English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ M ] / Mümkünatı yok

Mümkünatı yok translate English

336 parallel translation
Şimdi bunun mümkünatı yok.
That's out of the question now.
Mümkünatı yok.
You can't.
Yüce Majestelerinin sevgilisi olmasının mümkünatı yok.
Her Exalted Majesty can't possibly have a lover.
Mümkünatı yok.
That's impossible.
Hayır, mümkünatı yok.
No, that cannot be true
Bunun mümkünatı yok.
That's absolutely impossible.
Böyle bir olayın mümkünatı yok.
It couldn't possibly happen.
Mümkünatı yok.
It's an armed camp.
Bunun mümkünatı yok.
It's impossible.
Mümkünatı yok Albert.
Not a chance, Albert.
- Hanımefendi, bunun mümkünatı yok.
- It's impossible.
- Mümkünatı yok.
- Impossible.
Mümkünatı yok.
It can't be done.
Bunun mümkünatı yok!
It's not possible!
Mümkünatı yok.
Impossible.
Mümkünatı yok doktor.
Impossible, doctor
- Bunun mümkünatı yok.
- That is impossible.
Mümkünatı yok.
It's not possible.
Hayır, mümkünatı yok.
I couldn't have.
- Dijon mu? Mümkünatı yok.
That's out of the question.
Mümkünatı yok. Tamamen senin.
ISN'T THERE SOME WAY WE CAN QU I ET IT DOWN?
Bunun mümkünatı yok.
That's impossible.
Mümkünatı yok!
No, that's not likely.
Hayır hanımefendi, bunun mümkünatı yok.
No, madam, it's impossible
Hayır sevgili Marie, bunun mümkünatı yok.
No, my dear Marie, that's impossible
Şarkı söyleyişimle böyle konuşmanın mümkünatı yok!
That's no way to talk about my singing!
Elimize sadece 5 milyon geçiyor. Mümkünatı yok!
We'd only get four million.
Anlamışsınızdır, Herr Henks para bu bankaya yatırılmadıkça size sonra transfer etmemin mümkünatı yok.
You understand, Herr Henks, unless the money is on deposit in this bank, there is no way I can transfer it to you later on.
Mümkünatı yok.
It just can't be.
Hayır, mümkünatı yok.
No, I couldn't possibly.
Hayır, mümkünatı yok!
No, you won't manage!
- Mümkünatı yok!
- Impossible!
Hepsinin birden çıldırmasının imkân ve mümkünatı yok.
It just isn't possible that all of them have gone mad.
İş yapmanın mümkünatı yok.
This is no way to do business.
Mümkünatı yok.
Out of the question.
Mümkünatı yok.
No chance.
Bunun mümkünatı yok.
Ah, that's impossible.
Bunun bir eşek şakası olmasının mümkünatı yok. Ne yani birisi telefona bir çeyreklik atıp, bizim şifrelerimizi mi kırdı?
There is no way a high-school punk can put a dime in a telephone and break into our system.
Hukuk müşavirimle bu konuyu istişare ettim ve korkarım ki, görüşmenizin imkan ve mümkünatı yok.
I've just been consulting my legal people and I'm afraid there really is no chance of a meeting.
Mümkünatı yok!
Never!
Mümkünatı yok.
No fucking way.
Mümkünatı yok. Ev hapsin var.
You think that you're going to a concert this weekend?
...'çünkü mümkünatı yok... evlenmemin, asla, asla... senin gibi koca ağızlı bir domuzla.
...'cause there's no way in hell that I would ever, ever marry a loud-mouth pig like you.
... başka şekilde gerçekleşmesinin mümkünatı yok.
... that it never could have gone any other way.
- Mümkünatı yok.
- Not me. No way.
- Mümkünatı yok.
- No way.
Eski kocam. İtin teki, mümkünatı yok bu kabağı başımda patlatamaz.
He's a fiend and no way is he wrapping me up in this thing.
Hava Trafik Kontrol istasyonları çalışmadığından, bilmenin mümkünatı yok.
With Air Traffic Control out of commission, there's no way of knowing.
Mümkünatı yok.
No dice.
- Mümkünatı yok.
- You can't
Mümkünatı bile yok.
That's out of the question.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]