Diyorsunuz ki translate Portuguese
236 parallel translation
Diyorsunuz ki ; sıradan insanlar yasalara uymalı, çünkü adı üstünde, onlar sıradan.
Diz que os comuns têm de obedecer à lei porque, bem, porque são comuns.
- Yani diyorsunuz ki...
- Está a deduzir que...
Diyorsunuz ki kediler...
Falava de gatos.
Siz diyorsunuz ki,... o...
Você quer dizer, ele pode...
Yani siz şimdi diyorsunuz ki bu sendika şubesinde... her yıl 65.500 dolar toplanıyor... ve mali kayıt tutulmuyor.
Quer dizer que o vosso sindicato local recebe... $ 65.500 por ano... e não tem registos financeiros?
Diyorsunuz ki Edward ağabeyinizin oğlu, bizce de öyle, ama ağabeyinizin eşinden olma değil.
Dizeis que Eduardo é filho de vosso irmão. Também nós o dizemos. Mas não legítima esposa de Eduardo.
Gidip geliyorsunuz ve ben hiç duymuyorum, bana diyorsunuz ki...
Entra e sai sem eu saber e depois diz-me...
Şimdi, hepiniz diyorsunuz ki, Matmazel Samantha'nın cesedi bulundukltan sonra hiçbir şeye dokunulmadı.
Disseram que não tocaram em nada depois da morte da M.na Samantha ser descoberta.
Diyorsunuz ki :
Ai de vós, guias cegos!
Peygamberlere mezar yapar, adil kişilerin türbelerini donatırsınız. Diyorsunuz ki ;
Edificais sepulcros aos profetas... adornais os monumentos dos justos e dizeis :
Yani, diyorsunuz ki, Harold Potter sıradan bir İngiliz'di ve İskoç olma eğilimi hiç yoktu.
Então, na sua opinião, Harold Potter era um britânico normal, sem qualquer tendência para escocês?
- Diyorsunuz ki...
- Disse-me...
Ve şimdi diyorsunuz ki, onu bulamıyoruz.
- A sério? E diz que não o encontra?
Şimdi, siz diyorsunuz ki, petrol istasyonuna gitmek yedi dakika sürüyor.
Disse que demora 7 minutos a chegar à bomba de gasolina.
Diyorsunuz ki...
Está a querer dizer...
- Diyorsunuz ki... oraya gidip kendinizi havaya uçurmak için gönüllü olacaksınız?
Que você é voluntário para ir lá e explodir com aquele maluco?
Siz ve diğerleri, Siyah Bilinçliliğinden bahsederken diyorsunuz ki, "Bizim asıl liderlerimiz cezalandırıldılar ve Robben Adası'nda hapse mahkum edildiler."
Mas são eles os acusados, e não a sociedade dos brancos. Quando você e outros acólitos da consciência negra dizem que "Os nossos verdadeiros líderes foram banidos e presos em Robben Island."
Yani diyorsunuz ki sizin... afedersin, Jack'in bu yaratığı yanlarına alıp, bir ev hayvanı gibi onu sevip bakmayı isteyeceklerini mi söylüyorsunuz?
O que você está dizendo é que estaria disposto... Desculpe, que Jack estaria disposto a recebê-lo... - a cuidá-lo e querê-lo como um mascote.
Diyorsunuz ki burada 2000 yaşında bir mumya vardı, değil mi?
Disse que tinha aqui uma múmia com 2000 anos.
Yani siz diyorsunuz ki, sizin bildiğiniz kadarıyla, bu...
- Não. Está a dizer-me que pensava... ser doação à C.I.A.?
Derek'de, siz bizzat kendiniz diyorsunuz ki ayrıntılı bir teoriye dayanan davalarda diğer teoriler bir anlam ifade etmiyorsa söz konusu teori kabul edilir.
No caso Derek, o senhor mesmo disse que um caso baseado mais em teoria circunstancial que em factos só é válido se nenhuma outra teoria fizer sentido.
Bir dakika. Yani diyorsunuz ki... Tanrı korusun aileme bir şey olursa, hastalanırlarsa onları göremeyecek miyim?
Está a dizer-me... que se acontecer algo aos meus pais, não posso vê-los?
Diyorsunuz ki biz şeytanla aynı yoldayız?
Está a dizer que, estamos todos em aliança com o diabo?
- Basitçe, bana diyorsunuz ki hepiniz o salgıya bulandınız!
- Basicamente, o que me está a dizer é que vocês foram todos... - Dois. emporcalhados!
Hayır, siz diyorsunuz ki belki de, belki Neil Daemon'ı sevdiği için ben onu bıraktım, ama belki, o beni terk etti?
