English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ Y ] / Yemek geldi

Yemek geldi translate English

383 parallel translation
- Yemek geldi!
- The food!
Yemek geldi zannettim.
Gracious! I thought it was the menu.
Yemek geldi.
The meal is served
Gelin hadi, yemek geldi
Come, let's eat the deer
Yemek geldi!
The food's here!
Yemek geldi.
The food's here.
Hayır. Geldi. "Yemek geldi." Daha iyi bir çeviri olur.
Arrived. "Dinner has arrived" is a slightly better translation.
- Yemek geldi, düşündüm de burada beraber yeriz, bir şeyler konuşuruz...
the food came. let's eat out here... have a little chat.
Yemek geldi.
Ah! Dinner.
Tam yemek hazırlıyordum, kuryeyle bu mesaj geldi.
Well, I've had lunch waiting since noon, then this package came by messenger.
Ned, Julia. Yemek zamanı geldi, değil mi?
Ned, Julia, nearly time for lunch, isn't it?
Yemek zamanı geldi, değil mi?
A bit of supper now, is it, girl?
İşte, yemek de geldi!
Ah, we eat!
Yemek mi ağır geldi, şarap mı ekşi çıktı?
Your food will not digest and your wine will sour.
Yemek vakti geldi!
Lunch!
Düşünüyorum da yemek yemenin vakti geldi.
I'm thinking... It's time you had your dinner.
Hey millet yemek zamanı geldi mi?
Time for the feed bag, eh, folks?
Bu arada annen nerede? yemek zamanı geldi
Say, where's your mother anyway, it's almost dinner time.
Yemek vakti geldi mi?
Is it time for lunch?
Sanırım iyi bir yemek yemenin zamanı geldi.
Think I'm due for some shore food.
Yemek vakti geldi.
It's nearly dinnertime.
Yemek vakitleri geldi.
Its their dinner time.
Sofrayı kurduk. Yemek yedik. Komşular geldi.
Then my husband came home... and we started to move the furniture back in place.
Sanırım, bana yemek hazırlamanın zamanı geldi.
I think it's about time you fixed me lunch.
Evet, yemek vakti geldi.
Yes, it is dinner time.
Neredeyse yemek vakti geldi.
It's nearly dinnertime.
Konuklar geldi. yemek verildi.
The guests are come, supper served up.
Gelin, yemek zamanı geldi.
Come, it's time for dinner.
Yemek vakti geldi.
It's time for supper.
Bir arabaya atlayıp Waldorf'a gidiyoruz, bize bir oda veriyorlar, ayrıca sıcak banyo ve güzel bir yemek, çünkü artık burama kadar geldi.
We're riding in a car to the Waldorf and they're giving us a room and a hot bath and a decent meal, because I'm through fooling around.
Yemek zamanı geldi.
Time for her snack.
- Yemek saati geldi, bayım
Valois, is it time to start his meal?
Kapıya geldi. Yemek diye yalvardı.
He came to the door begging for food.
Savaşı bitirmemiz lâzım çünkü maalesef yemek vakti geldi.
We have to end the war because of a pot roast. Isn't that a pity?
Biliyorum yemek zamanın geldi ama buna bir bakmalısın.
I know it's your lunch hour, but I was afraid somebody would snap it up.
evet, yemek vakti Gelmeliydi, başına bir şey mi geldi acaba?
Yes, it's time for food, she should know.
Yine Norm'un yemek vakti geldi.
Norm's in season again.
Singapur'dan tüccarlar geldi, Aberdeen'de yemek yiyorlar.
Some suppliers from Singapore have come and they're dining in Aberdeen.
Yemek yiyip ilacını içme zamanı geldi.
It's time for her to eat and take her pill.
Yemek neredeyse hazır, baharat zamanı geldi...
Well, hey, the meal is just about ready, so it's time for spice...
Yemek zamanı geldi.
It's time to eat.
Meslektaşım yemek esnasında bir kırıntı düşürdü ve kravatının üstüne geldi.
My colleague has dropped a crumb during dinner and it has become encrusted on his tie.
Yemek için geldi sanmıştım ama öyle değildi.
I thought she just came for the chow. Not at all...
Meşhur yemek arabası geldi.
Now, the old chuck wagon just rolled on in.
Neredeyse yemek vakti geldi...
It's almost lunchtime...
Ama yemek için kadınım geldi.
But my bride is here for our luncheon.
Yemek vakti geldi.
It's time to eat.
Yemek daveti 1 ay önce postayla geldi.
The invitation to this dinner came in the mail a month ago.
- Evet, yemek vakti geldi.
- Oh, Lunch. Lunch.
- O zaman biraz yemek yemenin zamanı geldi.
Good. We'll have time to bathe and eat.
Luke, yemek vakti geldi.
Luke, it's dinnertime.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]