English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ D ] / Duydum ki

Duydum ki translate Portuguese

918 parallel translation
Duydum ki, tüm zekanıza rağmen, anlayamayacağınız... çözemeyeceğiniz tek problem, burada ne yaptığınızmış.
Ouvi que com todos os vossos cérebros, a única coisa que não podiam compreender o único problema que não podem resolver, é o que estão a fazer aqui.
- Duydum ki...
- Soube que...
- Duydum ki ağabeyimi sevmiyormuşsun.
- Não amais meu irmão.
Geçerken uğradım, duydum ki küçük kız fırtınaya yakalanmış...
Passei por cá porque me disseram que a garota foi apanhada na...
Dün duydum ki ölecekmiş.
E ontem ouvi que vai morrer.
Duydum ki ayrılmışlar.
Soube que se separaram.
Duydum ki ona geri gelebilirmiş.
Ouvi que ela talvez voltasse.
Ve duydum ki bir toplantı yapacaklarmış.
E ouvi dizer que iam ter uma espécie de encontro.
Ayrıca duydum ki seni tepemize vali yapacaklarmış, öyle mi?
Até falam de uma candidatura... a um cargo público.
Duydum ki Charlotte Inwood iki gün sonra sahneye dönecekmiş.
Soube que a Charlotte Inwood vai voltar aos palcos daqui a dois dias.
Hakkınızda öyle çok şey duydum ki, çok daha yaşlısınız sanıyordum.
Ouvi falar tanto de si, que o imaginava muito mais velho.
Hakkınızda öyle çok şey duydum ki, çok daha yaşlısınız sanıyordum.
Bem, como ouvi falar tanto de si, esperava que fosse muito mais velho.
Ama duydum ki sonra başka sözler de vermişsin.
Ouvi dizer que fizeste outras promessas.
Duydum ki vadide tam burada evini yapacakmışsın.
Soube que construirá sua casa aqui no vale.
Bu gece bin yıl gibi geldi. Dün gece duydum ki sen...
A noite tinha mil anos quando soube ontem que vinha...
Duydum ki, Makedonya'da Demosthenes ve Aeschenes'ten daha iyi iki oyuncu yokmuş.
Soube que não há melhores actores que Demóstenes e Ascanes.
Altın ise, harçlığın olsun diye. Çünkü duydum ki yoksulmuşsun ben ise, güneş ışığı kadar bol altına sahibim. Altınımı çalmak için bir hırsız gibi Asya'ya gelmek zorunda kalmışsın.
E o ouro para despesas... pois soube que você é pobre... e como tenho ouro de sobra... não precisa vir para roubá-lo.'
Duydum ki otobüsünde bir adam kaçıran varmış.
Ouvi dizer que tens um raptor no autocarro?
Duydum ki o...
Mas, ouvi dizer que ele...
Duydum ki çatışmaya katıImışsın doktor.
Ouvi dizer que deu uns belos tiros, Doutor.
Duydum ki... Şeyden sonra... Trajik olaydan sonra uzun bir süre rahatsızlık geçirmişsiniz.
Ouvi dizer, que você... bem, depois da... tragédia que aconteceu, esteve doente, durante muito tempo.
Ayrıldıktan sonra duydum ki bütün konakları aramışlar.
Ouvi dizer que depois de sairmos que revistaram a estalagem.
Duydum ki artık soygun işine girmişsiniz.
Ouvi dizer que agora estavas no negócio dos assaltos.
Bu arada, Tane, duydum ki marangozla evleniyormuşsun.
A propósito, Tane, ouvi dizer que ias casar com um carpinteiro.
- Ben duydum ki...
- Bem, ouvi...
Şimdi Bayan Rawlings, Yüzbaşıdan bizzat duydum ki asla gitme durumumuz yokmuş.
Ainda agora, Sra. Rawlings, o próprio capitão disse-me que não estaremos ausentes por muito tempo.
Başınız sağolsun madam, duydum ki...
Os meus sentimentos, D. Francesca. Ouvi as notícias.
Ichi, duydum ki kaçıyormuşsun şimdi savaş başlıyor.
Ichi, ouvi dizer que estavas a fugir agora que a guerra vai começar. Covarde!
Duydum ki, elbiseleriyle uyuyormuş.
Dizem que ela dorme completamente vestida.
Don Miguel, duydum ki adam arıyormuşsun!
Don Miguel, ouvi dizer que anda a contratar homens.
Duydum ki, beni görmek istiyormuşsun!
Disseram-me que andavas à minha procura!
Duydum ki, rahatlamanın iyi bir yolunu bulmuşsun.
Meteste-te numa bela alhada.
- Biliyorum ama duydum ki...
- Eu sei, mas tem-se ouvido...
Duydum ki... fazladan bagaj getirmişsiniz.
Constou-me que trouxe um pequeno excesso de bagagem.
Oh, duydum ki Jim Douglas sadece hızlı arabalar ve kolay para ile ilgilidir.
Ouvi dizer que o Jim Douglas só se interessa por carros rápidos e dinheiro.
Duydum ki Volkswagen'la yatıp kalkıyormuşsun.
Ouvi dizer que dormia com o Volkswagen.
Ama haklarında bir şeyler duydum. Bil ki... Paris raporunun gücüne dayanarak onları Konstantinopol'e gönderdim.
Tem de compreender... que foi baseado no seu relatório de Paris que os enviei para Constantinopla.
İnsanların konuşmalarını duydum. Diyorlar ki cinayeti adı lazım değil işlemiş ve polis her yerde onu arıyormuş. Çok korkunç.
Estive a ouvir o que a multidão diz e eles presumem que o tu-sabes-quem é o culpado e que a polícia só tem é de o apanhar.
Duydum ki şansın yaver gitmiş.
Soube que tinhas tido sorte.
Hiç kavga ettiğini duydum mu? Evet, şey. Varsay ki, başlangıç için o soruları sorduk.
Vamos começar por isso que acabou de referir.
Kendi oğlunuz öylesine aç ki, onun uykusunda inlediğini duydum.
Ouço-o gemer de fome enquanto dorme.
- Tabii ki onur duydum.
- É uma honra, claro,
Pek sevindim. Duydum ki pek iyi değilmişsiniz.
Me alegro, ouvi dizer que não se encontrava muito bem.
- Dedim ki, duydum.
- Já ouvi tudo isso.
Tabii ki duydum.
Claro que ouvi.
Bana biraz şu elle yaptığınız inanılmaz büyülerden bahsedin haklarında fevkalade hikayeler duydum ama gelin görün ki hiç şahit olmadım.
Mas diga-me, conte-me algo... sobre as suas miraculosas manipulações de mãos... das quais ouvi relatos tão maravilhosos... e que nunca testemunhei.
Şu yeni stajyer doktorun seni bu akşam ki dansa götüreceğini duydum.
Ouvi dizer que vais dançar com o médico novo?
O beşinci kâğıt öyle şanslıydı ki utanç duydum.
Tive tanta sorte com aquela quinta carta, que me senti envergonhado.
Tam enstitüden çıkıyordum ki uzaktan bağırışmaları duydum.
Acabei de sair do instituto e ouvi gritos à distância.
O kadar çok duydum ki.
Já ouvi tantas!
- Öyle görülüyor ki bu kuşu daha önce Missionary Ridge'de de duydum efendim.
Acho que já ouvi esse pássaro antes, senhor. Em Missionary Ridge.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]