Değil mi efendim translate Portuguese
414 parallel translation
Londra'ya gittiğimizde sözünüzü tutacaksınız değil mi efendim?
Vai manter a sua promessa quando chegarmos a Londres, não vai, Mestre?
Vaktimiz olsa ne güzel olurdu değil mi efendim.
Seria formidável, se tivéssemos tempo, não é?
- Yemek yiyeceksiniz değil mi efendim?
- Vão jantar, vossa Excelência?
Küçük bir ihtimalmiş, değil mi efendim?
- Vantagem incrível, não?
Ne yazık, değil mi efendim...
Que pena, Reverendo!
O daha kötüleşiyor, değil mi efendim?
Ela parece estar a piorar, não, senhor?
Hayatını tehlikeye atıyor olabilir... ama iş hanımefendi olmaya gelince... karınıza mum bile tutamaz değil mi efendim... Washington'da oturup... başka yüksek onurlu ve değerli hanımefendiyle briç oynarken.
Pode estar a arriscar a sua vida, mas quando se trata de ser uma senhora, não chega aos pés da sua esposa, sentada em Washington, a jogar Bridge com três senhoras de grande honra e virtude.
Aynen İtalyanların yaptığı gibi. Değil mi efendim?
Exactamente como fizeram os italianos, General?
Emirlerde bir değişiklik yok, değil mi efendim?
- Alguma mudança de ordens, Coronel?
- Canavarı kastediyorsunuz, değil mi efendim? - Evet!
Refere-se ao monstro?
- Teğmen Clark, değil mi efendim sir?
- O senhor é o Tenente Clark?
Bu kadar çabuk olacağını beklemiyordum, değil mi efendim?
Não esperava isto tão de repente. E você, senhor?
- Birkaç puro ile birkaç küllük, değil mi efendim?
- Uns charutos e cinzeiros, também?
Çok iyi bir yere kurmuşuz, değil mi efendim?
Alí parece uma instalação de posto, meu Sargento?
- Manzara harika değil mi efendim?
Uma bela visão, não, senhor?
Böyle bir şeyi asla savunamazsınız, değil mi efendim?
Não defende essa ideia, pois não, senhor?
Anlayacaklardır değil mi efendim?
Entenderão. Não é, mestre?
Blakeley'nin gitmesine gerek yok, değil mi efendim?
Não há necessidade para o Blakeley sair, pois não, senhor?
Güvercinler hiç gelmez, değil mi efendim?
Os pássaros nunca se aproximam Verdade?
Arkadaşınızı bırakmayacaksınız, efendim öyle değil mi?
Não vai abandonar o seu amigo, pois não, senhor?
O, Bay Travers değil mi, meşhur Amerikalı bey, efendim?
Será a estrela do meu espectáculo. É a sua estreia em Londres.
Gözümün üzerine demek, gözümün üzerine demektir, değil mi? - Affedersiniz efendim.
Já viste o que tenho de aturar, Jerry?
Epey neşeliyiz değil mi, efendim?
Estamos muito alegres, não é mesmo?
Sordum efendim. Başka bir cinayet daha var. - Baronet, değil mi?
- Sim, outro assassinato.
- Ordudan atılmak istemiyorsun, değil mi? - Evet efendim.
Não quer isso, quer?
Bu isimde ikinci bir insan olamaz. - Değil mi Murdoch? - Doğru efendim.
Não pode ter dois com este nome, não é?
- Neden bahsettiğim hakkında bir fikrin yok, değil mi? - Yok, efendim.
Não deve saber do que falo.
Unutmayın efendim. Saat 6'da kalkacaksınız. - Geçit töreni, değil mi?
- Tem que levantar às 6h, senhor.
- Yanında kimseyi getirmedin, değil mi? - Hayır efendim.
- Não trouxeste ninguém contigo?
Bu çok güzel efendim, öyle değil mi?
É muito bom, senhor, não é?
Böyle bir şeyi uydurmanın çok ciddi bir şey olduğunun farkındasın değil mi, evlât? Evet, efendim.
Olha que é muito sério inventar uma coisa destas.
- Değil mi, evlât? - Evet, efendim.
- Não é mesmo, filho?
Tam tersiydi, değil mi Duris? - Doris. - Efendim?
- E vice-versa, não é, Edith?
- Emredersiniz efendim. - Hızla gelişen bir savaş, değil mi binbaşı?
Terá o comando de três companhias australianas.
Daha fazla sorgulamak anlamsız, değil mi yüzbaşı? Kesinlikle efendim.
Leve-o, John.
Efendim, kralın çocuklarına eğitmenlik yapacak olan bayansınız, değil mi?
Senhor, é a dama que será professora dos príncipes reais?
Oh, Bu çok iyi, efendim, değil mi?
- Isso é óptimo, não é?
Ben sadece onun söylediklerine inandım, efendim. Söyledikleri oldukça güzel, değil mi?
Só tenho a palavra dele a provar isso.
Şey, sözleri güzel mi yoksa değil mi? Sadece anımsamıyorum, efendim.
- O que ele diz está certo ou não?
Güzel gün, değil mi, efendim?
Está um belo dia, não está?
Öyle değil mi? Evet efendim.
Sim, senhor, muito bonita.
Ne manzaraydı ama değil mi efendim.
- Saíram do campo de visão, não é Senhor. |
- Watson? - Efendim. Şimdilik işin yok değil mi?
Está livre de momento, não está?
Değil mi, Simonot? Yemin ederim... ben değildim efendim!
Eu juro, senhor professor...
Şikayet eden eşlere günlerini gösterecek değil mi, baba peri... efendim?
Será uma lição para as rezingonas das mulheres, padrinho... senhor.
- Ama baş belasıdırlar değil mi? - Buna şüphe yok, efendim.
- Mas são uns arruaceiros.
Şimdi de inanıyorsunuz efendim, değil mi?
Acredita agora, senhor, não?
Çaba göstermeden hiçbir yere varamayız, değil mi, genç? - Evet, efendim.
Não se chega a lugar nenhum sem esforço, não?
İkinizi yalnız bırakmak istemememiz için düşündüğümüzden fazla neden varmış, değil mi, efendim?
Bom, há mais razões do que julgávamos para não vos deixar sozinhos, não?
Korkunç, değil mi, efendim?
Horrível, não é?
Oh, aman tanrım. Bu kızlar çok atletik değil mi, efendim?
Agradam-me as damas flexíveis, senhor.
değil mi 44479
degil mi 350
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi çocuklar 56
değil mi ya 25
değil misiniz 34
degil mi 350
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi çocuklar 56
değil mi ya 25
değil misiniz 34