Asıl sorun translate French
979 parallel translation
Ama asıl sorun ana motorun çevresindeki bariyerin yoğunluğu.
Je compte sur toi. Mais il y a un problème avec la densité de la barrière autour du navire.
Asıl sorun, kadınla bebeğini ne yapacağımız.
Donc, que décidons-nous pour Mme Mallory et son bébé?
Asıl sorun bundan sonraki hamle ne olacak?
Que fait-on, maintenant?
Asıl sorun sen beni bağışlayabilecek misin?
La question est : peux-tu me pardonner?
Asıl sorun, nasıl yaptığınız.
Je veux dire, comment faites-vous?
Asıl sorun ise ; onlarla ne yapacağız?
Que va-t-on faire d'eux?
Asıl sorun boruların üzerinden yol geçiyor olması.
La question des égouts? Adressez-vous aux Égouts.
Asıl sorun şu, bu resim yıldız olarak La Goulue'yu gösteriyor ki bu da yanlış ve gereksiz.
On croirait que La Goulue est ici la vedette, ce qui est faux.
Asıl sorun çocukluktan kalma aşağılık duygularının yetişkin dönemde dışa vurmasıyla ilgili.
Depuis son enfance, il souffre d'un complexe d'infériorité, aggravé par des expériences de sa vie d'adulte.
Bu limanda asıl sorun ne söyleyeyim mi?
Voulez-vous savoir ce qui pourrit tout sur les quais?
Asıl sorun para aşkı.
C'est l'amour de ce sale argent.
Asıl sorun kaç tane değil, nerede oldukları?
La question n'est pas combien mais où.
Bence aramızdaki asıl sorun bu.
C'est en grande partie notre problème.
Asıl sorun, Gant'i tanıdığım kadarı ile hala... onun katil olabileceğine inanamıyorum.
L'ennui, c'est que je n'arrive pas à me convaincre que... Gant est le tueur brutal que je sais qu'il est.
Asıl sorun annesi mi oluyor?
Le problème, c'est donc sa mère?
Asıl sorun şu, dostum, neden bir sahibim olsun ki?
Mais le problème, mon cher ami, est : pourquoi avoir un maître?
Belki büyü vardır, dilekler gerçek olur... Sanırım asıl sorun...
Le problème, c'est que personne n'y croit.
Asıl sorun onları öldürmek değil. Cesetleri yok etmek.
Le problème, ce n'est pas de les tuer, c'est de se débarrasser des corps.
Asıl sorun bu.
C'est ça qui pose problème.
Asıl sorun da bu.
Précisément.
Korkarım burada asıl sorun sizsiniz Bayan Annie.
Je crains que ce ne soit vous le problème, Mlle Annie.
Asıl sorun doğru bilgileri bulmakta.
Eh bien, c'est une question d'information correcte, voyez-vous.
Asıl sorun bu.
C'est le problème.
Asıl sorun, bu bir doğa olayı mı yoksa zeka sahibi bir canlının bir amaç uğruna kasten yaptığı bir şey mi?
La question se pose : existe-t-il des phénomènes naturels ou... intelligents, délibérés, ou... agissant dans ce but, hum?
Asıl sorun, çinçilya yetiştirme hevesim kayboldu.
Le problème, c'est que j'ai plus envie d'élever des chinchillas.
Hayır. Asıl sorun harap olmuş karımın ailesiydi.
Ce ne ne sont pas ces quelques peccadilles qui ont rongés la famille de ma femme.
Asıl sorun geride kalan bu canavarlarla ne yapacağımız.
Que va-t-on faire de ces trois zèbres?
İşte asıl sorun da bu.
C'est là, tout le problème.
Asıl sorun sürekli arkaya bakmak zorunda olmamız.
Détrompe-toi. On n'y est pas encore.
Asıl sorun, bu iş için yıllardır çalışıyor olmamız.
C'est un problème sur lequel on travaille depuis bien des années.
