Fakat ne translate French
11,279 parallel translation
Evet, biliyordum, fakat ne fark eder?
Qu'est ce que ça change?
Bak, Jessica, yönetici ortak olan sensin, yani beni dışarı itmek istiyorsan, it fakat ne yapmak istediğimi soruyorsan, sana söylediğim gibi henüz karar vermedim.
Écoute, Jessica, tu es l'associé dirigeant, donc si tu veux me virer, fais le, mais si te me demandes ce que je veux faire, je te le redis, je ne me suis pas décidé.
Ne yediğini bilmiyorum fakat tahminim hızlı başlangıçlı ultra kısa tesirli yatıştırıcı.
Je ne sais pas ce qu'il a ingéré, mais je pense que c'était à déclenchement rapide, un barbiturique ultra-rapide.
Bu sendin, fakat birine zarar vermeye çalıştığını sanmıyorum.
C'était toi, mais je ne pense pas que tu voulais blesser quelqu'un.
Bu gemideki diğer kişileri iplemiyor olabilirsin fakat İki'ye karşı hâlâ hislerin olduğunu biliyorum. Peki, gemiyi aldıklarında ne olur dersin?
Peut-être que tu t'en fous des autres sur ce vaisseau, mais je sais que tu as toujours des sentiments pour Deux, alors que va-t-il se passer s'ils prennent ce vaisseau?
Fakat, onu Pazar gecesinden beri görmedim.
Cependant, je ne l'ai pas vu depuis dimanche soir.
Fakat her zaman onun için en iyisini dilerim, ve umarım iyi olur.
Mais je ne peux que lui souhaiter le meilleur et j'espère qu'elle réussira.
KENDALL : Fakat çoğu arkadaşım onunla çıkmamam gerektiğini düşünüyor.
Mais mes amis pensent que je ne devrais pas sortir avec elle.
Fakat benim bu kızda gördüğüm tek şey, kendisi için bi'şeyler yapmak.
Mais moi, je ne vois qu'une fille qui voulait faire quelque chose de sa vie.
Fakat onun bunu yapmasını istemiyorum, Çünkü o sonra kusabilir veya hastalanabilir.
Je ne veux pas qu'elle fasse ça si elle doit se faire vomir.
Dedim ki ; "Bunu yapmak gibi bi'fikrim yok, fakat demek istediğim, neden?"
Je lui ai dit : "Je ne veux pas finir, mais enfin, pourquoi?"
Sen asla tamamıyla "evet" demiyorsun, fakat küçük evetler veriyorsun.
Elle ne te dira jamais vraiment "oui", mais tu parviens à la convaincre à force d'insister.
Sen gerçekten bi'mide görmüyorsun, Bunu sanmıyorum, belki, emin değilim. Fakat onun...
On ne voit pas vraiment d'estomac, je ne crois pas, peut-être, je ne suis pas sûre, mais il a...
Fakat birbirlerini takip eden bu üç şey, bilirsin, diğerlerinden biri, bu olduğundan daha kaba gözükür.
Mais ces trois choses qui se suivent, mises bout à bout, ça paraît bien plus brutal que ça ne l'est vraiment.
Fakat beni tam olarak fahişe yapmayan şey ne?
Mais qu'est-ce qui fait que ce ne sera jamais le cas?
Fakat, demek istediğim, yapamam...
Mais je ne...
Demek istediğim, eğer bu sonsa, seninle gurur duyuyorum, ve bu mükemmel, fakat son zamanlarda hiç bi'ilişkiye inanmıyorum.
Si ça dure, je suis super fier de toi, et c'est génial, mais je ne crois pas que les relations durent de nos jours.
Ağlamadı, fakat gözyaşlarının orada, biriktiğini görebiliyordum. Ve üzülmekten daha çok kızgındı. çünkü ne yaptığımı biliyormuş, buna inanmak istememiş.
Il n'a pas pleuré, mais j'ai vu des larmes monter, et il était plus en colère que contrarié, car il savait que je faisais ça, mais refusait de le croire.
Sana söylemeye çalıştım, fakat beni bütün öfkenle duyamayacak haldeydin.
J'ai essayé de te le dire, mais tu ne pouvais pas m'entendre à travers toute ta rage.
