Kaldı ki translate Portuguese
2,014 parallel translation
Kaldı ki, sırf ev arkadaşı olacağız diye kanka olmamız gerekmiyor, değil mi?
Para além disso, só porque vamos ser companheiros de casa, não significa que temos que ser amigalhaços, significa?
Başka öğrenecek ne kaldı ki?
Que mais há a saber?
Şu an da karşı karşıya olduğumuz bu düşmanın teknolojisinin bizimkinden çok daha ileri seviyede olduğu açık kaldı ki bu şeyin nasıl çalıştığını bile tam olarak bilmiyoruz.
Estes hostis que enfrentamos possuem uma tecnologia tão superior á nossa, que nem temos a menor ideia de como funciona.
Ve kaldı ki, Kitty'nin durumunu anlatmam için onlarla yalnız olmam gerek.
Vá lá, é só por dois dias.
Kaldı ki, aktrisler güvenilmezlikleriyle anılır.
Além disso, as actrizes não são de confiança.
Kaldı ki, Hank'in yalan söylediği tek konu bu değil.
E não foi só sobre isso que mentiu.
Bu ahmaklar da sefil evlerine o kadar çabuk dönebilirler. Kaldı ki sen de onlar gibi düşünüyormuşsun anlaşılan.
E mais cedo estes idiotas voltarão para as suas miseráveis casas, onde parece querer estar.
Geriye o kadar az Vulcan kaldı ki birbirimizi görmezden gelmeyi göze alamayız.
Restaram poucos vulcanos. Não podemos nos dar o luxo de nos ignorar.
Ve akabinde, annem nihayet beni ciddiye almak zorunda kaldı ki ben de zaten bunu istiyordum.
E dum dia para o outro fez com que a minha mãe finalmente me levasse a sério, o que era na verdade tudo o que eu queria.
Kaldı ki, öyle düşünmüyorum.
Mas eu não acredito.
Ondan geriye ne kaldı ki?
Ou do que resta delas.
Mel, sen daha Scrabble'ı bile heceleyemezsin, ne kaldı ki oynayasın.
Mel, não sabes nem soletrar palavras cruzadas, muito menos jogar.
Kaldı ki kavalyenin de fazlasıyım.
Embora possa dizer que sou muito mais do que um extra.
Hastayı biraz kaldırmıştık ki, kanaması başladı.
Cortamo-lo ao levantar. Começou a sangrar.
Elbette ki tanıyordum. 7 yıl evli kaldık.
Fomos casados durante sete anos.
Bu adam ki etik çalışan, yaratıcı olan ve insan sağlığını hiç önemsemeyen ve kendini görevimize adamış olması onu eşsiz niteliklere sahip kılıyor, gerçekten ne kadar mesafeden geldiğimizi ve ne kadar mesafemiz kaldığını konuşacak.
É um homem cuja ética de trabalho, cuja criatividade... E falta de respeito pela humanidade. E cuja dedicação à nossa missão, o torna unicamente qualificado para falar sobre até onde chegamos, e onde ainda chegaremos.
Neyse ki şansım varmış, Kafam acayip güzelken, 3 gün Radom'da kaldım.
Mas eu tive sorte Totalmente chapado eu fiquei por 3 dias em Radom.
Gündoğumunu anlatıyordu sanki. O kadar güzeldi ki, bunun Tanrı'nın bir lütfu olduğuna inanmak zorunda kaldım.
Tenho de acreditar que algo tão belo veio de Deus.
Vücudu ameliyatı kaldıracak kadar dayanıklı değildi. Ki bunu söylemiştim zaten.
O organismo estava demasiado instável para a cirurgia, que foi o que eu disse.
Tabii ki, eve gitmek zorunda kaldım.
E claro, tive de voltar para casa.
Diyor ki, bu evrende, Frank Sinarta asla doğmadı, ve bu nedenle, Kennedy'nin seçilmesinde etkisini kullanmada aciz kaldı.
Diz aqui que neste universo, o Frank Sinatra nunca nasceu, por isso, ele não pôde usar a sua influência para eleger o Kennedy.
9 : 31, ki bu da geç kaldınız demek Bay Callen.
São 9 : 31. O que significa, Sr. Callen, que está atrasado.
Tabii ki Laurie yine geç kaldı.
Claro que a Laurie chegou tarde. É uma tola desleixada.
Ekonomi o kadar kötü ki keçimi satmak zorunda kaldım.
A economia está tão má que tive de vender a minha cabra.
Ben de düşündüm ki sana o gece sadece senin üzgün ve yalnız olduğun için ve senin adına üzüldüğüm için yanında kaldığımı söylemeliyim.
Por isso, estava a pensar nisso, e pensei que te devia dizer que... passei a noite contigo... porque estavas... triste e sozinha e... senti-me mal por ti.
Ki geriye Merlin ve Leydi Morgana kaldı.
Só falta o Merlin e a Lady Morgana.
