Kaldı translate Spanish
149,120 parallel translation
İkna edebilmek için detayları artırmak zorunda kaldık.
Hemos tenido que incrementar el nivel de detalle para convencer al sujeto de que está...
Maruz kaldığın nörotoksinin hiç bir kalıcı etkisi olmayacak.
No has sufrido efectos duraderos por estar expuesto a la neurotoxina.
Bilgiye sahip olan işbirliği yapmak istemedi işbirliği yapan ise hiçbir şey bilmiyordu bu yüzden doğaçlama yapmak zorunda kaldım.
Bueno, el que tenía la información no estaba dispuesto a cooperar, y el que estaba dispuesto a cooperar no tenía información, así que tuve que improvisar.
Evet şimdiye kadar dışında kaldılar ama Truffault, Ferrous Corp'un düşmanlarını temizledikten sonra Mikkei'ye saldıracağını bilmesi gerek.
Sí, por ahora han estado fuera de él, pero Truffault tiene que saber que cuando Ferrous eche a sus enemigos de la mesa, van a ir a por Mikkei.
Artık çok geç, çok geç kaldık.
Es demasiado tarde. Llegamos demasiado tarde.
Kendini asan insanlardan mı korkmalıyım,... yoksa dışarıdaki büyük bulut ya da herneyse ondan mı korkmalıyım? ya da bu AVM'de bana tecavüz eden çocukla... mahsur kaldığımı mı söylemek istiyorsun?
¿ Debo tener miedo de la gente que se ahorca o de esa enorme nube de lo que sea que está afuera, o te refieres a que estoy atrapada en este centro comercial con el sujeto que me violó?
Onun çalışan bir arabası var,... ve eğer farketmediysen, burada mahsur kaldık.
Tiene un auto que funciona y por si no lo has notado, estamos atrapados aquí.
Vic'i kuralları ihlal ettiği için, bağışlayan herkes, lütfen elinizi kaldırın.
Todos los que estén favor de perdonar a Vic por la violación a las reglas, por favor, levanten la mano.
Armağanı ortadan kaldırmanın tek yolu budur.
Es la única forma de suprimir el don.
Charlene, Kayıp At Kanyonu biraz güneyde kaldı.
Charlie, entra en el cañón un poco más al sur.
Kaldı ki bu zamanda, bu olay... başka sorunlar doğuruyor.
Lo cual, en esta nueva época, presenta otro tipo de problemas.
Bu tehdit küçük veya büyük olsa da... ortadan kaldıracağız.
Sea cual sea la amenaza, grande o pequeña, lo haremos bien.
Ne kadar kaldı?
¿ Cuánto falta?
Elimizde iki insansız aracımız kaldı.
Nos quedan dos sondas.
Orada mahsur kaldıklarından çocukların haberi bile yoktur bahse girerim.
Imagino que los chicos ni siquiera saben que están varados allí.
Askerleriniz dahil olmak üzere ekibim ve ben iki ateş arasında kaldık.
Mi equipo y yo, y también sus marines, quedamos atrapados en el medio.
Niye şu silahları bir kenara kaldırıp işler çirkinleşmeden oturup konuşmuyoruz?
¿ Por qué no bajan esas armas y hablamos de esto antes que las cosas se pongan feas?
Anneni terk etmek zorunda kaldığım için gerçekten üzgün olduğumu sana hiç söylemedim.
Nunca te dije que... lamentaba haber dejado a tu madre.
Çocuklarımız, yaşlılarımız vardı o yüzden gitmek zorunda kaldık.
Teníamos niños y viejos así que tuvimos que irnos.
Sağ ellerini kaldırmış olan o cesur erkek ve kadınlar.
Fueron los hombres y mujeres valerosos que levantaron la mano.
Çıkarmak zorunda kaldık çünkü... çünkü, bacağı kırılmış.
Bueno, tenía que quitarle la camisa, porque... bueno, ya sabéis, se ha roto la pierna.
Kötü haber, yüzüğüm adamın içinde kaldı.
Y las malas noticias son, que dejé un anillo dentro de él.
Paramı kurtarmak için elimde ne tür seçenekler kaldığını biliyorsun.
No significa que no vea lo bueno de vender la casa.
