Bak hayatım translate French
940 parallel translation
- Bak hayatım -
- Écoute, chérie...
Hayır, gene o "bak hayatım" muhabbetine başlama. Sonra gene fakir ama gururlu genç moduna giriyorsun.
Je n'écouterai rien qui commence par "Écoute, chérie"... pour que tu me débites une autre tirade noble.
- Bak hayatım, biraz acelem var.
- Je suis un peu pressé, ma belle.
Bak hayatım, yetimhane falan yakmadın ya!
Vous n'avez pas incendié un orphelinat, que je sache.
- Bak hayatım...
- Ecoute, chérie...
Bak, hayatım. Kalbine ben karışamam.
Je ne peux pas te dire comment devrait marcher ton coeur.
Görünüşe bakılırsa o seni tanıyor, hayatım.
Lui vous connaît.
Bakın Preysing... hayatım tamamen sizin elinizde.
Preysing... je suis à votre merci.
Özel işlerime burnunu sokmaya kalkarsan Amerika'ya döner ve işsizlik maaşına talim ederim. Bak, Dale hayatım, özür dilerim.
Ne vous occupez pas de ma vie privée ou je retourne en Amérique.
- Aynen. Neye bakıyorsun, hayatım?
Que regardes-tu?
Bana bakın, Bayan Kane, hayatım.
Regardez-moi bien!
Evde, ailemin bulunduğu anlarda, bakıcımın hayatındaki tek erkek bendim.
J'étais son chouchou.
Bak, hayatım, asit.
Maintenant, l'acide.
Anna, hayatım, bak sana ne aldım?
Bonsoir, Anna chérie. Regarde ce que je t'ai apporté.
Hayatım, sen içeri geçip rahatına bak...
Fais comme chez toi. Nous, on s'occupe du thé.
David'in hayatını kurtardığımda bir bakıma kendimi de kurtardım.
En sauvant la vie de David, j'ai sauvé la mienne.
Bana bak evlat, senden biraz daha uzun bir hayat yaşamış durumdayım.
Écoute, petit, j'ai un peu plus vécu que toi.
Bak, hayatım.
Écoute, chéri.
Merhaba hayatım. Bak sen.
Bonjour, mon cœur.
Şu kutunun içine bir bak istersen, hayatım. Her şey burada.
Alors, jette un coup d'œil dans ses papiers.
Size Bay Barnhardt'a anlattıklarımdan fazlasını anlattım, çünkü, bir bakıma, hayatım sizin elinizde.
Je vous en ai dit plus qu'à Barnhardt, car ma vie est entre vos mains.
Evet, tabii, ama... ... hayatımıza oIan etkisi bakımından... aynı
Bien sûr, mais... l'impact que ça a eu sur notre vie... est semblable.
Benim hayatıma bakış açını hafifçe anladım.
Oui, je crois assez bien comprendre tes nobles principes.
Bak, hayatım, bu gece artık bunu düşünme.
Chérie, n'y pense plus ce soir.
Bak Harry, umarım Maria şunu anlar ki, gazeteler olayı haber alırsa, yalnız filmin değil, onun da hayatı kayar.
Elle comprend que si les journaux l'apprennent, ça peut détruire la carrière du film et la sienne?
Bana yönelttiği bakış bir saniye bile sürmedi. Ama onu hayatım boyunca hatırlayacağımı anlamıştım.
Elle me regarda le temps d'un battement de cœur et je sus que jamais je ne l'oublierais.
Bersagliera bak, sana bir baba gibi konuşacağım, bu hayat sana göre değil.
Je te parle comme un père, ce n'est pas une vie pour toi.
Bak, Tommy... seni seviyorum ve ne kadar kötü hissettiğini biliyorum, ama kendi hayatımızı planlayamazsak asla mutlu olamayız.
Je t'aime, et je sais que tu te sens moche, mais nous ne serons pas heureux tant que nous ne vivrons pas notre vie.
