Savaşın translate Portuguese
12,770 parallel translation
Savaşın olmadığı bir yer.
Onde não havia violência.
Biz rahibeler için savaşın bitmesi korkunun bitmesi demek değil.
Para nós, religiosas, o fim da guerra não significou o fim do medo.
O şeytanlardan bazılarını öğrendim ama adına bu savaşın yapılacak olduğu şeytanın onu hala tanımıyorum.
Conheci alguns dos demónios... Mas o nome do demónio em que esta guerra está prestes a ser travada... Ainda me é desconhecido.
Biz yabancı bir ülkede savaşın ortasında kalmışız ve sen...
Estamos encurralados numa zona de guerra em território estrangeiro e você...
- Savaşın ortasında çöpleri kim umursar ki? - Ben umursarım.
Quem se importa com o lixo em plena guerra?
Rusya'da savaşın ne olduğunu bilen yegâne kişidir, yüce imparatorumuz dâhil.
Ele é o único homem na Rússia que sabe do que se trata a guerra e isso inclui o nosso glorioso Imperador!
Savaşın içindeydin, gerilimin tam ortasında.
Estavas mesmo lá no meio, na crista da onda.
Savaşın en sevdiğim kısmı her zaman sonudur.
A minha parte favorita da batalha é sempre o seu fim.
Savaşın kendilerine mal olacağından çok daha azına, 30.000 pound gibi makul bir miktar karşılığında bu isyanı daha başlamadan sona erdirebilirler.
- Por 30 mil libras, os Britânicos poderiam pôr fim a esta revolta ainda antes de começar, muito menos do que lhes custaria travar uma guerra.
Sen savaşını verdin.
Já travaste a tua guerra.
- Savaşın susuzluğunu gidermek için.
- Para matar a sede da batalha.
- "Savaşın susuzluğu" diyorsun yani!
- "A sede da batalha", dizes tu?
İnsanların savaş çığırtkanı olduğu dünyayı yok etme niyetinde oldukları öğretildi bize.
Ensinaram-nos que os humanos eram belicistas. Queriam destruir o mundo.
Senin baban Shea Ohmsford'la birlikte savaşırken Kael Pindanon, Arborlon duvarlarının arkasına saklanmış korkudan titriyordu.
A Kael Pindanon escondeu-se detrás das paredes de Arborlon, tremendo de medo, enquanto o seu pai lutava ao lado de Shea Ohmsford.
Bu savaşı kazanabileceğimizi biliyorum çünkü kral Eventine'ın yanında da durmuştum ve kaderin işine bakın ki şimdi de, oğlu Kral Ander'ın yanında duruyorum.
Sei que podemos vencer esta guerra, porque lutei lado a lado com o vosso Rei Eventine e como decidiu o destino, agora luto ao lado do seu filho. Rei Ander.
Başlayınca durdurmaktansa savaş esnasında akın etmek çok daha kolaydır.
É muito mais fácil precipitar o início de uma luta, do que a impedir quando começa.
Anladığım kadarıyla artık bir savaş kahramanıymışsınız.
Soube que é um herói de guerra.
Rahibe Hannah'nın savaş zamanı Polonya'dan buraya geldiğini sanıyorum. Ona...
Creio que a Irmã Hannah veio da Polónia durante a guerra, eu posso...
Bu onu fena hâlde üzdü. Dünya Savaşı sırasında Polonya'da büyüyen Marcus adında bir adamın günlüğü. Bu 2.
Isso deixou-a bastante perturbada.
Barışı sağlamanın tek yolu da savaş ihtimalini sıfıra indirmek.
E a única maneira de garantir a paz é fazendo com que a perspetiva de guerra pareça inútil.
Kimsenin siklemediği ufacık bir yerde küçük bir savaş çıkacak ve mağlup olacak tarafın birazcık yardıma ihtiyacı var.
Vai haver uma pequena guerra num pequeno lugar a que ninguém liga uma merda. E o lado que vai perder irá precisar de uma pequena ajuda.
Ama bu savaşı onların yaşadığı yerlerde sürdürebilirsin. Sadece Wayne Girişimcilik'te değil.
E apenas as podes combater onde elas vivem, não só nas Wayne Enterprises.
Sen bir savaş tanrıçasısın.
É uma deusa da guerra.
Ya savaşırsın ya da kaçarsın. 18 ay önce o bodrumdan bensiz çıkmayı reddettiğin zaman sende hangisi olduğunu anlamıştım zaten. Yani kendine güvenin olsun.
fugir ou enfrentar e sei qual o teu pela forma como recusaste sair daquela cave sem mim há 18 meses atrás, por isso confia em ti.
Savaş koşullarını onun belirlemesine izin verirseniz korkunç bir sonu davet edersiniz.
Se permitirdes que ele ordene as condições de batalha, ides estar a provocar um resultado desastroso.
Bu savaş gerçekten başlamadan, bunun gerçekte nerede başladığını soruyorum.
Antes desta guerra realmente acontecer, pergunto-te onde é que realmente começou.
Kaptanın savaş planı bu kadar büyük bir kuvveti öngörmüyor.