ABD savcısı olarak bunun üstüne kazanabileceğin başka ne kaldı ki? Meclis, senato. Yoksa vali adayı olmayı mı hedefliyorsunuz?
Tal vez debas considerar el hecho de que todo tiene un ciclo de vida y que no tiene nada de malo dejar que ciertas cosas cambien o mueran en su momento.
Bu işi nasıl toparlayacağımızı bulmak size kaldı.
Estaba remodelando. Dije : "¿ Por qué no añejar mi propia carne?".
- Binlerce insan ortada kaldır. - Senin korktuğun şey ne peki?
De hacer su trabajo, no estarías aquí.
Kendinin farklı yönlerini keşfettiğin için mutlu olsam da şu anda sadece anı yaşamayı kaldırabilecek durumdayım.
Iba a trabajar vestido de traje y en mi último día, me puse a hurtadillas tres trajes debajo del mío los vendí por ahí para pagar mis estudios.
Bunu kavramak zor, biliyorum ama kilit aktörlerin dönemi geçmişte kaldı.
Sé que esto es difícil de entender pero la época de la entronización ya pasó.
Küçükken bu sayede hayatta kaldım ve hayatımı hâlâ böyle yaşıyorum. - Korkuma kulak vererek.
Por eso sobreviví mientras crecía, y sigo viviendo así hasta la fecha prestando atención a mis miedos.
Kaldığım için mutluyum.
Me alegra haberme quedado.
Ağladım mı hatırlamıyorum ama büyümek zorunda kaldığımı hatırlıyorum.
No recuerdo si lloré pero sí recuerdo que me vi obligado a crecer.
Mesajını ileteceğim ama gitme konusunda kararsız kaldığını biliyorum.
Bueno, por supuesto que le daré el recado. Pero sí sé que ella no estaba segura de si debía ir.
Bunu kaldırabilirim.
Lo puedo aguantar.
Geçmişte kaldı bu.
Eso quedó en el pasado.
Sen ve silahların yokken de, hayatta kaldım.
Sobreviví a los páramos sin vosotros y sin vuestras armas.
Mike, o kıçını kaldıracak mısın artık?
Mike, ¿ quieres levantar el culo?
Yani gün doğmadan önce kıçınızı kaldırmak daha iyi bir seçim, çünkü ben gidiyorum.
Así que será mejor que levantéis vuestros culos cuando amanezca porque os dejaré atrás.
Kurucu Babalar'dan onunla birlikte Vernon kaldı sadece.
Vernon es el otro único Padre Fundador que queda.
Sadece ailesiyle kaldı.
Solo apoyó a su familia.
Üçü gitti... biri kaldı.
Tres muertos y falta uno.
O günler geride kaldı.
Ya no existen esos días.
Bu figüranlar vagonunda birçok nesil sıkışıp kaldı. Gülünç.
Generaciones atrapadas en este remolque de feria... una farsa.
İyi yemek yapmam annemden miras kaldı.
El gusto por la cocina lo heredé de mi madre.
Pekala buna kadeh kaldırlım!
- ¡ Brindemos por esta ocasión!
Karides tedarikçimizden yerine bakmasını istemek zorunda kaldım.
Le tuve que pedir a nuestro proveedor de camarones que te cubriera.
Ama o kızarmış tavuğun yarısını salonda bırakmak zorunda kaldım.
Pero tuve que dejar medio pollo asado en el cine.
İki günlük erzağımız kaldı.
Solo nos quedan dos días de raciones.
O iyi. Hayatta kaldı.
Se encuentra bien.
- Sadece evden eve atlayarak hayatta kaldım.
- Solo sobreviví yendo de casa en casa.
- Onu kaldır.
- Levántalo.
Bak, kimler Sandicot'ta ortalığı ayağa kaldırıyor.
Mira el barullo en Sandicot.
kaldır 299
kaldırın 181
kaldır beni 31
kaldıralım 18
kaldı ki 31
kaldır kıçını 88
kaldır onu 77
kaldır ellerini 57
kaldır şunu 110
kaldırın şunu 28
kaldırın 181
kaldır beni 31
kaldıralım 18
kaldı ki 31
kaldır kıçını 88
kaldır onu 77
kaldır ellerini 57
kaldır şunu 110
kaldırın şunu 28