O kadar uzun zamandır kafamın içinde hapis kaldım ki bir vücudum olduğu, dokunulabileceğim fikri...
Tenho passado tanto tempo a analisar-me, a ideia de que tenho um corpo que pode ser tocado...
Bilmeni isterim ki yaklaşık 690 milyar nanogram ağırlığı kaldırabilirim.
Fica a saber que eu consigo levantar mais de 690 biliões de nanogramas.
Ne yazık ki, tahttan geriye sadece bunlar kaldı.
Tristemente, agora o que resta... é o trono.
Ne yazık ki, çoktan aynayı tamamen kapatmak zorunda kaldık.
O pai foi embora.
Neden hâlâ Jack'te takıldın kaldın ki?
Porque ainda continuas apoiar o Jack?
Provadan geliyorum ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu gece o kiliseyi kaldırıp koparacağım.
Acabei de chegar do ensaio e posso dizer com segurança que esta noite vou mandar o telhado da igreja pelos ares.
Alex... şunu bil ki annenin o zamanlarında onunla yalnız başına ilgilenmek zorunda kaldığın için çok üzgünüm.
Alex, quero que saiba que... lamento muito que tenha tido que passar esse momento só com sua mãe.
Varsayalım ki... izin vermeme kararımıza bağlı kaldık.
Supondo que nós... mantenhamos a nossa decisão de recusar a autorização.
Geç kaldın. Ama dedin ki kahvaltı en önemli...
Disse que o pequeno-almoço é a refeição mais importante do dia.
"Yamyamların Düğünü" ne kaldık demek ki.
Terá de ser "A Noiva dos Canibais".
Çünkü hayatta kaldığın için o kadar çok suçluluk duyuyorsun ki kendini sabote etmenin yollarını arıyorsun.
Tudo porque estás imersa no sentido de culpa dos sobreviventes. E estás à procura de uma maneira de correrem contigo.
Cin der ki : "İki dilek hakkın kaldı." "Acele et!"
Aí o génio diz : "Restam-lhe ainda dois desejos... depressa!"
"Zavallı kocam o kadar yorgun ki uyuya kaldı."
Podia pensar apenas : "o meu pobre marido está tão exausto... que adormeceu logo"?
"O kadar yorgun ki uyuya kaldı."
Ele está tão exausto que adormeceu?
Korkarım ki, iz süremeyecek kadar uzakta kaldı.
Lembras-te que estávamos fora da rota?
O kadar Wall Street kafalısın ki, midemi kaldırıyorsun.
Você é tão ambicioso que me dá náusea.
Midemin kaldırabileceği bir şeyler yaz ki, ben de basayım. Yoksa, ne yazarsan yaz hiç umrumda olmaz.
Escreva uma coisa que não revire o meu estômago e eu publico, senão pode ficar com os dedos em carne viva que não me importo.
Bu demek oluyor ki, intikamının alınmasına, sadece ikisi kaldı ve sonra lanet kalkacak, bataklık benim olacak.
Então, isso significa que há apenas mais dois antes de satisfazer a sua vingança... e a maldição será levantada, e o pântano é meu.
- Eminim ki en kötüsü geride kaldı.
- Tenho a certeza que o pior está por trás disto.
Buradayken sende kaldığını biliyorum. Bu yüzden düşündüm ki belki hala konuşuyorsunuzdur.
Sei que ele ficou contigo, então calculei que vocês mantivessem o contacto.
Orada saatlerin yıllara dönebileceği kavramını anlamadım ve o kadar derinlerde tutsak kaldık ki kendi bilinçaltımızın kıyısına vardığımızda neyin gerçek olduğunu unutmuştuk.
Eu só não entendia que as horas podiam tornar-se anos lá. E que podíamos ficar presos de forma tão profunda que... acabaríamos por ir parar nas margens do nosso próprio subconsciente. Perdemos a noção do que era real.
Bazılarınız buradan kurtulacak ama hepiniz daha önce okulun koridorlarında yaşananlara nasıl ki umarsızca seyirci kaldıysanız bugün burada yaşanacaklara da tanıklık edeceksiniz.
Alguns serão poupados, mas todos serão testemunhas do horror, assim como faziam nos corredores, quando ficavam em silêncio enquanto nós sofríamos.
Burada kaldığınız süre zarfında herhangi bir probleminiz ya da sorunuz olursa bunları birim sorumlunuza bildireceksiniz ki o da, Memur Goodyear'dır.
Se tiverem algum problema ou questões durante a vossa estadia aqui, vão reportá-las ao vosso supervisor de unidade, que neste caso é o, agente Goodyear.
kırmızı bayrak kaldırılmamış zaten, demek ki yarış devam edecek.
Ainda não a vimos, portanto, parece que a corrida vai continuar.
ne yazık ki, daha ilk dönüşte birbirimize çarptık liderliğe oturmak için, ve ikimizde yarış dışı kaldık.
Infelizmente, tocámo-nos na primeira curva, quando estávamos a disputar a liderança e saímos os dois da pista.