Sadece bu değil translate English
5,215 parallel translation
Sadece bu değil, öldürdüğün o 12'Sleeper cells'üyesi onları da Savunma bakanı sekreteri üstlenecek ve böylece terfi alacak.
Not just that, the 12 sleeper cells whom you have killed.. The credit of that as well will go to the Joint Secretary of Defence. And with that he will get promoted.
Whoo, sadece bu değil.
Whoo, that's not all.
Senin gözündeki değerim sadece bu değil mi?
It's what you put on all of my assessments, right?
Sadece bu değil.
It's not only this.
Ama şu anda kazıklanmanın sebebi bu değil, sadece eğlenmek istemiştim.
But that's not the reason you're getting fucked, I was just having fun.
Bebek sadece üç dakika hayatta kaldi. Hayir... Bu mümkün degil.
The baby only lived for three minutes... no... that's not possible you're lying... that's not possible my daughter...
Bu uçak değil, bu sadece taksi.
It's a taxi, and not an aeroplane, sir.
- Bu adamlar sana aşık oluyor çünkü sadece sekse değil olan biten her şeye dahil oluyorlar.
- These guys will fall in love with you,'cause they're not getting just the sex, they're getting a full experience.
Bu sadece bir dans yarışması değil.
This is more than just a dance competition.
Oh, hey, hey, hey, bu sadece yosun değil.
Oh, hey, hey, hey, it's not just seaweed.
Ve bu sadece kabadayılık değil.
And that's not just bravado.
Olay sadece para değil, Benim namım, bu insanlar benim müşterim.
It's not just about the money, it's about goodwill, these people are my customers.
Sadece bu, başka bir şey değil.
That's it, nothing more.
Biliyorsun ki, bu sadece bir kağıt parçasını imzalamaktan ibaret değil.
You know, it's not just signing a piece of paper.
Sadece bu çılgınlığın son bulması için değil aynı zamanda ileride başımıza gelecekler için de.
Not just to end this insanity, but to contend with what comes next.
Bu dünya yapanlarındır sadece yapacağı şeyleri söyleyen insanların değil yapanlarındır.
This world is about the doers, the people who don't just talk about what they're going to do, they just do it.
Bu sadece ölüm tehdidi değil!
Ok, this isn't just death threats!
Sadece bu da değil.
And that's not the only thing.
Bir hipernova uzaya o kadar çok radyasyon salar ki... - ki bunun içinde sadece ışık değil, X ışınları ve gama ışınları da vardır -... düzinelerce, hatta belki de yüzlerce ışık yılı uzaklıktaki gezegenler bu ölümcül radyasyon altında atmosferlerini kaybedebilir.
A hypernova spews so much radiation into space- - not just light, but X-rays and gamma rays- - that planets that are dozens or perhaps hundreds of light-years away could be stripped of their atmospheres and bathed in deadly radiation.
Sadece diyorum ki, duyulduğunda inanılmaz, bu harcanan zamana göre, küçük bir iyi niyet de değil, ve sebebiyet verdiğin aleni mahcubiyet de, bu benim, seni geri götürmeyi candan istemem.
I only mean that, incredible as it sounds, and this is no small gesture, given the time wasted and the public embarrassment you've caused me, that I'm willing to take you back.
Bu yüzden, sadece böyle olması bile önemli değil.
That's why, It's okay to be just like this.
Bu sadece benimle alakalı değil.
This is not only about me.
- Sadece bu yüzden değil...
It's just, it's not...
Sayın Başkan, bu sadece sizinle alakalı değil.
Mr. President, this isn't just about you.
Bu illa ki kötü bir şey değil, sadece bir şey.
That's not necessarily a bad thing. It's just a thing.
Bu şehri seviyorum. Işıkları değil, sadece şehri.
- I love this city - not the sights, the city.
Ancak bu sadece DNA ile ilgili değil.
But this isn't just about DNA.
Bu güç değil, sadece sosyopatlık.
That's not power, that's just being a sociopath.