Asıl sorun bu boşlukla nasıl konuşacağımız, ondan nasıl besleneceğimiz ve onu nasıl dolduracağımız.
Le problème, c'est de faire parler, de nourrir, de remplir l'espace.
Belki Efendim- - asıl sorun da bu...
Monsieur, peut-être la... question est-elle l'objet du litige.
Asıl sorun sensin, Laso, mantıklı bir beyninin olmaması.
Vous n'êtes pas logique, Laso.
Sorun ne Alice? Bu sabah iyi görünmüyorsun.
Tu n'as pas l'air en forme ce matin.
- Sorun nedir, Lottie?
Tu as l'air inquiète.
Bebeğim, sendeki sorun hiç hayal gücün olmaması.
L'ennui avec toi, c'est que tu n'as aucune imagination.
Halkın, katilin yakalanması için aşırı hevesi polis için neredeyse büyük bir sorun olduğu giderek daha belirgin hale geldi.
Pour la police, l'excès de zèle du public devint un frein évident dans la capture de l'assassin.
- Sorun ne, Robbie? - Kötü görünüyorsun.
Tu as l'air amer, Robbie?
- Yalnız bir sorun var, Jeb. Çiftlikten kazanılmış olmasına rağmen bu paranın içinde hiç emeğin yok.
Mais le problème, Jeb, c'est que cet argent vient du ranch et que tu ne l'as pas gagné.
Thor'un Jeb'le dans ettiğini gördün değil mi? - Gördüm, sorun ne?
- Tu l'as vue danser avec Jeb, hein?
- Eğer sorun sadece paraysa...
- Si c'est l'argent... Je sais que tu en as.
Başka bir sorun ise şu : Ona hâlâ aşık. Ve bir şey bilmek ister misiniz?
Une autre complication, c'est qu'il l'est encore et vous voulez savoir....
Fakat, üstümde çıplak bir bayan asılıyken uyumakta biraz sorun yaşayabilirim.
Mais j'aurais du mal à dormir avec cette femme nue au-dessus de moi.
Sorun nedir? Ne oldu?
Tu as plutôt l'air bizarre.
Sanırım asıl sorun buna inanacak yeterli sayıda insan yok.
Bonne nuit, petit.
Sorun ne? Şaşırmış görünüyorsun.
- Tu m'as l'air agité.
Sorun yok, Trent, sende olmadığını biliyoruz.
Ça va, on sait que tu ne l'as pas.
Sorun şu ki İsviçre seyahatim için paraya ihtiyacım olacak ve ben züğürdüm. Bana verdiğin parayı harcadım.
Pour un voyage en Suisse, j'aurais besoin d'argent et je... suis fauché, j'ai déjà dépensé l'argent que tu m'as donné.
Sorun para mı yoksa hevesin mi geçti?
C'est à cause de l'argent ou parce que tu n'as plus envie?
Zavallı adam. Niçin aşık olmak herkes için sorun oluyor, Victor?
Pourquoi l'amour pose tant de problème?
Asıl kendi adamlarınıza sorun.
Tu ferais mieux de demander aux tiens.
sorun değil 4528
sorun degil 26
sorun 297
sorun yok 1746
sorun nedir 2736
sorunlar 17
sorun ne 3390
sorun olmaz 185
sorun olur mu 68
sorun mu var 211
sorun degil 26
sorun 297
sorun yok 1746
sorun nedir 2736
sorunlar 17
sorun ne 3390
sorun olmaz 185
sorun olur mu 68
sorun mu var 211
sorun değil tatlım 17
sorunumuz var 27
sorun var 47
sorunuz var mı 42
sorunun nedir 50
sorununuz nedir 22
sorun bu mu 22
sorun bu 79
sorun bu değil 89
sorun olmaz mı 17
sorunumuz var 27
sorun var 47
sorunuz var mı 42
sorunun nedir 50
sorununuz nedir 22
sorun bu mu 22
sorun bu 79
sorun bu değil 89
sorun olmaz mı 17