Yemek translate French
50,368 parallel translation
İçine çekmek, yemek demek. Formaldehit bir zehir.
Imbiber c'est aussi manger, le formol c'est du poison.
Ne zaman kazık yemek isterseniz Ray Biftekleri'ne gelin.
Quand tu veux faire monter les paris, il faut allez Ray's... Steaks.
Hayatımda yediğim en harika yemek.
Oh, la pire bouffe que j'ai jamais eu.
Ona akşam yemeğinin günün sonundaki yemek olduğunu söyleyin.
Euh, dis lui que le diner est le repas A la fin de la journée.
Evet, evlendim. Ağzını açmadan yemek yiyemezsin.
Eh bien, tu l'as épousé.
Yemek istiyorsanız, Ramon dışarıya bir tabak bırakacak.
- On sait jamais, mec. - On sait jamais, quoi? Non, sortez, sortez.
Hadi, yemek için ellerimizi yıkayalım.
Allons nous laver les mains pour le dîner. Viens fiston.
Mars'a gittiğimiz zaman, temel ihtiyaçlarımızı çözmemiz gerekiyor ve bu temel ihtiyaçlar ise ; yemek, su, barınma ve radyasyondan mümkün olduğunca korunma olacaktır.
Quand nous irons sur Mars nous devrons assouvir nos besoins de base et ces besoins seront la nourriture, l'eau, un abri et une protection particulière contre les radiations.
Gelecek vaat eden sorun Insanlar cennetteki ödülleri Onlar oturmakla yükümlüdürler Dünya'daki kıçlarına burada, Bok yemek ve umut onlar Filiz kanatları gerçek yakında.
Le problème avec la promesse faite aux gens concernant le paradis c'est qu'ils croient qu'ils peuvent s'asseoir et attendre sur Terre, en mangeant de la merde et priant qu'il leur pousse des ailes.
Nerede daha fazla yemek olduğunu biliyorum.
Je sais où il y en a plus.
Sen benimle yemek yeme fırsatına eriyorsun, ben ise sözünde duran bir adam olduğum için o satışı geri alıyorum.
Vous avez la chance de diner avec moi et je choisis de les racheter car je suis un gentleman.
Başım beladayken kimseyle yemek yemem.
Je ne partage pas un dîner en regardant le canon d'un fusil.
O yüzden sizin Nathan Burns ile yemek yemesi gereken kişi olduğunuzdan bayağı eminim.
Donc je pense que vous êtes l'homme qui devait dîner avec Nathan Burns.
Bedava yemek diye bir şey olmadığını hepimiz biliyoruz Sean, olay nedir?
On sait tous que tout se paye. Sean, où est le piège?
Onun her yerini yemek isterim.
Je veux le manger.
Çünkü Tara evi görmek istiyor,... ve sonraki gün de benimle yemek yiyecek.
Parce que Tara veut voir la maison, et déjeuner avec moi après-demain.
- Bir şeyler yemek mi istersin içmek mi?
Tu veux manger ou boire un verre?
Sabahtan beri meraktan ölüyorum, yemek nasıldı?
Je meurs d'envie de tout savoir.
İçinde yemek yok.
Il ne contient pas de nourriture.
Yemek de ne güzel kokuyor.
Je commence à avoir faim. Rick!
Bak, bu gece erken çıkıp size yemek yapacağım.
Je rentre tôt, ce soir. Je ferai à manger.
Evime misafir oldunuz diye yemek ikram ediyorum.
J'offre de la nourriture pour vous accueillir dans mon foyer.
Sadece bir otel odası tutmaya ve biraz yemek almaya yetecek kadar paramız vardı.
On avait juste assez pour une chambre d'hôtel et acheter un peu de nourriture.
Yemek yedi! Hemen şimdi.
Elle a dit mange! Allez.
Güzel bir yemek yemişler.
Se sont préparés un bon repas.
Tabaklar dolapta, çatallar çekmecede yemek istiyorsan tabii.
Les assiettes sont dans le placard et les fourchettes dans le tiroir... si tu en veux.
Ve her zaman yemek saati evde olacağım.
Et j'arriverai toujours pour le dîner.
Yukardalar, yemek için hazırlanıyorlar.
En haut. Ils se débarbouillent avant le dîner.
Yemek yiyip, sonra yatacağım.
Je mange, et je vais me coucher.
Kötü alışkanlık işte, tırnaklarını yemek mesela, hatta daha kötüsü.
C'est une mauvaise habitude. Comme se ronger les ongles, mais en pire.
Ve tam arabada aldığım şeyi yemek üzereyken, bilirsiniz ya... favorim olan.
J'allais manger dans la voiture, ce que je faisais souvent.
Bir baba kızına yemek pişiremez mi?
Un père ne peut pas cuisiner pour sa fille?
Bu, onların yemek pişirmek için kullanabildikleri tek şey.
C'est leur seule source d'énergie pour cuisiner.
Biyokütle kullanarak yemek pişiren 700 milyon hanemiz var.
700 millions de foyers cuisinent grâce à la biomasse.
İnekler yiyebildikleri kadar yemek yer ve çiğneme esnasında büyük miktarda metan ağızlarından atmosfere salınır.
Le principe est le suivant : les bovins se gavent de fourrage et quand ils ruminent, leurs renvois rejettent une grande quantité de méthane dans l'atmosphère.
Yemek zamanında geldi.
Elle est arrivée à midi.
O yüzden lütfen koltuklarınızı ve yemek masalarını dik duruma getirin çünkü dün Güney Florida'da 210 litrelik bir varilde beton dökülmüş bir kadın cesedi bulunmuş.
À cette fin, veuillez vous assurer que vos sièges et vos tablettes soient parfaitement à la verticale, car hier, en Floride du Sud, le corps d'une femme a été retrouvé encastré dans du béton dans un baril de 200 litres.
Yemek hazır olmak üzere.
Le dîner est presque prêt.
Akşam dördümüz bir yemek yesek nasıl olur?
Pour le dîner, on mange tous les quatre?
Ailemle yemek için bir nedene mi ihtiyacım var?
Je dois me justifier pour dîner avec ma famille?
Ailece yemek yiyecektik.
Le dîner de famille.
Ailece yemek yiyecektik.
Un dîner en famille.
Hiç yemek pişirmiyor mu?
C'est même pas un cuistot?
Peki yemek?
Un dîner?
Hep yemek yemek nedir yaa!
Toujours la même histoire!
Neyse, yemek hazır.
Bon, le dîner est servi, venez manger.
- Al oğlum, en sevdiğin yemek.
Tiens mon grand, mange.
İşte bu yüzden benim evime akşam yemeği yemek için hiç gelmedin.
C'est la raison pour laquelle tu n'es jamais venu dîner chez moi.
Sıkı çalış, sıkı yemek ye.
Je travaille dur, je mange avec appétit.
Bugün sadece baş başa bir yemek yiyelim olur mu?
En fait, allons dîner juste tous les deux ce soir, d'accord?
Galiba yemek hazır.
On dirait que le dîner est prêt.
yemek yedin mi 94
yemek yiyorum 23
yemek yiyelim 57
yemekte ne var 69
yemekler 27
yemek yiyeceğiz 21
yemek yok 35
yemek yiyelim mi 24
yemek yiyoruz 21
yemek istiyorum 18
yemek yiyorum 23
yemek yiyelim 57
yemekte ne var 69
yemekler 27
yemek yiyeceğiz 21
yemek yok 35
yemek yiyelim mi 24
yemek yiyoruz 21
yemek istiyorum 18