Biz de mühürlü ifade veriyoruz, hakim Gerard'ın soysuz bir kumarbaz, fakat iyi bir uzlaştırıcı olduğunu öğreniyor, dava reddediliyor ve Garrett Brady ile Harvard Hukuk neler olduğunu asla öğrenmiyorlar.
On témoigne à huit clos, le juge réalise que Gerard est un joueur dégénéré... Mais un médiateur juste. L'affaire est rejetée et Garrett Brady et Harvard Law ne savent jamais que c'est arrivé.
Hala yapmadın, fakat işler istediğin gibi gitmediğinde kötü kararlar alma alışkanlığın var.
Parce que tu ne l'a pas encore fait, et tu as souvent pris de mauvaises décisions quand les choses ne vont pas dans ton sens.
Size yalancı demiyorum, fakat eğer yarın burada söylediğinizi söylerseniz, başımız baya belada olacak, çünkü benim geldiğim yerde, bir destede yalnızca 4 tane kız var.
Je ne vous traite pas de menteur, mais si vous dites demain ce que vous avez dit aujourd'hui, on va avoir beaucoup de problèmes, parce que d'où je suis, il y a seulement 4 reines dans le paquet.
Fakat ayrıntılarda batırdı, ve batırmamalıydı, çünkü doğruyu anlatan insanlar batırmazlar.
- Non. Mais il a foiré dans les détails, et il ne devrait pas, parce que les gens qui disent la vérité le font bien.
O önemli, Louis, fakat sen bunu göremiyorsun, çünkü sen bir müvekkil istemedin.
Elle est importante, Louis, mais tu ne peux pas le voir parce que tu ne veux pas de client.
Ve, biliyor musun, sana bunu bile söylememem lazım çünkü o söylemeyecekti, fakat eğer birbirimiz için neler yaptığımızın 975 kanıtını istiyorsan,
Et tu sais, je ne devrais même pas te dire ça parce qu'elle n'allait pas le faire, mais si tu veux un peu plus de preuves de ce qu'on fait les uns pour les autres,
Soru benim için ne yapabileceğin değil, Jeff, fakat mesele senin ne yapacağın, bu da saçmalığı şimdi kesmek.
La question n'est pas ce que tu peux faire pour moi, Jeff, mais il est question de ce que tu vas faire, ce qui est arrêté les conneries tout de suite.
Özgür siyahlar ve beyazlar arasında işler kolay yürümüyor, fakat hiç bir yere gitmiyoruz.
Les choses ne sont pas simples entre nous les noirs libres et les blancs, Mais nous n allons nulle part.
Hayır, Birchtown'daki her siyah adamı tanıyorum, fakat kocanı tanıdığımı söyleyemem.
Non, bien que je connaisse tous les hommes colorés de Birchtown, Je ne peux dire que je connais cet homme.
- Fakat biz henüz vaadedilmiş topraklarda değiliz.
- Mais nous ne sommes pas Encore sur la Terre promise.
Bazen, biraz yürüyebiliyorum, fakat o hiç yemiyor.
Je peux marcher un petit peu maintenant, mais il ne mange pas.
Fakat kocamı bulmadan burayı terk edemem.
Mais je ne peux pas partir sans avoir trouver mon mari.
Fakat yineliyorum, kanser değilsin. Kanser olmayan, yakından takip etmemiz gereken bir durumun var.
Mais, encore une fois, vous n'avez pas de cancer, vous avez une quelque chose que nous devons contrôler de près pour que celà ne devienne pas un cancer.
Karşımızda harekete duyarlı makineli tüfekler var fakat hepimiz sabit nesnelerin ardındayız, güvende olmamız lazım değil mi?
Ce sont des armes à feu avec activateurs de mouvement Mais on est tous derrière des objets immobiles, Donc on ne risque rien c'est ça?
Hareket algılayıcısı kapının önündeki hiçbir şeye ateş etmemek üzere ayarlandı, fakat kapının öbür tarafında hareket eden herhangi bir şeyi indirir.
Le détecteur de mouvement est calibré pour ne pas tirer sur tout ce qui est avant la porte, mais cela prendra tout ce qui bouge de l'autre côté de celle-ci.
Sonuç olarak, doğumdan sonra hırsız kamyonla kaçmaya çalışıyor ; fakat araç hareket etmiyor. Adam da tayları alıp başka bir araçla kaçmayı deniyor, öyle mi?
