Mümkün translate English
34,482 parallel translation
- Mümkün değil yetişemeyiz.
We'll never make it in time.
Ben kötü bir rüyacıyım ama bu senin yaptığını her zaman mümkün olduğunu biliyordum.
I'm a bad dreamer... but I've always known that what you do is possible.
Her zaman dışlanmış gibi hissetmiştim ama siz bana dışlanmışlar birlikte çalıştığında her şeyin mümkün olabileceğini öğrettiniz.
I have always felt like an outsider, but you taught me that when outsiders work together, anything is possible.
Daha uygun bir değerlendirme şöyle olurdu sizler harika takım arkadaşlarısınız ve birlikte çalıştığımızda, her şey mümkün.
A more fitting evaluation would be that you're incredible teammates... and when we work together, anything's possible.
Bu fiyata mümkün degil.
[clerk ] Not at that price. Absolutely not. [ chuckles]
"Hayır, bence bu mümkün değil."
I don't think that would be possible.
Kanserimi kontrol altına aldı ve mümkün olduğunu bilmediğim şekillerde gelişmeme imkan veriyor.
It kind of kept my cancer at bay and it's allowed me to thrive in ways I didn't know was possible.
O yüzden sıradaki sorum şuydu, düşük bütçeyle sağlıklı beslenmek mümkün mü?
is it possible to eat healthy on a tight budget?
Bunların nasıl mümkün olabileceğini merak ediyor olabilirsiniz.
[Michal] You might be asking yourself how is all that possible?
Ticaret Bakanı, Japonya'ya seyahat şu anda mümkün değil.
Trade Minister, travel to Japan is not possible at this time.
Hayır, mümkün değil.
No, no way.
Başçavuş mümkün değil.
Uh, Lieutenant, no way.
-... sürmeleri mümkün olmayacak.
- they won't be able to drive...
Onları düzgün incelememiz mümkün değil.
It's impossible to properly screen them.
İçinde bulunduğunuz durumu çok iyi anlıyor olsak da sadece atanmış varis olduğunuz için Başkan olduğunuz gerçeğini göz ardı etmem mümkün değil.
As much as we can appreciate the position you're in, I just can't get behind the fact that you're the president simply because you were the Designated Survivor.
Bu gece roketlerden birinin atılmadan önce silahlandırılması mümkün değil.
There is no way they armed one of these rockets in time for the launch tonight.
Korkarım bu mümkün değil.
Uh, I'm afraid that's not possible.
Neye inanacağımı bilmiyorum, ama olanlardan sonra, bu mümkün.
I don't know what to believe, but after what happened, it's possible.
Bu nasıl mümkün olabilir?
How's that possible?
Bu mümkün değil.
That's not possible.
Bu mümkün değil.
It's not possible.
- Bu gerçekten mümkün mü ki?
That's not really possible, is it?
bu nasıl mümkün olabilir? Eğer girdikleri beden ölürse, terk ediyorlar.
If the body they're in dies, they jump ship.
Bugün, uzayda uzaktan ameliyatın mümkün olduğunu ispatlayacağız.
Today, we will prove that remote surgery in space is absolutely possible.
Mümkün olan en iyi tedaviyi alıyorsun.
You're getting the best care possible, okay?
Bu mümkün.
It's possible.
- Ailemle geçirilen bir akşam üstünü idrak etmem mümkün değil.
I cannot comprehend an evening spent that way with my family.
Ama birlikte belki de mümkün olabilir.
But, together, hopefully it is possible.
- Mümkün değil.
- No way.
Tüm bunlar Aston'un Mercedes'le yaptığı bir anlaşmanın ürünü ve bu anlaşmanın kanıtlarını şimdiden görmek mümkün.
It's all part of a deal that Aston have done with Mercedes, and you can see evidence of the deal already.
Mümkün olduğu kadar hızlı olalım.
Let's just get round this as fast as we can.
Eğer bir araba üreticisi olsaydım ürettiğim her arabanın mümkün olduğu kadar ilgi çekici ve inanılmaz olması için elimden geleni yapardım.
Exactly. If I were a carmaker, I would be fighting like a Kilkenny cat to make sure every car I made was as interesting and as amazing as possible.
Ama bu işe yarar aleti takarak dilinizi ısırmanız mümkün değil.
But by wearing this neat safety device, no way is he biting his tongue.
Çok fazla baskı altındayız, mümkün olduğunca fazla insanı eğitiyoruz.
We are under a lot of pressure right now to train as many people as we can.
FBI'ı, bombayı kapalı yere götürmeye teşvik etmek,... mümkün olduğunca ajanı ve uzmanı başına toplamak, ve gerisini biliyorsun.
Trick the FBI into bringing the bomb inside, get as many agents and experts around it as possible, and then you know what.
Mümkün olan en kısa sürede onunla konuşmam gerekiyor.
We need to talk to her as soon as possible.
Kurbanın rol yapması mümkün müdür?
Is it possible she's just acting?
Aslında biriyle tanışmak istemiyor olman mümkün mü?
Is it possible you might not actually want to meet someone?
Diyelim ki, sana inansam, pek mümkün gözükmüyor da ve Rittenhouse gerçekten o kadar tehlikeliyse...
Let's just say, if I believed you... big if... And Rittenhouse really is that dangerous...
Ayrıca Harold, o herif yozlaşmıştı. Ölümü sayesinde düşman toplulukların nakit akışı sekteye uğrayarak hükümetinizin uygulamaya çalıştığı yaptırımlar mümkün kılınacak.
Besides, Harold, the man was a degenerate, and his death denies pariah states access to ready cash, putting teeth back in the sanctions your country imposes with such tumescence.
İzinin sürülmesi mümkün değil.
No doubt untraceable.
Pat mümkün olduğunca bizden uzaklaşmaya çalışıyor.
Pat's trying to get as far away from us as possible.
İçinde delik olan dev bir depoyu dolduruyor gibiyiz. Yapmamız gereken tek şey bunu durdurup hastaya mümkün olduğunca çok steroid vermek.
It's like we're filling a giant tank with a hole in it, and the only thing we need to do to stop it is to give him steroids, a lot of them as soon as possible.
Hayır! Bu yemeği bir haftadır planlıyorum ve yardıma ihtiyacım var ve Pasifik Okyanusu'na ya da Ukrayna'ya gitmemiz mümkün değil.
I've been planning this meal for a week, and I need help, and there's no way we're taking off for the South Seas or the Ukraine.
Tamam... Tim, mümkün değil.
Okay...
Gaz iletim sisteminde sorun olması mümkün değil.
No way the problem's your throttle.
Biliyorum ihtiyacın olan şey olmam mümkün değil.
I know I can't be what you need.
Biliyorum hak ettiğini duygusal olarak sunmam mümkün değil ama hep düşünmüştüm ki önünde sonunda benimle benimle olmak isteyeceksin.
I know I can't be emotionally present the way that you deserve, but I always thought that... that eventually, that you want to... you want to be with me.
-... sızmalarının mümkün olabileceğini fark ettim. - Neyle?
A what?
Mümkün değil.
Impossible.
Hayır, mümkün değil.
No, there's no way.
mümkünse 99
mümkün değil 606
mümkün mü 51
mümkün olduğunca çabuk 29
mümkündür 61
mümkünatı yok 34
mümkün olabilir 18
mümkün değil 606
mümkün mü 51
mümkün olduğunca çabuk 29
mümkündür 61
mümkünatı yok 34
mümkün olabilir 18