Sadece bu da değil translate Portuguese
579 parallel translation
Sadece bu da değil, Çiftlik sahipleri Vadinin yarısı kadarına yerleştiler.
E não só, há colonos que ocupam a metade do vale.
Sadece bu da değil, şu şahıs, Gloria West...
Essa pessoa, a Gloria West, uma jovem, é esse o nome dela...
Sadece bu da değil, hepimiz tutuklanacağız.
Se o fizermos, não haverá futuro para nós.
Sadece bu da değil.
Não é só isso.
Sadece bu da değil, Pentagon Bay Perry ya da Binbaşı Briggs'i tanımıyor.
E ainda há mais... O Pentágono jura desconhecer o Sr. Perry e o Major Briggs.
Sadece bu da değil. En sonunda gerçek aşkımla biraraya geliyordum... Rhonda!
Não foi apenas isso eu ia encontrar-me com o meu verdadeiro amor
Sadece bu da değil. Çok sıcak bir tavayı çıplak elle tuttuğunu da gördüm!
E vi-a pegar com as mãos nuas num taxo a escaldar!
Bana yardım etmek zorundasın. Sadece benim için değil ama bu da Avrupa'nın en büyük hikayesi.
- Tem que me ajudar... não pela minha saúde, mas esta é a maior história da Europa.
Eğer onları örgütler yerine Gestapo'ya iletirse bu sadece yüzlerce insanın ölümü değil Doğu Avrupa'daki örgütlenmemizin de yıkımı anlamına gelir.
Se as entregar à Gestapo e não à Resistência significará não só a morte de milhares de pessoas, mas a destruição da nossa organização na Europa Oriental.
Bu arada, sadece zat-şerifleri düşes hanımefendi değil... bayan Holland da beklemekte.
Incluindo não só a Duquesa, mas também a Sra. Holland.
"Bu gezegenler, sadece Dünya'ya en yakın olanlar değil, aynı zamanda bu güne kadarki araştırmaların gösterdiğine göre, hayatın devamını sağlayabilecek yegane iki gezegen."
Não só são os planetas mais próximos da Terra, como todas as pesquisas até hoje, indicam que são os únicos 2 planetas capazes de manter formas de vida como a conhecemos.
- Evet, sadece bu sabah da değil.
- Sim, e não foi apenas hoje.
Bu sadece etkileyici ve takdire şayan bir durum değil, üstelik çok da tatmin edici.
Não é só impressionante e admirável, é muito gratificante.
Parantez içinde belirtelim, Alacakaranlık Kuşağı'nda çeşitli hikayeler olacak ve bu çeşitlilik sadece hikaye türünde değil zamanda, mekanda ve insanların doğasında da geçerli.
Já devem ter notado até aqui, que "Além da imaginação" Terá uma grande variedade de estórias E é um tipo de variedade que cobre não apenas tipos de estórias
Sadece bu baraj da değil.
E isso não é só esta barragem.
Portreyi görenler aslına olan benzerliğinden adeta bir mucizeden bahseder gibi bahsediyor ve bu benzerliğin sadece sanatçının kudretinin değil, resmini yaptığı güzele karşı beslediği aşkın da bir kanıtı olduğunu konuşuyorlardı.
"E, verdade seja dita, " aqueles que contemplaram o retrato " falaram desta semelhança como de uma poderosa maravilha
Sadece kemikli değil, bu tarz şeylere alışık da değil.
Não só ossudos, mas não habituados a este tipo de coisa.
"Bu sadece görünüşünüz değil aynı zamanda mutluluğunuz da. Gözlerinize iyi bakmak sizin elinizde."
"É para não só para ficar bonita, mas também para se sentir feliz, que deve cuidar dos seus olhos."
Sadece bu evden değil laboratuvardan da.
Não apenas desta casa, mas também do laboratório.
Sadece bir Rahip, diğer bir Rahibe bu sırrı aktarabilir, size tüm söyleyebileceğim şu kadar ki... içinde ökseotu ve istakoz var, istakoz gerekli değil... ama iyi lezzet veriyor.
Tudo o que te posso dizer é que leva visco e lagosta. A lagosta não é precisa, mas dá gosto.
Değerli dostlarım... Bu mütevazi açılış törenini fırsat bilerek, Bay Crépin-Jaujard'ın kızı Evelyne'le oğlum Didier'nin nişanlanacaklarını açıklamaktan sadece onur değil, aynı zamanda büyük mutluluk duyuyorum.
Caros amigos, é para mim uma honra, mas também uma grande alegria, poder anunciar durante esta inauguração o noivado da Evelyne, filha do Sr. Crépin-Jaujard,
Sadece bu değil, arabanızın da bomboş olduğunu biliyoruz.