Não, você está dizendo que talvez, talvez eu não a tenha deixado porque ela gosta de Neil Diamond, mas que talvez, ela me deixou?
Şimdi otopsi raporunuzda diyorsunuz ki... Bay Marsh ölüm anında kendindeydi.
Agora, disse na autópsia que o sr. Marsh... estava preso quando morreu.
Diyorsunuz ki o toprağı işleyenler onlar...
Quer dizer que quem trabalha a terra...
Diyorsunuz ki toprağı işleyenler satın alabilirler.
Quem trabalha a terra tem direito a comprá-la?
Diyorsunuz ki Memur Hardy görevlerini ihmal ederek - - Üç Nehir Cinayetleri hakkında kanundışı bir soruşturma sürdürüyor.
Afirma que o agente Hardy negligenciou o seu dever para efectuar uma investigação ilegal do caso dos Três Rios.
- Yani siz diyorsunuz ki...
- Está a dizer...
Ama burada diyorsunuz ki, " Başına bir kadın çorabı geçirmişti.
Mas aqui diz : " Ele usava uma meia no rosto.
Diyorsunuz ki kediler...
A Pantera foi tão importante como Citizen Kane
Siz diyorsunuz ki, onun dikkatini bana yöneltmesinin sebebi...
Estás dizendo que me corteja porque quer...?
- Diyorsunuz ki...
- Quer dizer que...
Yani diyorsunuz ki, sizi buradan kurtaracak olsam bile yine de gelemezsiniz.
Então, mesmo que vos possa tirar daqui, não querem ir embora.
Diyorsunuz ki.
Isso pensam vocês.
Diyorsunuz ki, Brown and Williamson yapay olarak nikotin ekleyerek değil amonyak gibi kimyevi maddeler katmak yoluyla nikotinin etkisini güçlendirerek dozunu manipüle ediyor ve ayarlıyor, öyle mi?
Está a dizer que a Brown Wilhamson manipula e ajusta a dose de nicotina não aumentando a nicotina... mas aumentando o efeito da nicotina através da utilização de químicos tais como o amoníaco?
Yani diyorsunuz ki sekizinci sınıfta yaptığınız dansı mı yaptınız?
Estão a dizer-me que fizeram... ... o número do oitavo ano?
İyi ama parmakların yapısına ne diyorsunuz, belli ki karasal yaşama uygun?
Então como explica a estrutura dos dedos, claramente para uso terrestre?
Madem ki orada bir açıklama olmalı diyorsunuz.Muhtemelen...
Tem de haver uma explicação...
Yine diyorsunuz ki ; sunak üzerine ant içenin andı sayılmaz.
E dizeis :
Yani diyorsunuz ki...
Ah, sim, quer dizer, que...
Neler diyorsunuz! Sözlerinizin yalan olmadığına ben şahidim. Anlattıklarınız açıkça ortaya koyuyor ki siz benim ağabeyimsiniz.
Às vossas palavras posso responder que não mentis, e que tudo o que dizeis me faz ver nitidamente que sois meu irmão.
Önce diyorsunuz ki,
Dizem-me :
Ne.. ne diyorsunuz... sormak istedim ki... ama..
... Eu só queria perguntar o quê?
Dedim ki : "Bu güzel kumaşa ne diyorsunuz?"
Eu perguntei : "Como se chama este lindo material?"
"Dostlarım" diyorsunuz, ancak yine de, biri bir gazeteci, ki sizin hakkınızda son derece nahoş bir yazıyı daha yeni yazmış birisi, diğeri bir iş adamı, ki kendisi bir daha sizinle iş yapmamaya karar vermiş birisi.
Fala em amigos, e no entanto, um deles é um jornalista que acabou de escrever algo pouco lisonjeiro a seu respeito. E outro, um homem de negócios que não quer fazer mais negócios consigo.
Diyorsunuz ki, "Ben hayaletim, sana ihtiyacım yok!"
"Sou um fantasma. Não preciso de ti".
Ve o da "Çık arabadan." dedi. Dışarı çıktım ve dedim ki : "Yedeklemeye ne diyorsunuz?"
O gajo chega-se ao pé do carro, e eu pergunto "para quê os reforços"?
Öyle diyorsunuz. Ama görünüyor ki bu çeşit bir ittifak sizi rahatsız ediyor.
Pois, mas vê-se que a ideia de tal aliança vos revolta.
Diyorlar ki, "Karmakarışık bir fırça" "Bir çocuğun Gettysburg Savaşı'nı tasvir eden çizgileri." "Arınmak için parçalama" Ne diyorsunuz?
"Uma gaforina emaranhada, um mapa da Batalha de Gettysburg desenhado por uma criança, desintegração purgativa, degenerada..."