English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ H ] / Hiçbir şeyi yok

Hiçbir şeyi yok translate English

737 parallel translation
"Baron'un ailesinin, Bay Balduin'e söyleyecek hiçbir şeyi yok!"
"The Baron's family has nothing to say to Mister Balduin!"
- Kimin hiçbir şeyi yok?
- Who's got nothing?
Ellen'in hiçbir şeyi yok.
There's nothing wrong with Ellen.
Bir işi yok. Hiçbir şeyi yok.
He ain't got a job... nothing.
Hiçbir şeyi yok.
He hasn't got a thing.
Ama bu adamın hiçbir şeyi yok canım.
But the fellow has nothing, honey.
- Hiçbir şeyi yok.
She doesn't have any.
Söyleyecek hiçbir şeyi yok.
He's got nothing to say.
İnsanlar kedi besliyor, oysa bazı çocukların yiyecek hiçbir şeyi yok.
People feeding cats, and some kids haven't got enough to eat.
- Otelin nesi varmış? - Hiçbir şeyi yok.
- What's the matter with the hotel?
Ama bu hikayenin başından sonuna kadar normal olan hiçbir şeyi yok.
But what was normal about this whole business from start to finish?
Hiçbir şeyi yok.
He isn't hurt.
Hiçbir şeyi yok.
He ain't never had nothing.
Çünkü hiçbir şeyi yok.
Because it has nothing.
Gerçekten hiçbir şeyi yok, sadece bçlük pörçük şeyler.
Doesn't really own anything, just pieces of things.
Hiçbir şeyi yok, sadece mesleğini özlüyor.
Nothing, except he missed his calling.
Bana kalırsa Anne'mizin, bir bisiklet turunun ya da arkadaşı Sanne de Vries'e yapacağı bir ziyaretin iyileştiremeyeceği hiçbir şeyi yok.
I think there's nothing the matter with our Anne that a ride on her bike or a visit with her friend Sanne de Vries wouldn't cure.
Hiçbir şeyi yok, Çavuş.
Nothing, Sarge.
Hiçbir şeyi yok.
It's nothing.
- Hiçbir şeyi yok.
- Nothing's the matter. Do you know any games?
Köpeği olan adamın yapacak hiçbir şeyi yok. Tekrar ediyorum, dikkatli ol!
The guy with the dogs has nothing to do with it, but still, be careful.
Artık alışverişe bile çıkmıyor, yapacak hiçbir şeyi yok. Bu yüzden sürekli kafası çalışıyor.
He doesn't even go to the shops anymore, he has nothing to do, so he works things over in his head.
Onun değerli hiçbir şeyi yok.
He has nothing of value.
Hiçbir şeyi yok!
He's got nothing!
Hayır, hastalarımın yüzde doksanının hiçbir şeyi yok.
No, 90 % of my patients have absolutely nothing wrong with them.
- Öyleyse hiçbir şeyi yok.
Then there's nothing wrong with him?
- Söyleyecek hiçbir şeyi yok.
- He has nothing to say.
Kitapların söyleyecek hiçbir şeyi yok! Bak, bunlar roman.
The books have nothing to say!
Belimin hiçbir şeyi yok. Bu konuyu kapatırsan sevinirim.
There's nothing wrong with my back if you'd just get off it!
Hiçbir şeyi yok, şimdi misafirlerimizle ilgilenir misin lütfen? Bay Chadwick, sanırım eşimle tanışmadınız.
Now, he's perfectly all right, and will you please pay attention to our guests? Mr. Chadwick, I don't believe you've met my husband.
Bu adamın ölü olmaması lazım. Hiçbir şeyi yok.
I tell you, this man shouldn't be dead.
İyi ama adamın hiçbir şeyi yok ne yapacağız?
But what will we do with him if he's got nothing else?
Karımın hiçbir şeyi yok.
Listen to me. There's nothing wrong with her...
- Arabanızın hiçbir şeyi yok.
- Your car's all right.
Halkının hiçbir şeyi yok mu?
- Why? Do your people have nothing of their own?
Çünkü kaybedecek hiçbir şeyi yok.
He has nothing to lose.
- Hiçbir şeyi yok etmemeliydi!
But it shouldn't have destroyed anything!
Modern savaşın Büyük İskender yada Hannibal'in yaptıklarından faydalanacak hiçbir şeyi yok.
Modern warfare has nothing whatever to do with the activities of Alexander the Great or Hannibal.
- Biraz başım ağrıyor. - Hiçbir şeyi yok. - Başım ağrıyor.
I have a headache.
Hiçbir şeyi abarttığı yok, canım.
He's not exaggerating a thing, dear.
Hiçbir şeyi yok.
She hasn't a thing.
Bu koca apartman dışında hiçbir şeyimiz kalmadı. Elindeki her şeyi kaybeden bir aptaldan farkım yok.
This enormous apartment, and me clinging like a fool to my dwindling furniture.
Yukarıdaki şeyi yok etmelisin. Hiçbir iz kalmayacak şekilde yok et.
You have got to destroy the thing upstairs - destroy it so that not a vestige is left.
Hiçbir şeyi açığa vuramam ama. buraya gelmesinin kesinlikle Bay Unser ile bir ilgisi yok.
I can divulge nothing, except that... his visit here had absolutely nothing to do with Mr. Unser.
- Hiçbir şeyi bıraktığım yok. - Ama Alfie ile birlikteydi.
- I'm not leaving it anywhere.
Hiçbir şey yok. Hep aynı şeyi duymaktan bıktım.
I have had a supersufficiency of "not a thing".
Hiçbir talebi yok çünkü her şeyi istiyor ve buna sen de dahilsin.
Perhaps he asks for nothing because he desires everything - including you.
Kocanızın hiçbir şeyi yok.
Let's checkyour blood pressure. There's nothing wrong with your husband.
Hiçbir şeyi kapattığım falan yok!
I'm not shutting anything off! Hello, anybody!
Bir şeyi iyice açıklığa kavuşturalım, bence onun hiçbir yardıma ihtiyacı yok.
I want to make it quite clear that in my opinion he doesn't need any help.
Hiçbir şeyi bilmeye hakkın yok.
You're entitled to know nothing.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]