E não apenas isso. Sabemos que tinha o carro completamente vazio.
Sonunda... Benim dediğime geldi. Sadece bir kaç kişi değil, halk da bu güzellikleri görebilmeli.
Finalmente concordou comigo, que toda a gente devia ter acesso àquelas coisas lindas, em vez de serem só os coleccionadores.
Sadece bu kadar da değil, sanırım ters yürüyen eşek kadar aptalsın.
Além disso, acho que é tão estúpido como um burro.
İhtiyacım sadece bu rolü elde etmek değil, karakter yoksul biri değil. Bu nedenle, olmasa da olabilir!
Não só preciso de ver para desempenhar, como a personagem não é indigente.
Pek iyi. Büyük bir şeref ya da değil... ama belirtmeliyim ki, finalistlerden sadece birisiniz. - Yanılmıyorsam, bu şey olmalı...
Nada melhor do que "gloire énorme" ou o que valha... mas devo apontar que você é apenas um dos finalistas e, se não me engano, este deve ser o Sr. Larrabee.
Dolayısıyla, bu münazara sadece muhalefet için değil, iktidardaki muhafazakarlar için de çok çetin geçti.
Foi um debate feroz, não só da parte da oposição trabalhista, mas também dos conservadores.
Çünkü bu seçim sadece onu değil eşini de kapsıyor, ki o, tanrının inayetiyle...
Porque esta escolha não é somente dele. Mas também da companheira que, com a benção do Senhor...
Mahkemenin ikinci amacı yani bizim beklentimiz uluslararası hukukun gelecekteki kurallarını koyarak sadece savaşa sebep olmayı hukuksuz ilân etmek değil ancak ilk defa olarak, devlet adamlarını yani ülkelerini savaşa sokan kişileri bireysel olarak bu durumdan sorumlu tutmaktı.
O segundo motivo do julgamento era a esperança de se estabelecer as leis do direito internacional, não só por se tornar ilegal o desencadeamento da guerra, mas, pela primeira vez, responsabilizar pessoalmente o líder nacional que os havia conduzido à guerra.
Bu sadece duyuların egzersizi değil. Aksine, bu ruhun bir hareketi.
Não é só um exercício dos sentidos, é um impulso da alma.
Bu inanılmaz adam sadece World Enterprises'ın sahibi değil,... bazı olağanüstü icatların da mucidi.
Este incrível homem não só é o dono da World Entreprises Corporation como também é o inventor dos seus mais excepcionais produtos.
Bu plan sadece gereksiz değil, hiçbir başarı şansı da yok.
Esse plano não só é supérfluo, como está votado ao fracasso.
Bu kabın içinde yaşam müziğinin kendisi değil, sadece müziğin notaları var.
Mas no nosso recipiente só temos as notas da música vital, e não ainda a própria música.
Bu macerayı yeniden yaşarken hissettiğim en büyük heyecan... sadece tüm güneş sisteminin turunu, basit bir uzay keşif aracı ile tamamlamış olmamız değil hatta galaksilerin krallığında keşfettiğimiz hayret verici yapılar da değil... ama özellikle...
A maior emoção para mim ao reviver esta aventura, não foi apenas o termos completado, com naves espaciais, o reconhecimento preliminar, de todo o sistema solar. E também não termos descoberto, surpreendentes estruturas no reino das galáxias, mas especialmente o fato de que, alguns dos ousados sonhos de Cosmos sobre este mundo, se estão aproximando da realidade.
Sanırım bu olayın da bununla bir ilişkisi var ve bu tür operasyonlar burada oluyor. Kim yönetiyor, kim yapıyor umrumda değil sadece bunu, oğlumu bulmak için kullanmanızı istiyorum.
Suponho que este caso tem a ver com isto pois estas operações existem aqui e não me interessa quem cuida disso, só quero que os utilizem para encontrar o meu filho.
Hükümet, yanıma koca bir yığın ekipman vermişti. Bu yüzden, sadece kendimi değil, bütün bu ekipmanı da vahşi doğada 300 mil taşımak zorundaydım.
O enorme volume de mantimentos que o departamento enviara tinha-me atrasado, e eu tinha de levar-me não só a mim mas toda essa tralha durante mais 300 milhas pelo descampado inóspito.
Koruma maksatlı değil, sadece öylesine karar verdin? Ve bu adamlar da, "adam kaçırma" dan ceza almadan sıyıracaklar.
Você vai deixar livres esses dois malas que lhe raptaram?
