English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Spanish / [ Ç ] / Çok uzaklara

Çok uzaklara translate Spanish

610 parallel translation
Duyduğuma göre Tae Gong Shil tüm bu meseleyi halletmiş şimdi çok uzaklara gidecekmiş.
La Secretaria Ahn me dijo unas cosas. Y creo que Tae Gong Sil trataba de... irse muy lejos después de resolver el caso para él.
"Çok ama çok uzaklara gitmem gerek, hırsızların ve hayaletlerin yurduna!"
Me voy de viaje muy, muy lejos, al país de los ladrones y fantasmas.
At onları çok uzaklara, Çin'e götürdü.
El caballo les transportaba a la lejana China.
Ne ekmekleri ne paraları var ve iş bulmak için çok uzaklara yayan gidiyorlar.
No tienen dinero ni pan y se van muy lejos, a pie, para buscar trabajo.
Çok uzaklara! Arizona.
Lejos... a Arizona.
- Çok uzaklara.
- Demasiado lejos.
Askeri göreve çağrıldı ve çok uzaklara gitmek zorunda kaldı,... sınıra kadar!
Si te llamaran al ejército y tuvieras que partir lejos, a los confines... ¿... y tu chica encontrara a otro?
Evet, çok uzaklara.
Si, muy lejos.
Çok uzaklara.
Muy lejos.
Çabuk ol ve çok uzaklara git.
Llega bien, rápido y lejos.
Başlarken seni buralardan çok uzaklara götüreceğim.
Para empezar, debo llevarlo muy lejos de aquí.
Beraber uzaklara gideriz, çok uzaklara...
Nos iremos los dos juntos muy lejos de aquí.
Bir gün gelecek ve buradan çok uzaklara gideceksin, Portugal.
Algún día vas a ir demasiado lejos, Portugal.
Oh, yanılıyorsun. Buradan çok uzaklara çekip gidebiliriz.
Sí podemos, tenemos que salir de aquí los dos.
O batık gemiyi kurtaracağım sonra da ikimiz buradan çok uzaklara gideceğiz.
Voy a recuperar ese barco y luego nos iremos de este lugar. Tú y yo, nos iremos lejos.
Sally ile çok uzaklara gideceğiz.
Sally y yo nos vamos lejos de aquí.
Çok uzaklara, o egzotik yerlerden birine.
Muy lejos, a un sitio muy distante.
Beni beyaz atına bindirdi ve çok, çok uzaklara götürdü!
Me alza en su caballo blanco... y me lleva... lejos, ¡ muy lejos!
İşte bu yüzden zihnim beni çok uzaklara götürüyor.
Por eso lo pensé mucho antes de retirarme
Belki çok uzaklara gidersin. Yeni yerlere. Ama gözlerin hiçbir şey görmeyecek.
Quizá te vayas lejos a vivir a nuevos lugares pero tus ojos no verán.
Sırf yelkenlerini açık gördüğünden, şimdiye çok uzaklara gitmiş olabileceğini düşündü.
Sólo cuando vio tus velas. Pensó que ya estarías lejos.
Çok, çok uzaklara gider ve hayatı dolu dolu yaşardık.
Iríamos lejos y viviríamos intensamente.
O eski günlerde böyle huzur dolu manzaralar görmek için çok uzaklara gitmek gerekmezdi.
Y entonces, el mundo real, el de paisajes tranquilos, el mundo de antes, se podía ver no muy lejos.
"Savruldu uzağa, çok uzaklara, görünürken şehir bir ışık demeti altında..."
"Se columpió muy lejos, la ciudad parecía un punto de luz...".
Evet, Beni asmalarına izin verseydin şimdi çok uzaklara gitmiş olurdun.
Da igual, pero te hubiera venido mejor dejarles que me colgaran.
İhtiyar adam gözlerinin açtı, oldukça uzun bir süre çok çok uzaklara dalmıştı.
El viejo abrió los ojos y por un momento fue como si regresara de muy lejos.
Ne de olsa dünya düzdü. Çok uzaklara yelken açtıklarında, Karayel onları batıya doğru uzanan zehirli deniz boyunca dünyanın bir ucundan limbonun içine sürüklüyordu.
Según sus creencias, la Tierra era plana, y, si se desviaban de su rumbo, los vientos negros los empujarían al oeste, más allá del mar venenoso, y caerían, por el fin del mundo, al limbo.
" Bir gün aptalca bir kuruntu yüzünden seni terk ettim, ve çok uzaklara gittim..
" Un día te dejé por un loco espejismo, y me fui lejos.