Bilirsin, bu köprü işine sadece sen seviniyorsun, değil mi?
You know, you're just as happy as you can be about all this bridge business, aren't you?
Sonuç olarak, daha ileri gidip, diyorum ki : Bu muhtemel, gerçi çok olası değil belki, sadece belki, bu gerçekten cinayet olabilir.
In conclusion, I'm gonna go ahead and say that it's possible, though not probable, that maybe, just maybe, this was, in fact, murder.
Ama bu sadece O'nun için değil.
But this isn't just for her.
Bahane değil bu, sadece bir sebep.
It's not an excuse, it's just a reason.
Kabalık değil, sadece gerçek bu.
It's not mean, it's just true.
Sadece bu işim değil başka işlerim de var.
What can I do? I have to get to my other job.. But this is not done.
Bu listeyle alakalı değil, sadece bir kaç şey var.
It's not a list. It's just a few things.
Ben yaparım demek değil bu. Sadece bu işten nasıl kurtulacağını düşünmek ilginç işte.
It just... it's just interesting to think about how you'd get away with it.
Bu biraz korkutucu olabilir, sadece bizim için değil,... geri de bıraktığımız insanlar için de. Onların hiç anlamama ihtimali yüzünden.
That can be a little scary, not just for us, but for the people we leave behind because odds are they're just not gonna understand.
Sadece arkadaş olduğumuz için değil yapılması gereken doğru şey bu olduğu için.
Not because we're friends, but because it's the right thing to do.
Ama bu sadece daha büyük bir yalanın parçasıydı, değil mi?
Of course, that was just part of a bigger lie, wasn't it?
Bu sadece bir hikaye değil.
It's not just a story.
Bugün burada olmak harika sadece bu fantastik hizmetleri ilk kez görmek değil aynı zamanda sizleri görmek. Böyle gergin bir konuşmacıdan sıkılabilirsiniz.
Um... it's wonderful to be here today not only to see these fantastic facilities for the first time but also to see all of you overwhelming as you are to this nervous speaker.
Bu inancımı kaybettiğim için değil sadece sen güven içerisinde olursan ben de savaşa odaklanabilirim.
It's not that I'm losing faith, it's just that, only when you're safe can I focus on the battle.
Bu adamlar sadece uyuşturucu lordu değil.
John ross : These guys aren't just drug lords.
Jim, bu dürtüyü aşma aşamasında bu alışkanlığını diyelim bence diğer insanlara da yardım etmelisin sadece ev arkadaşlarına değil.
You are so funny... acting like you don't remember me. I don't, so... - I do.
Bu buyuk bir anlasma degil, ben sadece Bu gozluk gerekiyordu ama...
It's not a big deal, I'm just supposed to wear those glasses but...
Sue'ya el konulmasından sonra bu konuyla ilgilenmeye devam ettik sadece Park Servisi yetkisi açısından değil devlet arazisinde çıkarılan şeylerin iş teamülü şartları açısından da.
After the seizure of the Sue specimen, we continued to look at this issue not from a Park Service jurisdiction perspective, but more from the circumstances of business practices in terms of collecting on public lands.
Bu özgüven, senin için sadece bir maske, değil mi?
This confidence is just a facade for you, isn't it?
Bu sadece benim için değil, efendim.
It's not only for me, sir.
Sadece söylüyorum, bu benim sonsuz kariyerim değil.
I'm just saying, yo, this is not my forever career.
Bu sadece bir bulmaca değil, bu...
It's not just some kind of puzzle, it's...
Scott, bu sadece kafamızda olan bir şey değil.
Scott, this isn't just in our heads.
sadece bu mu 17
sadece bu 76
sadece bu gecelik 25
sadece bu gece 23
sadece bu seferlik 35
sadece bu da değil 20
bu değil 117
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
sadece bu 76
sadece bu gecelik 25
sadece bu gece 23
sadece bu seferlik 35
sadece bu da değil 20
bu değil 117
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi canım 39
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi canım 39