Cil translate French
220 parallel translation
Belki Channy Ayıcığı'nı üst raflara koyarım ayıcil bir vaka olursa diye.
Je te l'interdis. Bon, je mettrai l'ourson Chan sur une étagère en hauteur en cas d'ours-gence.
- "Ceh-cil" diye okunuyor.
- Ça se prononçait "Cècil".
Bir şüpheli bakış, bir kal kaşdırış, of. Bir kaş kaldırış demek istedim. Ger git.
Un froncement de cil sourd - que dis-je, de sourcil...
Sözler şöyle. Dinleyin. " Yemin ederim seni öldüreceğim.
Ecoutez : je te "jeutte" un cil, tu succombes!
Bağırdığım zaman gözlerini kırpmadı. - Bir kere bile!
Quand j'ai crié, elle n'a pas bougé d'un cil!
Şimdi, hiç kıpırdamayın, hayatım.
Je ne veux pas vous voir bouger un cil.
Sakın kıpırdama.
Ne bougez pas un cil...
- Ben bir heykel kadar hareketsizdim. - Nefes bile almadım.
Je n'ai pas remué un cil!
Hiç hareket etmeyin.
Ne bougez plus d'un cil.
Dur da şu kirpiği alayım.
Attends, je t'enlève un cil.
Göz açıp kapayıncaya dek, demek kaçırmışsınız.
Un battement de cil, et vous l'auriez raté...
Bir santim kımıldarsan ölü bir adamsın.
Bouge un cil et tu es un homme mort.
" Kirpiklerimden birini koparır, onunla bıçaklayıp öldürürüm seni. Sonra rujumu çıkarır,... kırmızıya boyarım seni.
Je m'arrache un cil pour te transpercer, puis, avec un rouge à lèvres, je te peinturlure.
Derdiniz ne sizin? Yürü. Gözünü kırparsan, lanet beynini uçururum.
- Marche, bouge un cil et je t'explose la tête.
Bir karış bile efendim.
Pas d'un cil, mon adjudant.
Sonraki, sivri olan, bir kaş teli.
Ensuite... un cil.
Sen sadece ağzını açtın yaşamlarını riske atan bizlerdik!
Il bouge un cil, et nous, on doit se défoncer!
Haydi göz atalım.
Tenez, jetez un cil...
Haydi bir gözatalım öyleyse.
Jetons un cil.
Gözünü bile kırpma yoksa seni şişlerim.
Bougez un cil et je vous embroche.
Bir kirpiği çıkaracağız siz de aradaki farkı göreceksiniz.
On a laissé Ana avec un seul cil, voyez la différence...
Kirpikler gözlerin daha büyük ve etkileyici gözükmesini sağlar.
Le cil agrandit l'oeil, lui donne profondeur, expression, il l'allonge...
Hadi kirpiklere bakalım, kızlar!
Très bien, le faux cil. Je suis pour. Vive le faux cil, les filles!
- Git kendine bir içki hazırla ben göz açıp kapayana kadar geliyorum.
Servez-vous à boire, j'arrive en deux battements de cil.
Limuzin kirpikler
Cil en limousine
- Güzel kirpik.
Joli cil. C'est le vôtre?
- Yeni çil.
- Nouvelle tache de rousseur.
- Ve saçım örgülüydü. - Yüzünde de binlerce çil.
Avec des taches de rousseur.
Çil yavrusu gibi dağılırlar.
Il se dispersera sans les hommes. Il faudra des jours pour les rassembler.
O cinayet yüzünden bir gece bile uykusu kaçmadı.
Il n'a même pas bougé un cil tout ce temps là.
Bak, eğer yüzünde çil varsa benim o iskelenin sonunda tuttuğum her bir barakuda içindir...
Oui. Si tu avais une tache de rousseur pour chaque barracuda qu'on a attrapé là-bas...
Köylüler çil yavrusu gibi dağılıyorlar!
Que se passe-t-il? Tous les voisins se sauvent!
Parlak, sarı, çil çil altın.
Un bel or qui brille.
- Sen... se... çil... din. - Ama, hile yaptınız, şef.
Et puis, s'en va.
Evet. "Sevgili Audrey" dedi "sıcak içersen burnunda çil çıkar."
C'était sa réplique à lui, en fait. "Ma chère Audrey", disait-il. "Vous aurez des boutons sur le nez si vous le buvez trop chaud."
Çil beneklerinden birine yap da iğne izi belli olmasın.
Piquez sur une tache de rousseur pour cacher le trou.
Çil arıyorum.
Je cherche une tache de rousseur!
O bir çil.
C'est une tache de rousseur.
Onları uyarayım deme... Gözünü kırparsan... seni vururum.
Bougez un cil et je la tue.
Bedir kuyularında karşılarına çıkarsak çil yavrusu gibi dağıtırız onları.
Tu dois les retrouver à Badr. On les écrasera comme des mouches.
Çil çil para.
Il y a de l'argent, en liquide.
- Şirin olman için çil.
- Des tâches de rousseur.
- Çil. - Şirinlik, şirinlik.
- Des tâches de rousseur.
Bu gece semada yeni bir yıldız doğdu. Dev perinin burnunda yeni bir çil.
Y a une nouvelle étoile au Ciel ce soir... une'tite tache de rousseur sur le nez d'la Grande Fée...
Hırsızlar çil yavrusu gibi dağıldı!
Les voleurs se dispersent!
Heryeri çil dolu.
Ses taches de rousseur s'étalent.
"Eminim, fışkırmak için bekleyen daha bir sürü çil vardır," demiştin.
"Je parie que tu auras beaucoup plus de taches de rousseur qui apparaîtront".
Benek değil, onlar çil.
Ce ne sont pas des boutons, mais des taches de rousseur.
Hem bu çil konusunu çok abartıyorsun.
Tu t'inquiètes trop au sujet de tes tâches de rousseur, Harada.
Ne diyorsun? Onları çil yavrusu gibi dağıtalım.
On fait fuir les pigeons.
Bunun ne olduğunu sanıyorsun, çil mi?
C'est quoi ça? Une tache de son?
çılgın 99
çılgınca 80
çilek 25
çılgınsın 17
çıldırıyorum 27
çıldırmış 66
çılgınlık 43
çıldırdı 39
çıldıracağım 30
çıldırmak üzereyim 17
çılgınca 80
çilek 25
çılgınsın 17
çıldırıyorum 27
çıldırmış 66
çılgınlık 43
çıldırdı 39
çıldıracağım 30
çıldırmak üzereyim 17