Kanıtın var mı translate English
930 parallel translation
Eş değerde bir başka kanıtın var mı?
Have you any other proof of equal value?
İyiliğin kötülükten üstün olduğunu gösteren bir kanıtın var mı?
What proof could you bring that good is superior to evil?
Bu garip iddiayı destekleyecek kanıtın var mı?
Have you got evidence to support that amazing statement?
Şimdi arama emri için yeterli kanıtın var mı?
You got enough for a search warrant now?
Kanıtın var mı?
You got evidence?
- Kanıtın var mıydı?
- But no evidence.
- Bunun için kanıtın var mı, evlat?
- Have you got any proof of that, boy?
Kanıtın var mı?
Got any proof?
- Kanıtın var mı?
- ls that a fact?
- Kanıtın var mı?
- Do you have any proof of that?
Kanıtın var mı?
Do you have proof?
Kanıtın var mı?
What's your proof?
Saçma! kanıtın var mı ki?
Bullshit, what proof do you have?
Song Hualong'um dedin, kanıtın var mı?
You said you're Song Hualong, what proof do you have?
Kanıtın var mı?
What proof do you have?
Hanzo, kanıtın var mı
Hanzo, do you have evidence?
Kanıtın var mı?
Do you have any evidence to say that?
Suçuna ilişkin kesin kanıtın var mı?
You have definite proof as to his guilt?
Kanıtın var mı?
What proof have you?
Aksini ispatlayacak bir kanıtın var mı?
Can you prove otherwise?
- Herhangi bir kanıtın var mı?
- Do you have any proof?
Demek öyle, peki kanıtın var mı?
Is that really so, what proof do you have?
Kanıtınız var mı?
And your proof?
- Kanınızda Mısırlılık da var değil mi?
You're partly Egyptian, aren't you? Yes.
Evet, ama bizi inandırmak için kesin kanıtınız var mı?
Yes, but where can we turn for conclusive evidence?
Kocasının aleyhinde asla konuşturmaz. Kanıt var mı?
She wouldn't listen to anything against him, much less believe...
- Dava için kanıtınız mı var?
- You have evidence for this case? - Yes, I have.
evet, hiç bir şey için kanıtın yok, var mı?
Well, you have no proof of anything, have you?
Kanıtın var mı?
You have proof?
Müfettiş, bilekteki kesiğin o bıçak yüzünden oluştuğunu düşünecek olursak, bunun bir kaza sonucu mu olduğunu yoksa kan lekelerini açıklamak için cinayetten sonra bilerek mi yapıldığını gösterecek bir kanıt var mı?
Inspector, granted that the cut on the wrist was caused by that knife, is there anything to show whether it was an accident or done deliberately after the murder to account for the bloodstains?
Benim azgın olduğuma dair elinizde bir kanıt var mı?
What proof do you have that I'm a libertine?
Kanıtınız var mı?
You have proof?
Sizi, kendimi ve vekillerin 3'de 2'sini önümüzdeki 20 yıl boyunca parmaklıkların arkasında tutacak kadar dosyamda kanıtım var. Bunlar bina inşaatları, projeleri...
Point is, I have enough stuff in my private files stuff relating to civic building road contracts, harbor and cannery projects enough stuff to put you, the D.A., myself and a two-thirds majority behind bars for the next 20 years.
Babanızın hala hayatta olduğuna dair güçlü bir kanıtımız var.
We have reason to believe your father is still alive.
Sir Thomas'ın hakimlik yaparken rüşvet aldığına dair kanıtım var.
I have evidence that Sir Thomas, while he was a judge, accepted bribes.
Jürinin sayın bay ve bayanları, suçunun farkında olan kötü niyetli bu adamım önceden planlayarak cinayet işlemesine yol açan ve bunu korkakça tekrar tekrar yapan olaylar dizisinden hepinizin artık haberi var. Hafifletici sebeplere dair bir kanıt yok.
And so ladies and gentlemen of the jury, you are now acquainted with the series of events, that led this man to commit murder with malice aforethought, in dastardly awareness of his crime, to reiterate, there is no evidence of extenuating circumstances,
Kaptan'ın hayati tehlikesine dair kanıtınız var mı?
Do you have evidence the captain's life is threatened?
Bugün burada yanımda size anlattıklarımın canlı kanıtı var.
I have here today the living proof of what I tell you.
Şef Cai, kanıtınız var mı?
Chief Cai, what proof do you have?
Beni dinle, buraya sana benim devrimci kanıtlarımı göstermek için gelmedim ama sokaklarda kavga eden sürüyle beyaz öğrenci var, tıpkı senin varoşlarda yaptığın gibi, ve ayrıca yine sürüyle tatmin olmamış potansiyel devrimci beyaz var.
Listen, I'm not here to show you my revolutionary credentials, but there are plenty of white students fighting on the street, just as you in the ghetto. And there are plenty of unsatisfied whites who are potential revolutionaries.
Numara çektiğime dair bir kanıtın mı var?
Do you have any proof that I am?
Bayan, kanıtınız var mı?
Miss, do you have any proof?
Hatta kanıtım da var, bir kadın bana New York'tan mektup yazmıştı.
I even have evidence to prove what I say, a woman wrote to me from New York.
Bir kanıtınız var mı?
Have you any proof?
Ulusal Demokratların Başkanını dinlediklerine dair bir kanıt var mı?
Any proof they were bugging the National Democratic Chairman?
Ancak gerçek şudur ki,... bizler dünyadışı yaşamın ziyadesiyle varolduğunu düşünsek de,... şu anda var olduğuna dair hiçbir kanıtımız bulunmamaktadır.
But the simple fact is that while we may consider extraterrestrial intelligence likely there is as yet no evidence at all that it exists.
Her tarafım yoklandı! Son üç aydır ya gırtlağımda ya da kıçımda Mason'ın aynaları var. Ama kansere dair en ufak bir kanıt ya da emare yok.
Mason's had a mirror down my throat or up my ass for the last three months and there is no evidence, no suggestion whatsoever, of cancer!
Olsun, sende izi var, ilerde harbi bir saf kan Amerikalı olacaksın gerçi sen İngiliz sayılırsın şaşırmamak lazım
He left his mark on you, you know. You got a way of talking that ain't exactly true blue American. It's hardly surprising since he was British.
Baban olmadığımı kanıtlamanın bir yolu var.
There's one way to prove I ain't your fadder.
kanıtınız var mı?
Got any proof?
Üstad Lei, bizden şüpheleniyorsunuz, ama hiç kanıtınız var mı?
Master Lei, you suspect us, but do you have any proof?