Un translate Spanish
3,005,130 parallel translation
Sana biraz Charles Franz'den bahsetmek istiyorum.
Quería contarte un poco sobre Charles Franz.
St. Clement's'taymış.
Era un niño de San Clemente.
Bir gün bir kadın hasta kabul ettim.
Un día, viene una señora como paciente.
Ben, eşim iki kilise avukatı ve bir rahip oradaydı, Monsenyör Malooly.
Estábamos mi esposa, yo, dos abogados canonistas, más un sacerdote, el monseñor Malooly.
Ona rahip demeyi sevmiyorum çünkü bir rahip değildi.
Odio decir "padre" porque en verdad no era un padre.
" Tekne mi?
" ¿ Que si quiero un barco?
Hayır, tekne istemiyorum.
No, no quiero un barco.
Tekne istemiyorum.
No quiero un barco.
Başlamadan şöyle sorayım :
Déjame hacer un preámbulo.
Kasım ayının mesajını kalbim buruk bir şekilde yazıyorum.
Siento un gran pesar al escribir esta carta de noviembre.
Gece uyuyamadığımda "Biraz daha düşünürsem bu olayı çözebilirim" diyorum. Sabahın üçünde.
Por las noches cuando no puedo dormir, digo : "Si pienso en esto un poco más, podré descifrarlo", a las 3 : 00 a. m.
Ama sanki onun cinayetini rastgele bir saldırgan işlemiş gibi bakmaya çalışsam bile taciz unsurlarından kaçınamıyoruz.
Pero al parecer, aunque intente considerar su asesinato la obra de un lobo solitario cualquiera, los temas del abuso siempre vuelven a surgir.
Ama eğer biz, her eylemimizden önce Durup ölümü düşünürsek Ölümü, mahşeri Ve buna benzer şeyleri
Pero si antes de hacer un acto nos detuviéramos a pensar en la muerte, en la muerte, en el juicio y en cosas parecidas,
Ama onların da yüreklerinde acılar var.
Pero ellas también llevan un dolor.
Bunun hakkında gerekenin yapıldığını gördüğümüz bir dünyada, öyle bir yerde yaşayabilmemiz lazım.
Y debe haber un mundo, debe haber un lugar en el que vivamos, donde la gente quiera ver que se haga algo al respecto.
Ve o hak ettiği adaleti bulamadı.
Ella nunca tuvo ni un poco de justicia.
Soygun, tecavüz, cinayet... Bunlar geri alınamaz.
No podemos deshacer un robo, una violación o un tiroteo.
Sıkıntı bodrumumda.
Tengo un problema en el sótano.
Kutunun içindeki zehirlerden koydum biraz, İki fincanın içine koydum o yüzden dikkatli olun, tamam mı?
Puse algo de ese veneno que tenías en la caja... lo puse bajo un par de platitos así que ten cuidado.
Daha yeni tanıştığım bir erkekle yatmam yani asla.
Nunca he dormido con un hombre que acabo de conocer.
Bir garajda yaşadığını bilselerdi ne derlerdi?
¿ Qué dirían si supieran que vives en un garaje?
- Şu öğretmen?
- ¿ Un profesor?
Güçlü, iyi görünümlü adam.
Es fuerte. Un tipo bien parecido.
'Bir arkadaş diyelim.
'Soy un amigo.'
Telefon mesajı vardı.
Había un mensaje telefónico.
Hayır, sadece atlayan biri gibi geldi bana, Mac.
No, parece un saltador para mí, Mac.
James Morecroft'a bir mesaj bırakmam gerekiyor, lütfen.
Tengo que dejarle un mensaje a James Morecroft, por favor.
Bir iş için fiyat vermesini isteyeceğim.
Me gustaría que cotice un trabajo para mí.
Hyaır, bir kahve sadece.
No, solo un café.
- Biraz ister misin? ... Kızarmış ekmek al biraz?
¿ Quieres algo... ¿ Un poco de tostada?
- Bir dakika dedim!
¡ Dije que en un minuto!
Bir dakika bekle, Charlie, olur mu?
Espera un minuto, Charlie, ¿ sí?
Evet, biliyorum, ama sen birazcık bir şey... -.. olduğunu bile düşünmüyorsun...?
Sí, lo sé, pero ¿ no crees que hay algo solo un poquito...?
Şimdi, benzoik asitin iyonik mi, yoksa kovalent bir alışım mı olduğunu kim söyleyecek bana?
Ahora, ¿ quién me va a decir... si el ácido benzoico es un componente iónico o un covalente?
Başarılı bir günün, Daly.
Tienes un día de máximo provecho, Daly.
- Şey, bir saniyeniz varsa,
- Bueno, si tuvieras un segundo...
- bir çift soru sormak istiyorum size.
- quisiera hacerte un par de preguntas.
Havalandırma sadece.
Es solo un bloqueo de aire.
Ne? Sende mi tamircisin?
¿ Qué, es un plomero también?
Howth'ta yaptığı bir iş için bir hesap.
Un estimado para un trabajo que hizo en Howth.
( Kahve ister misiniz? )
¿ Quiere un café?
Geçidin altında bir garajda yaşamak.
¿ Viviendo en un garaje bajo un callejón?
James Morecroft'un dairesindeydim bugün.
Hoy estuve en el departamento de James Morecroft.
- Biri diğerini dolaba kilitlemiş.
Una tenía a la otra encerrada en un armario. ¡ ¿ Qué!
- Neredeki dolap? !
- ¡ ¿ En un armario dónde?
- tamamen yasal olduğunu söyleselerdi... bu herifle odada bir saatim varken, zincirlemek bile istemezdim... savaşmak isterdim.
Si me dijeran que todo es legal... Podría tener una hora en un cuarto con este tipo... y no querría que estuviese encadenado, tampoco. Quiero golpearlo.
" ve yoğun hasara...
" la intoxicación de la persona herida, quien es un fumador...
Tekne mi istiyorsun? " dedi.
¿ Un barco? ".
Daha çok işleri olduğunu söylerler
Otros ruegan seguir con vida aunque sea un día más alegando que hay mucho por hacer.
- Kendi yerime gitmek istiyorum! - Orası bir garaj, Callum!
- ¡ Es un garaje, Callum!
- Bir zarf ve üzerinde biraz pul yok muydu?
- ¿ Podría haber tenido un sobre...
üniversite 36
ünde 44
unutmayın 637
unutmayacağım 56
unutmadım 116
unutma 1527
unuttum 486
unutmam 161
unutmuşum 444
unut beni 18
ünde 44
unutmayın 637
unutmayacağım 56
unutmadım 116
unutma 1527
unuttum 486
unutmam 161
unutmuşum 444
unut beni 18
unutma bunu 38
unutmuştum 37
unutma ki 32
unutulmaz 17
unutmadan 76
ünlü 22
unut 107
unuttun 26
unuttun mu yoksa 24
unutma sakın 19
unutmuştum 37
unutma ki 32
unutulmaz 17
unutmadan 76
ünlü 22
unut 107
unuttun 26
unuttun mu yoksa 24
unutma sakın 19
unuttun mu 580
unutalım 63
unuttum bile 18
unutmayın ki 18
üniversitede 21
unutmak mı 39
unuttunuz mu 60
unutuyorsun 22
unut bunu 437
unutuyordum 28
unutalım 63
unuttum bile 18
unutmayın ki 18
üniversitede 21
unutmak mı 39
unuttunuz mu 60
unutuyorsun 22
unut bunu 437
unutuyordum 28