Asıl mesele translate French
604 parallel translation
Asıl mesele bu.
C'est l'essentiel.
İşte asıl mesele bu.
C'est vrai? Pourquoi mentirais-je?
İşte asıl mesele burada!
Voici la morale de cette histoire.
Ama istemiyorum. Asıl mesele de bu.
Mais justement!
Asıl mesele olarak aradığımız...
Non, en fait, nous cherchons...
Asıl mesele cesedi buradan çıkarmak.
Faut d'abord évacuer le cadavre.
Düzgün dönüyor gibi ama bu önemli şey değil. Asıl mesele tam gaz giderken dayanabilecek mi?
Elle tourne à peu près rond, mais ça ne veut rien dire, la réparation tiendra-t-elle, à pleine vitesse?
Önemli biri ne de olsa, asıl mesele de bu.
C'est quelqu'un d'important, c'est tout.
Asıl mesele oğlum.
Enfin, c'est mon fils.
Asıl mesele, tabi ki, süpermarketler konusu.
Bien sûr, il y a les supermarchés.
Asıl mesele nereden başlayacağını bulmakta. Adım Rafael Sandovali, kısaca Rafa.
Pourquoi vous êtes là, pourquoi nous sommes venus, pourquoi cet intérêt pour une exposition de 3ème ordre.
Şimdi asıl mesele ; Başka bir tekne bulabilir miyiz?
Quel bateau peut-on prendre?
Asıl mesele şu, birbirimizi sinir ediyoruz.
On commence à se taper sur les nerfs.
Hayır, asıl mesele başka.
Non, c'est autre chose.
Bu ikisinin yeminlerini çiğnemiş olmaları basit bir mesele. Asıl mesele, diğerleri üzerine yapacağı olumsuz etkiler.
Le fait que ces deux-lŕ aient trahi est une chose minime en soi, mais ça pourrait affecter les autres.
Şimdi, Raymond... Şimdi asıl mesele.
Et maintenant, le plus gros, Raymond.
Asıl mesele bu, Jerry.
C'est ça, le problème, Jerry.
Günün sonunda asıl mesele, Japonların Levu-Vana'ya sahip olmaları.
Ça se résume à ceci : Les Japs tiennent l'île de Levu-Vana.
Asıl mesele şu ki Naziler bizi Paris'in her yerinden görüyor.
L'essentiel est que les nazis nous voient partout dans Paris! Exécution.
- Asıl mesele bunu neden yaptıkları.
- Oui. - Reste à savoir pourquoi ils ont fait ça.
Bilmiyorum. Asıl mesele de bu zaten.
Je n'en sais rien.
Asıl mesele de bu ya.
C'est sûr.
Buradaki asıl mesele ayrıcalık ile ilgili değil.
Un privilège n'est pas un mal.
- Asıl mesele, onlar yetişebilecek mi?
- Et eux? - Dieu seul le sait.
Şu anki asıl mesele kendimizi fark ettirmemek.
Le principal, maintenant, c'est de pas trahir notre présence.
Savaşta asıl mesele kimin kimi vurduğu değildir.
La guerre, c'est pas à qui descendra le plus de bonshommes.
Asıl mesele bu...
Voilà où je veux en venir.
Asıl mesele şu, telefonların dinlendiğini biliyordunuz, adınızı temize çıkarmak için bu durumu kullandınız.
C'est exactement ça. Si vous saviez que la maison était sur écoute, vous saviez pouvoir utiliser le téléphone comme alibi.
Eminim siz her şeyi en güzel biçimde hallediyorsunuzdur. Ama asıl mesele, onların hayatlarında daha uygun bir zamanı beklemek.
Je suis sûr de votre délicatesse mais... il s'agit d'attendre une époque plus appropriée de leur vie.
Asıl mesele, birilerine ötmeye başlamak üzere.
On dirait qu'il se prépare à parler à certaines personnes.
Asıl mesele, "Solaris bilim" den çok daha fazla ciddi.
Attention, il s'agit de choses allant bien au-delà de notre science.
Asıl mesele hız, evlat.
C'est une question de rapidité, fils.
Asıl mesele birisi seni vurmadan önce senin onu vurabilmen.
Et bientôt quelqu'un fera des trous dans le tien.
Asıl mesele, artık satın alacak param kalmadı.
Je ne comprends toujours pas, et j'ai plus de monnaie.
East Hampton'da altı tane falan kızı var. Fazlasıyla meşgul. - Ama asıl mesele onun...
Il a six copines en ville, il est très occupé.
- Evet, asıl mesele de bu işte.
- Je le vois venir.
Asıl mesele bana kalırsa "içerik".
Le mot clé, c'est "profondeur."
Asıl mesele, Howard Beale'i öldürmeli miyiz, öldürmemeli miyiz?
Doit-on tuer Howard Beale ou pas?
- Aşağıya mı fırlattılar? - Asıl mesele şu ki, onlar bir şey arıyordu.
- Ils cherchaient quelque chose.
Ancak asıl mesele, alaydakiler inanıyor ki artık Demir Haçı hakediyorum.
Mais le principal, c'est que le régiment pense... ou croit que... maintenant, je mérite la Croix de Fer.
Vücut kas oranıyla ve ebatlarıyla yargılanıyor asıl mesele, simetri.
Le corps est jugé selon la vigueur musculaire, les proportions, la symétrie, tout le truc.
Asıl mesele...
Seulement...
Asıl mesele, bu ilişki ne işime yarıyor ki?
Merde! Qu'est-ce que je fais avec toi?
Oldukça yorgun görünüyorsun Paul. Mesele nedir?
Tu as l'air fatigué, Paul.
Şey, Lucy asıl mesele şu, özrümü kabul edecek misin?
Acceptes-tu mes excuses?
Mesele şu, bunun ne kadarı vergiden düşülebilecek faiz... ne kadarı vergiden düşülemeyen asıl ipotek ödemesi?
L'intérêt est déductible... mais pas le principal.
Duygularınızı anlıyorum, ama... Ama asıl mesele onun Halkla İlişkilerden olması.
On sait ce que vous ressentez.
Asıl mesele ne biliyor musun?
C'est la source du conflit entre vous deux.
Bu onu nasıl değiştirir, asıl bunu kestirmek mesele.
En serait-il très changé, voilà la question.
Asıl mesele, Barbara, onlar varken ne yapıyorsun?
Il ne te sert pas à grand chose.
Asıl mesele de bu değil mi?
C'est pas le cas?
mesele bu 28
mesele 64
mesele ne 68
mesele nedir 145
mesele yok 23
mesele bu değil 76
mesele de bu 30
mesele o değil 48
mesele değil 30
mesele şu 62
mesele 64
mesele ne 68
mesele nedir 145
mesele yok 23
mesele bu değil 76
mesele de bu 30
mesele o değil 48
mesele değil 30
mesele şu 62