Işim translate English
49,646 parallel translation
- Ev, işim bitti... doğruydu...
- The house, it was on my... it was right...
- Ancak işim falan yok benim.
But I have no business.
Senin için bir işim var.
I have a use for you.
Sana işim düştü.
I have a use for you.
Ancak işim Afrika'da değil, Batı'da.
But my business is not in Africa, it's out west.
Ama yapacak bir işim var.
But I have a job to do.
Benim de yapacak bir işim var.
And I also have a job to do.
Alman halkının seçilmiş temsilcilerinden biriyim ve bu insanlara hizmet edenlerin kişisel hırslarının kontrol altında tutulmasını sağlamak benim işim.
As an elected representative of the people of Germany, it is my job to ensure that the personal ambitions of those who serve those people are kept in check.
Ancak benim işim de şahsi hırslarınızın tamamen kuruntu olmadığından ve başkaları için kabul edilemez bir bedel doğurmayacağından emin olmaktır.
It is my job, however, to ensure that your personal ambitions are not entirely delusional and do not carry with them an unacceptable cost for everybody else.
Sanıyorum benim işim bitti.
I do believe I'm finished.
Benim işim bu!
That's the business I'm in! Whoa! Hey!
Aslında yarı zamanlı bir işim var.
I actually have a part-time job.
- Daha az önce işim yok demiştin.
- You just said you didn't work.
Sonunda yapacak bir işim var.
And I've got work to do on my end.
Sonuçta bir işim var.
I got a job.
Hukuk diplomam var ama işim yok, çocuğum var ama kocam yok.
I got a law degree and no job, and a kid and no husband.
Hiç doğru düzgün bir işim olmadı ve...
Never had a real job, and then...
Tam aksine, şu genç kadın benim işim.
On the contrary, empowered young women are my business.
Benim burada ne işim var?
What am I even doing here?
Ayrıldın... Seninle işim bitmeden önce.
You left... before I finished with you.
Çilekeş kardeşimiz izne çıkınca işim ne kadar arttı, sen düşün.
You can imagine I have lots to do since our longsuffering sister went on sick leave.
Onunla işim biterken de... gözlerime baktı ve bana lanet okudu, sürtük.
And when I was finishing with her she looked into my eyes and cursed me, the bitch.
Bu isim hiçbir şey ifade etmiyor.
That name means nothing.
Düke yanlış isim verilmiş.
The Duke was given the wrong name.
- İşim anlaşmadır.
My business is the deal.
İşim var.
I have business.
- Öyleyse size yanlış isim vermişler.
- Then you were given the wrong name.
Biri size yanlış isim vermiş.
Somebody has given you the wrong name.
Kilit isim Laura.
Laura is the one.
Kaç tane takma isim var?
How many aliases?
Bence, bir isim yazısını hak ediyorum.
I think that deserves a chyron.
- Harika bir isim.
- That's a great name.
İsim işte.
A name's a name.
İşim bitince burayı temizler ve ışıkları kapatırım.
I'll just, um... I'll clean up here when I'm done and turn the lights out.
İsim ver.
Name?
Ne güzel bir isim, Quincy.
That's a great name, Quincy.
- Ne kadar büyüleyici bir isim.
What an enchanting name.
Çok tatlı bir isim.
- That's so sweet.
Ne güzel bir isim.
Such a lovely name.
- Benim işim bu.
It's my job.
Sana isim koymalıyız.
We should name you.
- Bir isim kalıcıdır.
- A name has permanence.
Aklına ilk gelen isim nedir?
What's the first name that comes to your mind?
- İlk isim.
- First name.
Evet, talihsiz bir isim.
Yes, an unfortunate name.
Dorothy'nin bana seslendiği bir isim.
It's a name that Dorothy calls me.
Babası, Kral Pastoria, bunu, ona isim gününde verdi.
Her father, king pastoria, gave this to her on her nameday.
- Ozma ne biçim bir isim böyle?
What kind of a name is ozma?
Ozma nasıl bir isim?
What kind of a name is Ozma?
Berbat bir isim.
That's a fucked up name.
Onca isim arasında.
That's a lot of names.
isim 189
isim yok 36
işim yok 17
işimi 37
işim var 162
işim bitti 87
isimsiz 20
isimleri 17
isimler 56
işim çıktı 17
isim yok 36
işim yok 17
işimi 37
işim var 162
işim bitti 87
isimsiz 20
isimleri 17
isimler 56
işim çıktı 17