Yolu biliyorsun translate Portuguese
145 parallel translation
Haritan var, yolu biliyorsun.
Tens um mapa, sabes o caminho.
Yolu biliyorsun.
Já sabe onde é a saída.
Yolu biliyorsun, değil mi?
Sabe o caminho, não sabe?
- Yolu biliyorsun.
- Sabe o caminho.
Kalbimden geçen yolu biliyorsun.
É como se soubesse que e esse o caminho para o meu coração.
Yolu biliyorsun.
Conheces o caminho.
Çünkü sadece iki ifade yolu biliyorsun... sessizlik ve öfke. Midemde kocaman bir yara var ve senin yüzünden kanamaya başladı.
E os teus disparates despertaram-na.
Tink, yolu biliyorsun.
Sininho, sabes o caminho.
Yolu biliyorsun.
Tu sabes o caminho.
- Bulgar kronografını. bildiğim gibi. - Ama yolu biliyorsun, değil mi?
- Mas sabe o caminho?
Yolu biliyorsun.
Sabes o caminho.
Yolu biliyorsun.
Já sabes o que fazer.
Yolu biliyorsun.
Já sabes o caminho.
Bu yolu biliyorsun.
Conheces aquele caminho.
Yolu biliyorsun Vazgeçtim
Eu abandonei
Yolu biliyorsun
Sabes o caminho
Git haydi. Yolu biliyorsun.
Eu sei o caminho.
Bir kızın kalbinden geçen yolu biliyorsun.
Sabes agradar a uma rapariga.
Tamamdır, yolu biliyorsun.
Sabe o caminho.
Yolu biliyorsun.
Tu sabes como.
Yolu biliyorsun.
Sabes o caminho. - Sim, sim.
Bu en iyisi, biliyorsun. Başka yolu yok, çok riskli olur.
O risco é grande demais para levarmos de outra forma.
Biliyorsun, başka bir yolu olsaydı burada olmazdım.
Sabe que eu não estaria aqui, se houvesse outra hipótese.
Bizden ayrılmanın tek yolu bu... bunu biliyorsun.
É a única maneira de nos deixar... E você sabe disso.
Biliyorsun, aynı arka yolu kullan.
Vá pela mesma estrada da outra vez.
Bi yolu yok. O orospu çocuğunun nerede olduğunu biliyorsun ve bize söyleyeceksin!
Querida, sabes muito bem onde o filho da puta está e vais dizer-nos!
- Yolu sen biliyorsun, değil mi?
- Sabes o caminho não é?
Sen de iyi biliyorsun ki, bu kitap yazmanın doğal yolu değil.
Entenderá que esta não é a maneira ordinária em que se escrevem os livros.
Oh, biliyorsun ki yapmanın tek yolu yapmaktır.
Sabes, a única maneira de o fazer... é fazendo.
Biliyorsun, Bill, belki başkası için bir şeyler yapsaydık bizim için geri dönüş yolu olabilirdi.
Sabes, Bill, talvez se nós fizéssemos alguma coisa boa por alguém... seria uma forma de voltar para nós.
Biliyorsun, başka yolu yok.
É um dado adquirido.
- Yolu nereden biliyorsun?
- Como sabes onde fica a estrada?
Her yolu denedim biliyorsun. Ama hala dikkatlerini çekemiyorum.
Tentei tudo, mas mesmo assim não me deram atenção.
Oh, hayatım, bu adamın kalbine giden yolu iyi biliyorsun.
Coisinha fofa, sabes mesmo como conquistar o coração deste homem. Não.
Biliyorsun ki, sadık kalarak eğlenmenin de birçok yolu vardır.
Sabes, há muitas maneiras de continuar fiel, e ainda assim divertires-te.
Yolu sen biliyorsun.
És tu que tens a morada.
Doğru yolu bulma konusunda Oz'daki diğer bütün mahkûmlardan daha donanımlısın ve bunu biliyorsun.
Entretanto está mais equipado que qualquer outro prisioneiro em Oz para te endireitar e você sabe.
Bu gemiden çıkmanın sadece iki yolu olduğunu biliyorsun, değil mi?
Sabem que só há dois modos de sair desta nave, certo?
Buna mecbur olduğumuzu biliyorsun, değil mi? Bay Gray'i durdurmanın tek yolu onu öldürmek, tabii yakalarsak.
Só matando-o poderemos deter o Sr. Gray, se é que o apanhamos.
Acıyı durdumanın sadece bir tek yolu olduğunu biliyorsun.
Sabes, só há uma maneira de fazer parar a dor.
Sıyırıp geçmekten bahsetmiyorum, demek istediğim... kötü durumda olduğunu... ve kurtulmanın bir yolu olmadığını biliyorsun... ve düşünecek zamanın var.
Não estou a falar de escapar por pouco. Refiro-me a saber que estamos numa situação complicada e que ficamos por ali, que não há saída. E temos tempo para pensar nisso.
Biliyorsun ki, yolu biliyorum.
Sei como é que isto funciona.
Üzerimize çekmenin en iyi yolu bu, sen de biliyorsun.
É a maneira mais rápida de o localizar, e tu sabes disso.
Biliyorsun, işleri düzeltmenin şu anda tek bir yolu var.
Só há uma forma de consertar isto.
Bir baz istasyonu kurulmadıysa biliyorsun ki kimseyi aramanın bir yolu yok.
Lester, a menos que tenham construído uma estação de recepção aqui perto, e não o fizeram.
Buna son vermenin başka bir yolu var, sen de biliyorsun.
Há outra maneira de parar com isto, e tu sabe-lo.
Tüm bu yolu kız kardeşi mi aramak için geldiğimi biliyorsun.
Não deves estar a menos de 200 metros de minha irmã.
Artık gerçeği biliyorsun, Nami'yi öldürmek kabuslarına son vermenin tek yolu.
Agora que sabes a verdade, mata Nami... É a única maneira de acabar o teu pesadelo.
- Biliyorsun, demek istediğim Bağdat'a kadar o kadar yolu gittin.
- Você sabe, quero dizer, ter ido até Bagdade.
Biliyorsun, Derek'in babasının beni dinlemesini sağlamak için her yolu denedim, ama başaramadım.
Sabe, eu tentei tudo que pude imaginar Para que... ooh... O pai do Derek ouvisse, mas não consegui.
Başka yolu yok ve bunu biliyorsun.
De uma maneira ou de outra, você sabe.
biliyorsun 4418
biliyorsunuz ki 33
biliyorsunuz 744
biliyorsun değil mi 147
biliyorsun ki 112
biliyorsundur 23
biliyorsun ya 20
biliyorsun bunu 34
biliyorsun işte 57
yolu yok 35
biliyorsunuz ki 33
biliyorsunuz 744
biliyorsun değil mi 147
biliyorsun ki 112
biliyorsundur 23
biliyorsun ya 20
biliyorsun bunu 34
biliyorsun işte 57
yolu yok 35