Yaşayacak mı translate English
937 parallel translation
Ruh, söyle bana, Küçük Tim yaşayacak mı?
Spirit, tell me if Tiny Tim will live.
O ağrıyı yine yaşayacak mı diyorsunuz?
You mean she's going to have that pain again?
Bunu her gece yaşayacak mıyım?
Have I gotta go through that every night?
- Yaşayacak mı?
- Is he going to live?
Bay Rochester, Grace Poole hala burada yaşayacak mı?
Mr. Rochester, will Grace Poole live here still?
Yaşayacak mı, ölecek mi diye endişelendin mi?
What's it mean to you whether he lives or dies?
minik Tim yaşayacak mı?
will tiny Tim live?
Sizinle sorun yaşayacak mıyım?
Am I gonna have trouble with you?
Bebek yaşayacak mı?
Is the baby gonna live?
Yani özgür müyüm, Yaşayacak mıyım?
You mean I'm free, I'm gonna live?
Koca Baba yaşayacak mı ölecek mi emin olmadan mezarlardan bahsetme.
Don't talk about graves when we don't know if Big Daddy's going to live or die.
Bunu görecek kadar yaşayacak mıyız?
Will we live to see it?
Yaşayacak mı?
It's draining. Will he live?
Yaşayacak mı ama, Professor?
But will it live, Professor?
İdam mahkûmu bile yaşayacak mı?
Even the condemned man will live?
Yaşayacak mı?
Will he live?
- Gidip, orada yaşayacak mıyız?
- Shall we go and live there?
Diyelim ki Noel'e kadar yaşayacak mıyım? - Haksızlık ediyorsun.
By Christmas?
Ben gerçekten kötü biri değilim... ben... Yakında her şey daha kötü olacak, ve sadece bir kişi yaşayacak, biliyorsunuz.
I'm not bad really, I only... things have gone wrong lately, and one's got to live, you know.
O ben yaşadığım sürece yüzyıllarca yaşayacak.
She will live through the centuries to come, as I have lived.
Sonsuza dek yaşayacak olan, ışıl ışıl ruhunu selamlayalım.
Let us rather salute that bright spirit of his, which will live forever.
Sevgili Buck, eğer yaşayacak bir saatim kaldıysa, tadını çıkarmak istiyorum!
My dear Buck, if I have only one hour to live, I'm going to enjoy myself!
Yaşadığım sürece, hatıran da yaşayacak.
Your memory will be imperishable as long as I live.
Yaşayacak bir hayatım var.
I've got a life to live and I'm gonna live it.
George, şarkımız sonsuza dek yaşayacak.
George, I'm sure our song will live forever.
Yaşayacak bir yere ihtiyacım olur.
I would need somewhere to live.
- Akıllıca, hemşire Erna. İçine adımı yazayım. Böylece Clive Candy'nin adı Stolpchensee'nin bir köşesinde ilelebet yaşayacak.
Clever Nurse Erna, but I must write my name in them... so Clive Candy's name will live for ever in a corner at Stolpchensee.
Daha uzun yıllar yaşayacak. Umarım.
Oh, she's going to live for a long time yet.
Daha yaşayacak yıllarım var.
My life isn't over.
Hayatım, önünde yaşayacak uzun bir hayat var.
No, still have to live your life.
- Sonunda yaşayacak bir hayatım var demek.
It means I've finally got a life to live.
İhtiyacımız olan tek şey yaşayacak ve uyuyacak bir baraka.
# All we need's a shack to live and sleep in. #
İhtiyacımız olan tek şey üzerinde yaşayacak ve ölecek bir parça toprak.
# All we need's a bit of ground, to live and die on. #
İhtiyacımız olan tek şey üzerinde yaşayacak ve ölecek bir parça toprak.
# All we need's a bit of ground to live and die on. #
Hayatını yalnız yaşayacak tiplerden değilim,.. ... ama kimse özgürlüğümü ya da huzurumu elimden alamaz.
I'm not the type to spend my life alone, but no one's going to take away my freedom or peace of mind.
Bu gidişle ya Afrika'ya varamadan senin işin bitmiş olacak ya da yaşayacak ve Peterson'u yetkililere ihbar edeceksin ki bu da tüm planlarımı ve umutlarımı suya düşürecek.
If things go on, either you will be done away with before we ever get to Africa or you will leave and announce Peterson to the authorities. And that will be the ruin of all my plans and hopes.
Kız kardeşimle bende öldükten sonra, adımız herhalde arabalarda yaşayacak.
When my sister and I are extinct perhaps they will name automobiles after us
Çünkü benim yaşayacak bir şeyim var, dönecek bir hayatım.
It's because I had something to live for, a life to go back to.
Bu yalanı yaşayacak kadar güçlü değilim.
I'm not strong enough to live this pretense.
İşimizi bitereceğimizi düşünüyordum, halkımız özgür kalacaktı ve bizim yaşayacak birkaç yılımız daha olacaktı.
I thought we'd finish our work, our people would go free. And we would have a number of years still to live.
Tewksbury'de, cenk meydanında Warwick tepeme çöktüğünde beni kurtardığını, "Canım ağabeyim, sen yaşayacak ve kral olacaksın." dediğini hatırlatan oldu mu?
Who told me, in the field by Tewksbury... when Warwick had me down, he rescued me... and said, "Dear Brother, live and be a king"?
Umarım yaşayacak.
I hope she'll live.
ve o burada şu çukurda mı yaşayacak?
And she's gonna live here in this dump?
Daha önce yaşadım bunları, tekrar yaşayacak değilim.
I went through it once, I'm not going through it again.
Ben hiç olacağım ve o yaşayacak.
I'll be nothing, and it'll be alive.
Benim bilmek istediğim, senin yaşayacak cesaretin var mı?
What I want to know is, have you got the guts to live?
Yine de anlamadığım şey sen kadınlarla tanışmak konusunda sıkıntı yaşayacak birine benzemiyorsun.
What I don't understand though, is... you don't look like a man who would have any trouble meeting a woman.
Kalplerinizde yaşayacak hatıram dışında,... bırakacak tek bir mirasım var, İsrail'in bütünlügü,... 12 kabile şimdi birarada, ayrılırlarsa hepsi bağımsızlık isteyecek,... ama şimdi siz kabilelerin büyükleri önümde yıkılmaz,... bir bütünlük içinde duruyorsunuz.
Excepting the memory of me which will live in your hearts, I leave but one monument to my name : The unity of Israel.
Ben böyle bir yerde yaşayacak tipte bir adam mıyım?
Am I the kind of man who'd live in a place like this?
Benim yaşayacak daha çok zamanım var.
I have all the time.
Onu yaşama döndürdüm. Yaşayacak ve ona başka bir beden bulacağım.
I brought her back, she'll live, and I'll get her another body.