Après la mise-bas dans l'entrepôt, le kidnappeur tente de s'en aller, mais le camion ne bouge pas, il prend alors les petits et fuit la scène dans un autre véhicule?
Bize DNA örneği vermeyecektir ; fakat belki dışarıda bir yerlerde iz bırakmıştır.
Il ne nous donnera pas son ADN, mais il en a peut-être laissé un échantillon dans la nature.
Fakat şimdi doğum yaparsam bebeğim hayatta kalamayacak değil mi?
Mais mon bébé ne survivrait pas, si, si vous deviez soudainement m'accoucher?
Fakat içimdeki bu bebek bizim bebeğimiz. Hayatını riske atamam.
Mais le bébé qu'il y a à l'intérieur de moi, notre bébé, je ne peux pas risquer sa vie.
Hassas bir sümsük gibi görünmek istemem fakat o eski ayyaş kahpeyi özleyen var mı?
Je ne veux pas paraître comme un insensible, mais la pute alcoolique qu'elle était ne manque à personne?
Tomurcuklar muhtemelen kısa bir yaşam sürecek. Fakat bu, baharın eninde sonunda geleceğine dair bir vaad.
Ces fleurs ne survivront sûrement pas, mais elles sont la promesse que le printemps arrivera en son temps.
Birliklerin arasında günlerce o adamı aradım, fakat onu bir daha göremedim.
J'ai cherché cet homme dans les troupes pendant des jours, mais je ne l'avais jamais revu.
Sanıyorum yarın akşamki ziyafete prensle gideceksiniz, bu yüzden benimle gitmenizi rica etmiyorum, fakat, ah, daha iyi bir fikrim var.
Je suppose que vous irez au banquet avec le prince demain soir, donc je ne vous demanderai pas de m'accompagner à la place, mais j'ai une meilleure idée.
Fakat bana hizmet etmek daha eğlenceli olmaz mıydı?
Mais ne serait-ce pas plus drôle de me servir moi?
Son zamanlarda birden fazla nişanlanmayı geri çevirdim, fakat bir saatranç taşı gibi uygun görülen bir evliliğe itilmem an meselesi.
J'ai évité bien des fiançailles, mais je ne vais pas tarder à devenir une pièce d'échecs dans un quelconque mariage arrangé.
Sizi sorgulamıyorum efendim.. ... fakat belki de düzgün düşünmüyorsunuz?
Je ne veux pas vous questionner, mais peut être que vous n'avez pas les idées claires.
Bu muhtemelen doğrudur fakat bu iletişim kurmadıklarını göstermez. Üstelik kadın oğlunun yerini biliyor.
Et c'est sans doute vrai, mais ça ne signifie pas qu'ils ne communiquent pas, et elle sait où lui se trouve.
Eminim öyledir fakat yapmayacaksın.
Je suis sûr que vous pouvez, mais vous ne le ferez pas.
Fakat asla boşaltamayacağın tek torba burada!
En voilà un que tu ne pourras jamais défaire.
Fakat yolculardan biri hiç bulunamamış.
Le corps du dernier passager ne fut jamais retrouvé.
İstediğim şey bizi konuşmak, fakat sen pek istekli değilsin, ben de bu konuya eğildim bu yüzden.
Ce que je veux c'est parler de nous, mais tu ne sembles pas le vouloir, donc je me concentre dessus.
Fakat Evan Smith jürinin önüne oturup o belgelerin önemini açıklayacak değil, müvekkilini tehlikeye atmadan.
Mais Evan Smith ne va pas s'asseoir devant un jury pour expliquer pourquoi ces documents ont de la valeur sans exposer son client à des poursuites.
fakat neden 40
ne yapıyorsun 7063
ne yapiyorsun 66
nerdesin 184
neden 17190
neon 28
neyi var 56
new york times 63
nero 36
new york 2524
ne yapıyorsun 7063
ne yapiyorsun 66
nerdesin 184
neden 17190
neon 28
neyi var 56
new york times 63
nero 36
new york 2524
nepal 33
newt 42
newman 169
nellie 86
newsweek 23
neşter 48
nerede yaşıyorsun 103
nelly 65
new york city 26
ne iş yapıyorsun 139
newt 42
newman 169
nellie 86
newsweek 23
neşter 48
nerede yaşıyorsun 103
nelly 65
new york city 26
ne iş yapıyorsun 139