Bak Çavuş, ben hayatım boyunca dövüştüm.
Ecoutez-moi, toute ma vie, je me suis battu.
Bak, eğer bana bir şey olursa Alec'e uzun ve mutlu bir hayat yaşamasını söyle.
Ecoutez, si quelque chose m'arrive, dites à Alec... de vivre une vie pleine et merveilleuse.
Sadece bir şekilde hayatımın... kötü bir şöhreti var, en azından senin gözünle bakınca.
Simplement que... ma vie a été plutôt... peu recommandable. Du moins à ton point de vue.
Evindeymiş gibi keyfine bak, hayatım.
Fais comme chez toi, mon chou.
Hayatım, bak elinde.
Ma chère, c'est ainsi.
Bak şuna hayatım her saat tükeniyor, bu bahçe gibi.
Regardez...
Maishy, hayatım... kendine aynada iyice bir bak.
Maishy, mon petit... Regarde-toi bien dans la glace, et dis-toi adieu.
Hayatım boyunca dışarıdaydım. Zaman bitiyor. Etrafına bak.
S'associe avec le concessionnaire, et le grand Finley fait de cet homme le gouverneur de l'État, toujours aux commandes.
Catherine, hayatım, bak, sana börek yaptım.
Ma chérie, je t'ai préparé du strudel.
- Hayatım, bak...
- Chérie, écoute.
Hayatım, bak.
Regarde, chéri.
Şu, ölüme yaklaştığım günlerimde, hayatıma dönüp bakıyorum ve söyleyeceğim şey hatalar yapmış olsam ve çokça üzülsem de aşka olmuş olduğumdur.
Un jour, aux portes du tombeau, je me pencherai sur mon passé. Je pourrai me dire : "J'ai beaucoup souffert, je me suis souvent trompée, mais j'ai aimé."
Bak, Tono, seni hayatın boyunca tanımıyor olsam, sana eşkıya derdim!
Si je ne te connaissais pas, je dirais... salaud.
Biliyor musun? Bir şeyden kesinlikle eminim. Eğer hayatımın erkeğiyle karşılaşacak olursam onu ilk bakışta tanıyacağımdan hiç kuşkum yok.
Et pourtant tu vois, si je rencontrais l'homme de ma vie, je suis sûre que je le reconnaîtrais au premier coup d'œil.
Bak, hayatım boyunca kimse bana kötü yumurta yaptığımı söylemedi.
On ne m'avait jamais dit ça.
mutlu yuva bana göre değil... mutlu koca, mutlu eş... bazen benim gibilerin durumlarına bakıp hüzünlenirim... ama benim hayatım yine de güzeldir!
La vie de famille, c'est pas pour moi Les époux bienheureux Ça me touche parfois Mais c'est pas pour moi
Seni tanımadan önce hayatın basit olduğunu düşünürdüm. Ama şimdi bakıyorum da, hayat hiç de öyle kolay değilmiş.
Avant de te connaître, je pensais que la vie était simple... maintenant, je m'aperçois qu'elle l'est pas.
Hayatım bak...
On le refera.
Her neyse, hayatım, menüye bir bak.
Qu'importe, chérie, regarde le menu.
Yeni sınırlara bakıyoruz, bu işin peşini bırakamayız, gerektiğinde hayatımızı veririz.
Afin de repousser les frontières, nous devons avancer, sacrifier nos vies, si besoin est.
Senin hayatını kurtardım! Bak!
Battez-vous un contre un, si vous avez du cran!
Hayatım, bak.
Ma chérie, regarde.
Fakat sana bir şey söyleyeceğim, Hayatımda hiçbir sabah, uyandığımda... birinin yüzüne bakıp da, orada bulunduğum için pişmanlık duymadım.
Mais je vais vous dire, je ne me suis jamais réveillée le matin... en voyant quelqu'un qui me fasse regretter d'être là. Mais vous, je parie que oui.