Sadece bu kadar da değil... Birinin senin bir parçan haline gelmesidir.
Mas não é apenas isso, é... quando alguém faz parte de nós.
Artık bu mikro çiplerin sadece üretimini değil, dağıtımını da kontrol edecek uluslararası bir kartel oluşturmak için eşsiz bir konumdayız.
Estamos agora numa posição única para formar um cartel internacional para controlar não só a produção como a distribuição desses "microchips".
Bu sadece seks ve giriş değil. Et perdesinin ötesine giriş.
Não falo de sexo e penetração, falo da penetração além do véu da carne!
Ama sakın hepsinin bu kadar olduğunu düşünmeyin, çünkü boğayı hak ettiği gibi öldürmek için sadece kılıcı değil aynı zamanda kalbimizi de kullanmalıyız.
Mas isso não basta, pois para matar um touro, além da espada... há que matá-lo também, com o coração.
"Mutlu olmak için mükemmel bir yol bulmuş." Bu ormancının sayesinde sadece orman değil Elzeard Bouffier'in mutluluğu da koruma altındaydı.
E graças a esse capitão, não somente a floresta, mas também a felicidade desse homem ficaram protegidas.
Lynn, bu sadece Shelly'den gelen tavsiyeler değil.
Lynn, isto não vem da Sherley.
İkimizde Peg'i istiyorduk, bu aşk sadece kör değil, aptalcaydı da.
Peg, já passaram duas horas e meia. É seguro dizer que os miúdos nos deixaram aqui para morrer. - Não acredito que eles nos fizessem isso.
Al'ın annesi sadece içine attı. İzin vermemişlerdi, değil mi? Bu kadar çorap nasıl geldi Al?
Vá lá, Kell, limpei-te o quarto todo, pus os teus álbuns todos por ordem alfabética e até pendurei o letreiro "Mais de Um Milhão Servidos" por cima da tua cama.
Bu sadece bizi değil, onu da korumak için.
- Não podes fazer isso. - O quê?
Sadece satmak yeterli değil mi? Bu şekilde muhasebe kayıtları da hallolur.
Não seria melhor para vocês vendê-lo?
Tarih bu sosyal geçiş döneminin en büyük trajedisini kaydetmeye devam ediyor sadece kötü insanların şiddet eylemleri ya da aşağılayıcı sözleri değil aynı zamanda iyi insanların şok edici sessizliği ve kayıtsızlığıdır.
A história terá de registar que a maior tragédia deste período de transição social não foram as palavras traiçoeiras e os actos violentos das pessoas más mas o silêncio apavorado e a indiferença das pessoas de bem.
Bu yemek hakkında yine Vulkanlı damarın tutar da yorum yaparsan sadece bana değil, McCoy sülalesine hakaret etmiş olursun.
Se torcer o nariz a isto, insulta-me e a gerações de McCoys.
Bu sadece yanık deride. Önemli değil. Eğer kapatırsam bir maskenin arkasına saklanırsam sen, içindeki kişi olarak beni sevebilirdin.
É só uma queimadura da pele, e se a cobrir e me esconder atrás duma máscara poderias amar quem sou sem ter piedade.
O kadar da karmaşık değil. Bu sadece seks.
Não é muito complicado, é só sexo.
sadece bu mu 17
sadece bu 76
sadece bu gecelik 25
sadece bu gece 23
sadece bu seferlik 35
sadece bu değil 33
bu da değil 27
da değilsin 20
da değil 106
da değiliz 32
sadece bu 76
sadece bu gecelik 25
sadece bu gece 23
sadece bu seferlik 35
sadece bu değil 33
bu da değil 27
da değilsin 20
da değil 106
da değiliz 32
sadece sen 117
sadece sen ve ben 157
sadece 2704
sadece sordum 78
sadece benim 48
sadece merak ettim 133
sadece sen varsın 16
sadece bir adam 18
sadece merak ediyorum 23
sadece senin 16
sadece sen ve ben 157
sadece 2704
sadece sordum 78
sadece benim 48
sadece merak ettim 133
sadece sen varsın 16
sadece bir adam 18
sadece merak ediyorum 23
sadece senin 16
sadece beni 16
sadece seni 36
sadece ben 126
sadece bir gece 27
sadece biraz 87
sadece ikimiz 113
sadece bekle 58
sadece bir kere 62
sadece bir 91
sadece soruyorum 46
sadece seni 36
sadece ben 126
sadece bir gece 27
sadece biraz 87
sadece ikimiz 113
sadece bekle 58
sadece bir kere 62
sadece bir 91
sadece soruyorum 46