dark alley and see what, like...
Düşündüm de bana borçlu olman kötü bir şey olamaz, değil mi?
Figured it can't be a bad thing to have you owe me one, right?
Pat'e bir şey olmaz, değil mi?
I mean, Pat's gonna be fine, right?
Ama ona bir şey olmaz, değil mi?
Yeah, but, I mean, he's gonna be fine, right?
Öyle bir şey yapsa ne güzel olur, değil mi?
Wouldn't it be nice if he did that?
Kötü bir şey oldu değil mi? Bana söylemediğin bir şey var.
It's something bad, isn't it?
bir şey yok 987
bir şey olmaz 235
bir şey sorabilir miyim 139
bir şeyler içelim mi 27
bir şey mi oldu 310
bir şeyler içelim 56
bir şeyler var 19
bir şey söyle 257
bir şey söyleyebilir miyim 105
bir şey 209
bir şey olmaz 235
bir şey sorabilir miyim 139
bir şeyler içelim mi 27
bir şey mi oldu 310
bir şeyler içelim 56
bir şeyler var 19
bir şey söyle 257
bir şey söyleyebilir miyim 105
bir şey 209