... oymalı girişler, sıra sıra kapılar, galeriler... başka bir çağdan kalma süslemelerle bezenmiş... metruk salonlara götüren birbirine dik koridorlar... sessiz odalar ; çok ağır, çok kalın halıların... ayak seslerini yuttuğu... adımların duyulmadığı... sanki dalıp gitmiş sırdaşlar... bu cansız, yavan dekordan çok uzaklara... kornişin altında, ölü yapraklar gibi dal ve çelenkleriyle... özenle hazırlanmış... bu frizden uzaklara... üzerinde bir kez daha yürüdüğüm zemin sanki hâlâ... kum ve çakıl veya taş döşeme... sana kavuşmak için adeta... zengin ahşap kaplamalı duvarlar arasında... ustuka, silme, tablolar... aralarından geçtiğim çerçeveli gravürler... seni beklerken içlerinde çoktan... kendimi bulduğum... şu an senin huzurunda bulunduğum mekândan... çok çok uzaklarda ; ve yine beklerken... bir daha gelmeyecek birini... artık bizi ayıramayacak birini... seni benden koparan.
... pórticos esculpidos, puertas, galerías... corredores transversales que conducen a salones desiertos... decorados al gusto de otra época... habitaciones silenciosas, donde el ruido de los pasos es absorbido... por alfombras tan espesas, tan gruesas... que uno no oye ni sus propios pasos... como si su propio oído estuviera muy lejos... muy lejos de esta entumecida y árida decoración... lejos de estos elaborados frisos bajo la cornisa... con sus ramajes y guirnaldas... como hojas muertas... como si el suelo aún fuera de arena y gravilla, o losetas... sobre las que avanzara una vez más... a tu encuentro... entre lujosos muros panelados... estucos, molduras, cuadros... entre los cuales avanzaba... entre los cuales me descubrí... esperándote... muy lejos del lugar donde estoy ahora... antes que tú, esperando una vez más... por alguien que no vendrá... que ya no nos separará... arrancándote de mí.
ÇOK UZAKLARA GİDEBİLECEKLERİNE
QUE SU AMOR MUTUO E IMPERECEDERO
İyi. Çok uzaklara.
Bien.
# Çok uzaklara, çok zaman önce # # İşte böyle #
Qué lejos está, qué viejos somos ya.
Ve o da orada. Bizi çok uzaklara götürmeye yetecek kadar.
Ahí está, podríamos comprar kilómetros de diversión.
Adayı rotasından çok uzaklara sürükleyebilir.
La isla podría desviarse aún mas.
Bu korkunç adamı çok uzaklara gönderin.
Enviad lejos a este hombre que inspira miedo.
Çok uzaklara gidelim. Neresi olursa!
¡ Nos iremos lejos, donde sea!
Buradan çok uzaklara gittiğim bir rüya gördüm acemi bir işçinin aklında...
Siempre soñé con tener algo con una empleada particularmente inepta. Despedirla... y escaparme con ella.
Buradan çok uzaklara gideceğiz.
Cuando cobre mis tres meses de preaviso, podríamos irnos juntos. A cualquier parte. ¿ Y después?
Benim görüşüme göre zaten çok uzaklara gittik, efendim.
Opino que ya hemos ido demasiado lejos, señor.
Çok uzaklara gitti.
Está muy lejos.
Uzaklara gitmek çok daha iyi anlayacağın.
Es mejor que me vaya.
Uzaklara, bambaşka bir ülkeye gidelim. İnsanların bizi tanımayacağı çok uzak bir yere.
Vayamos juntos a otro país, a un Iugar donde nadie nos conozca.
- Gene neyin var? Seni uzaklara göndermek için çok para harcadık... ve buradan ayrıldığından daha beter durumdasın.
Gastamos una fortuna en enviarte al extranjero para que olvidaras, y estás peor que antes.
Güneş batana kadar çok daha uzaklara gitmek istiyorum.
Quiero ir más lejos, antes de que oscurezca.
Antik insanlar genel olarak sanılandan çok daha uzaklara yolculuk yapmışlardır.
Es varios miles de años más antigua que las estatuas. Los antiguos recorrían enormes distancias.
Çok yetenekli olduğu için mi, Nene'yi uzaklara gönderiyorsun?
¿ Dejas a Nene porque es demasiado buena?
Çok uzaklara gitmeli.
Hay que mandarlo lejos de aquí.
O kadar uzaklara, yanında benden o kadar çok şey götürüyorsun ki.
Te llevas mucho de mí, y te vas muy lejos.
Kyoto'dan uzaklara gittiğinden beri çok şey oldu.
Han ocurrido muchas cosas desde que te marchaste.
Çok fazla uzaklara gitmiş olamaz.
No puede estar muy lejos.
Şayet uzaklara gidip kendine at yetiştirecek bir yer alcak olsan seni özleyen bir çok insan olacaktır.
Supongo que si te vas y compras tierra para criarlos mucha gente te extrañará.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]