Bir değil translate Portuguese
98,792 parallel translation
Bir değil, iki değil- -
Não uma vez, nem duas...
Ama burada bir değil, iki tane var.
Mas isto não é uma biblioteca, são duas.
Üç rahip bir tavernaya giriyor ve hayır, bu bir fıkra değil.
Entram três padres numa taberna. Não, não é uma anedota.
Evet. Ama anlatmaya çalıştığım bu bir tedavi değil.
Sim, mas a questão é : não é uma cura.
Yani tam çözüm yok, kısmi tedavi de işe yaramayabilir çünkü çok geç kaldık ve Sheila bir fare değil.
Não há cura, a cura parcial pode nem funcionar porque demorámos e porque a Sheila não é um rato.
Yüzde yüz yasal bir şey değil.
Não é 100 por cento legal.
- Önemli bir şey değil sadece Harvey'le bir konuda konuşmam gerek.
Só tenho de ir falar com o Harvey. Está bem? Está bem.
- Bir şey değil Donna.
- De nada, Donna.
Milyonlar söz konusu değilse büyük şirketler için bu para hiçbir şey değil biliyorum ama burada 50 bin gibi bir para her şeyi değiştirebilir.
Sei que no Direito Empresarial, o dinheiro só interessa se forem milhões. Mas aqui, 50 000 dólares fazem toda a diferença.
Bu kurul sadece sahtekarları değil yıllar önce Neal Wiesner'ı da kabul etti. Cinayete teşebbüsten yıllarını hapiste geçirmiş bir adamı.
A Ordem não só aceita criminosos mas, há vários anos, esta mesma comissão admitiu Neal Wiesner, um homem que passou anos na prisão por tentativa de homicídio.
Öyle değil, bir suçlunun yakalanmasına yardım etmem teklif edildi, kabul ettim.
Não foi falta de disposição. Ofereceram-me um acordo para ajudar a condenar um criminoso e aceitei-o.
Bu bir duruşma değil.
Não é um julgamento.
Üzgünüm dostum hiç iyi bir zaman değil.
Lamento. Não é uma boa altura.
Julius bir avukatlık bürosunda çalışıyorum ama avukat olarak değil.
Julius, trabalho numa clínica legal, mas não como advogado.
Sevip sevmemek öyle bir şey değil.
Não dá para desligar assim, Louis.
Ama unutma bir öncekinde geç kalmak hoşuna gitmemişti bu sefer hiç de geç değil.
Mas lembre-se. Não gostou de chegar atrasado da última vez. Desta vez, não está atrasado.
Bu bir taktik değil temenni.
- Não é estratégia, é uma oração.
- Ne? Kliniğin bir yıllık değil, iki yıllık giderlerini karşılamak istiyorum.
Não quero financiar a clínica durante um ano.
- Kolay değil. - Bu yüzden asla bir şey olmayacaksın.
- Por isso é que nunca serás ninguém.
Teo'ya bir şey oldu, değil mi?
Aconteceu algo ao Teo, não foi?
Başka bir ülkede, başka bir şehirde belki ama burada değil.
Noutro país, noutra cidade... mas não aqui.
Çocuklara uygun bir zaman değil.
Não é altura para filhos, sabe?
O fanus bir engel değil. Değerli bir şey, seni iyi yapan şey.
Aquele vidro não é uma barreira, é uma vantagem, por isso são bons.
Oradaki yatırım şirketleri seni bir kaynak olarak görecek, ona ait biri olarak değil.
Os fundos vê-la-ão como recurso e não como acessório dele.
Lawrence Boyd ölüme gönderebileceğin bir asker değil.
O Lawrence Boyd não é exatamente carne para canhão.
Bir... bu bir terapi değil.
Um, isto não é terapia.
- Terapinin gizli olması lazım. - Bu bir terapi değil.
- Terapia é confidencial.
Bu bir seçim değil.
Não é uma escolha.
Burası durmak için bir zaman değil.
Isto não é sítio para mansos, docinho.
Bir de Müslümanlar komik değil derler.
E dizem que os muçulmanos não têm graça.
Güzel ve mükemmel bir prenses değil.
Ela não é uma princesinha perfeita.
Örnek aldığım bir tip değil.
Não é grande modelo de vida.
Kızımız Tanrı vergisi yetenekleri sayesinde denizden çıkacak, bir deniz cadısının büyüsüyle değil.
Para a nossa menina deixar o oceano, usará os talentos que Deus lhe deu e não um feitiço da bruxa do mar.
Sophia, karanlıkta ön kapıdan çıkan iri yarı bir siyahın kaderi pek umut verici değil.
Sophia, o destino de uma negra encorpada a surgir no escuro através da porta da frente não me parece muito prometedor.
Sana değil, başka bir şeye, tamam mı?
Não é a ti, é outra coisa, está bem?
Evet, bunu duyuyorum ama... bu şu an için bir seçenek değil.
Sim, já ouvi, mas receio que isso não seja uma opção neste momento, está bem?
Ve bu bir çatalkuyruk değil.
E aquilo não é um porco selvagem.
Çok bir şey değil.
Nada de extraordinário.
- Onlar bir tehdit değil.
- Não são uma ameaça.
İşe tekrar bir daha gitsem umrumda değil.
Não me importa se nunca mais for trabalhar.
Bir şey yolunda değil.
Sei que há alguma coisa errada.
Bak, bir elin nesi var iki elin sesi var, değil mi?
Duas cabeças pensam melhor que uma, certo?
Bu bir savaş değil, isyan.
Isto não é uma guerra. Isto é uma rebelião.
Kader Mızrağı için ufak bir bedel değil mi sence de?
Um pequeno preço a pagar pela Lança do Destino, não achas?
- Ben de bir yere gitmiyorum mızrak parçası da. - Bunu söylemen adil değil.
- Isso não é justo.
Bu adamların hepsi savaşta ölmeye razı. Bir mızrak için değil, bir fikir için.
Todos esses homens dispostos a morrer no campo de batalha... não por nenhuma Lança, mas por uma ideia.
Yalnız ve küçük bir çocuğun büyürken okuduğu tozlu tarih kitaplarıyla da ilgili değil.
Nem sequer de livros velhos poeirentos que fizeram uma criança solitária passar a sua infância.
Sen sadece abartılı bir ineksin, şövalye değil.
És um totó glorificado, não um cavaleiro.
Orada önemli olanın daha üstün bir zeka değil zihninizin belirsiz derinlikleri olduğunu kabul etmelisiniz.
Claramente deves admitir que não é uma inteligência superior, mas sim as profundezas escuras da tua mente que provaram serem vitais.
Hiç kötü bir fikir değil.
Não é nada má ideia.
Sadece bir kahraman değil.
Apenas... não um herói.
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi efendim 66
değil mi çocuklar 56
değil mi ya 25
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi efendim 66
değil mi çocuklar 56
değil mi ya 25