Sorun o değil translate Portuguese
3,164 parallel translation
Hayır, sorun o değil.
Esse não é o problema.
- Her neyse sorun o değil.
- De qualquer forma, não é essa a questão.
Sorun o değil.
Não é isso.
Sorun o değil.
- Não é isso.
- Hayır, sorun o değil.
- Não, não é só isso.
Ama sorun o değil. Nihayet ev hapsinden kurtuldum, ve sen benden çok riskli bir şey istiyorsun.
A situação é : acabei de sair de prisão domiciliar e está a pedir-me uma coisa muito arriscada.
Tek sorun, sarayda babamla birlikte bir prenses olarak yaşamak yerine burada, cücelerle dolu bir yerde yaşamamdır ama sonuçta orada yaşayamam, değil mi?
O problema é eu viver aqui numa casa cheia de anões, em vez de no meu palácio com o meu pai, como uma princesa. Mas não posso fazê-lo, pois não? Porque ele foi assassinado.
Sorun nerede olması değil.
Onde está? Onde está... não é o problema.
Adınıza bir çek yazsam sorun olmaz, değil mi?
Há algum problema em passar o cheque em nome das Indústrias Carmichael? - Claro. - Na verdade, vou pagar tudo de uma vez.
Sorun değil. Biz de eğleniyorduk.
Só estávamos a passar o tempo.
Fitz'le birlikte olmanız birçok sorun yarattı değil mi?
A tua relação com o Fitz causou um monte de problemas, certo?
Kötü haberse sorun kanama değil.
A má notícia é que a hemorragia não é o problema.
Sorun bu değil.
- Não é isso. - Então o que é?
Sorun kalp değil.
- Não é o coração.
Evet, sorun bu, hastanın duymadığı bir dili nasıl konuştuğuna dair mantıklı bir açıklamamız olmaması değil.
Não que não tenhamos uma explicação racional para o facto de o paciente falar uma língua que nunca ouviu.
Görünen o ki, sorun böbreklerinde değil.
Definitivamente não são os rins.
Ama Duval sorun değil demişti.
Mas o Duval disse que não havia problema.
Burada sorun sikkeler değil.
- As moedas não são o problema aqui.
Sorun değil o görevini yaptı.
Deixa-o estar. Já fez o trabalho dele.
Sorun o degil.
Ela não é o problema.
Sorun sende değil.
Tu não és o problema.
Sorun değil. Peki, o halde, bu yüzden gitmeli...
É por isso mesmo que deveríamos...
Ben, şerif departmanından avukat David Talbott. Tamam. Sorun değil.
Sou o David Talbott, advogado do departamento do xerife.
Sorun bu değil.
Este é o problema menor.
Tatlım, Josh Wagner buraya gelene dek konuşmayacağımızda hemfikirdik sanıyordum. Sorun değil.
Pensei que concordámos em não falar até o Josh Wagner chegar.
Charlie gibi olan bir çocuk asla insanlarla iyi iletişim kuramaz,... ve bu bir sorun değil, o başka şeylerde iyi olacaktır.
Você está piorando. Quero que você seja mais paciente com ele.
İşin aslı, sorun staj yapıyor olması değil.
A verdade é que o estágio não é o problema.
Sorun şu ki, adamın gerçek adı bu değil.
O problema é : este não é o nome verdadeiro.
Hintçe bizim ulusal dilimiz... hepimiz bunu konuşmalıyız... ama... Hintçem çok iyi değil... sorun olur mu?
Hindi é a nossa lingua nacional... devemos todos de falar hindi... mas... o meu Hindi não é muito bom...
Sorun değil... ne yapalım!
Está tudo bem... o que fazer!
48. sokaktaki binaya ne olacak? Pekâlâ, sorun değil.
O que se passa no prédio da Rua 48ª?
Evet ama sorun değil. Rusty ona yumruk attı.
Sim, mas tudo bem, porque o Rusty socou-o.
Sorun değil.
O Neal tem de perder.
Para sorun değil.
O dinheiro não é problema.
Bu arada sorun derken son söylediğim şeyden bahsetmiyordum sadece o değil.
Não... Não qualquer coisa... Não estava a referir-me a...
Hasar sorun değil.
O estrago está feito.
Benim işim de bu kasabanın boka batmasını engellemek o yüzden esas sorun prens olup olmadığım değil.
Bem, o que me diz respeito é garantir que esta cidade não descambe, portanto eu ser ou não ser o teu príncipe não é o que importa.
- Sorun pil değil. Sorun kabloları.
A bateria não é o problema.
Sorun değil. O sağlam gay çıktı.
- Não faz mal, ele é muito, muito gay.
Sorun bende değil, onda.
O problema não sou eu.
Sorun sözümden dönmüş olmam değil.
O problema não é eu ter quebrado a minha promessa.
Sorun bu değil.
O problema não é esse.
O konuyu hiç merak etmeyin. Sorun sadece sınav değil.
- Não tem de se preocupar.
Sorun değil. Castro'yu öldürdüğünü itiraf et.
Não há problema, confesse que matou o Castro.
Bilgiyi bulmak sorun değil.
Conhecimento não é o problema.
Brant beni arayacak ve bu sorun değil.
O Brant está à minha procura, e isso não é um problema.
Bu sorun değil.
Esse não é o truque.
Bu o kadar büyük bir sorun değil.
Não é nada de mais.
Bu Bay O'Banion istediği bir şey değil. Onun için sorun olmaz.
O'Banion o quer, por isso, tudo bem.
Sorun değil. O kadar kabalalık yok.
Tudo bem, não há grande afluência.
Para hiç sorun değil.
O dinheiro não é problema para nós, está bem?
sorun olmaz 185
sorun olur mu 68
sorun olmaz mı 17
sorun olmazsa 18
sorun olmaz değil mi 17
sorun olmayacak 24
o değil 411
o değildi 47
o değil mi 26
değil mi 44479
sorun olur mu 68
sorun olmaz mı 17
sorun olmazsa 18
sorun olmaz değil mi 17
sorun olmayacak 24
o değil 411
o değildi 47
o değil mi 26
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32