O plano de batalha do Capitão não teve em conta uma força tão grande.
Kaptan Flint'in savaş planının... öngörmediği şey geri çekilmek.
O que o plano do Capitão Flint não tem em conta é a retirada.
Arkadaşım bu savaşı kazanmak için canını vermiş olabilir.
O meu amigo pode ter dado a vida para termos esta batalha.
Yanılıyorsan, bay Dobbs sana ihanet etme fırsatını kullanırsa bize ihanet etme fırsatını bu savaş başlamadan biter.
Se estiveres enganado, se o senhor Dobbs usar esta oportunidade para te trair... Para nos trair a nós... Esta batalha acabará antes de ter começado.
Unutmamalısınız ki sevgili Anna Pavlovna, Rusya 100 yıldır savaş kaybetmemiştir.
Deve lembrar, cara Anna Pavlovna, que a Rússia não perde uma guerra em cem anos.
Önemli konuları dinlemeyi ve konuşmayı seviyorum politika, fikirler, savaş, nasıl yaşanır ve yaşamın anlamı nedir gibi konuları. Fakat anlaşılan hep yanlış şeyler söylüyorum ve insanları kızdırıyorum.
Gosto de ouvir e falar sobre as coisas importantes, política, ideias, guerra, como viver, o significado da vida e assim por diante, mas sempre digo algo errado e deixo as pessoas incomodadas.
Dünyanın görüp görebileceği en zalim hükümdarı olacak,... dünyamızı karanlığa sürükleyecek, veba, açlık ve savaş getirecek.
Ele tornar-se-á no maior tirano que o mundo já viu, atirando-o para as Trevas, com pragas, fome, guerras...
Kardeşim hayatını savaş alanlarında harcadı ama bir subatanda öldü.
A minha irmã passou a vida em zonas de guerra assim e... Foi morrer numa sarjeta.
Ben bir savaş fotoğrafçısıyım, hatırladın mı?
Sou um repórter de guerra, recorda-se?
Sen savaş fotoğrafçısısın, değil mi?
És um repórter de guerra, não és?
Damarlarından kanlarını çekip suya atabilsen belki artık savaş olmayabilir.
Se pudesse drenar o sangue das veias e colocar água, talvez não houvesse guerra!
- Bu lafımı unutmayın, yine savaş çıkacak.
Uma nova guerra ocorrerá, lembre-se disso.
Bu lafımı unutmayın, yine savaş çıkacak.
Haverá guerra de novo. Guarde o que eu disse.
- Savaş alanını kazanmak zorundayız.
- Temos que tomar o campo.
Minik savaş atın!
O teu próprio pónei!
Küçük askerimle savaş atını gezdirirken bitap düştüm.
Cansei-me imenso a conduzir aquele pequeno soldado por aí no seu pónei.
Gerçek bir savaş kahramanı bulamadın mı?
Não arranjou um herói de guerra a sério?
Dünya Savaşı'nı siz başlatmadınız ama bitiren sizden başkası değildi.
Não começaram a II Guerra Mundial, mas sem dúvida que a terminaram.
Tek yapmamız gereken savaş sandığının boş kaldığını görmesini sağlamak. - Adam Maliye Bakanıydı!
Só temos de garantir que o baú de guerra dele permanece vazio.
Tek yapmamız gereken savaş sandığının boş kaldığını görmesini sağlamak.
Só temos de garantir que o baú de guerra dele permanece vazio.
Jakobitler savaşı kaybederse ne olacağını biliyoruz ama...
Sabemos o que acontecerá, se os Jacobitas perderem a guerra. Mas...
Kazanamayacağın savaş için evini takas etme.
Não troques a tua casa por uma guerra que não podes ganhar.
Bu sadece savaş meydanında hayatınızı riske attığınız bir savaş değil.
Isto não é uma guerra onde arriscam apenas a vossa vida em batalha.
Şuraya yazıyorum, senin gibi 100 adamım olsaydı bu savaş yarın sona ermiş olurdu.
Ouça bem, se eu tivesse 100 homens como o senhor, esta guerra terminaria amanhã.
Yarın bu saatlerde savaş meydanında kan kaybından ölebileceğimi sana hatırlatmalı mıyım kadın?
Tenho de lhe lembrar, Senhora, que, a esta hora, amanhã, posso estar estendido num campo a esvair-me até à morte?
savaşçı 50
savaş 353
savaşçi prenses 68
savaşçı prenses 29
savaşçılar 32
savaşa 30
savaş ve barış 20
savaşta 41
savaşlar 27
savaş var 18
savaş 353
savaşçi prenses 68
savaşçı prenses 29
savaşçılar 32
savaşa 30
savaş ve barış 20
savaşta 41
savaşlar 27
savaş var 18
savaş tanrısı 21
savaşacağım 16
savaş başladı 22
savaş mı 39
savaş bitti 121
savaştan sonra 47
savaştayız 44
savaşacağız 28
savaşalım 20
savaş sırasında 28
savaşacağım 16
savaş başladı 22
savaş mı 39
savaş bitti 121
savaştan sonra 47
savaştayız 44
savaşacağız 28
savaşalım 20
savaş sırasında 28