Çıkıyor translate Portuguese
12,677 parallel translation
Lazerinden duman çıkıyor.
O seu laser est � a deitar fumo.
Konvoy göreve çıkıyor.
O comboio est � a caminho.
Küçük kız çıkıyor.
Tenho a menina a sair.
Hıristiyan grupların arkasına saklanıyorlar. Birçok çocuğun ailesi olduğu ortaya çıkıyor.
Essas pessoas operam através de grupos cristãos, e, no fim, descobre-se que algumas crianças têm pais.
Yalınlık dediğiniz şey, eksiklik olarak karşımıza çıkıyor. "
O que vocês chamam de eufemismo se traduz como uma ausência de vitalidade. "
Bu tünellerden biri Trol Ağacı'na çıkıyor diğerleri ise kesin ölüme, ölüme, ölüme, ölüme...
Um dos túneis leva-os à Árvore Troll... E os outros a uma... morte certa, certa, certa, certa, certa, certa...
Hayatını kitap sayfaları arasında geçiriyorsun. Bizim gibi. Ve o kitaplardan sana derinlemesine hitap eden karakterler çıkıyor.
Se passares a vida toda nas páginas de livros, como fazemos, os personagens que emergem e falam contigo profundamente, até os ossos.
Kara gökyüzünde katılığıyla ortaya çıkıyor.
Destacando-se no céu negro através da sua dureza.
Eski kocam bir striptizciyle çıkıyor Drew beni internetten gizlice takip ediyor muhasebedeki Fred de AMBER alarmının vücut bulmuş hali.
O meu ex-marido namora com uma stripper. O Drew persegue-me na Internet. E o Fred da Contabilidade parece uma criança raptada, porra!
Bana kokain satan buydu! Neden o çıkıyor?
- Porque raio o vão soltar?
Çıkıyor.
Falta pouco.
Ve odadan yürüyüp çıkıyor.
E saiu da sala.
- Evet, tabiî ki, elbette, ama 6 ay önce herkes onun mezarlıkta yandığını gördüyse Renney'nin karısı nasıl oluyorda bizim bahçemizden çıkıyor?
Sim, é claro que sim, mas... Como é que o corpo encontrado pode ser o da esposa do Renney quando toda a gente a viu ser enterrada no cemitério seis meses antes?
Karşınızda Edina Monsoon, kitap tanıtımı için yola çıkıyor.
Aqui estou eu, Edina Monsoon, a caminho do lançamento do meu livro.
İşler çığırından çıkıyor.
Isto está a descontrolar-se.
Loretta, bugün trenle uzun bir yolculuğa çıkıyor.
A Loretta vai iniciar hoje uma longa viagem de comboio.
Yağmacılar ortaya çıkıyor.
Os saqueadores estão a aparecer.
Kuzey yolu bir ovaya çıkıyor.
A estrada para norte atravessa uma planície.
Ama ikimiz olunca biraz sorun çıkıyor.
Se estivesse com ele, ficaria um pouco preocupado,
Bir sonraki gün acısı fena çıkıyor... yani, tuvalette.
Há certas consequências no dia seguinte... sabes, tipo retrete.
Sheila Rondowski ile çıkıyor, sanırım adı buydu... ama bu büyük bir sorun çünkü kadın onun amiri.
E ele anda com a Sheila Rondowski, acho que é o nome dela, em segredo, o que não é permitido porque é a superior dele.
Araba perte çıkıyor.
O carro ficou desfeito.
Babamın telefonu telesekretere çıkıyor.
Continua a cair na caixa de correio.
Lastik tekerden çıkıyor. Kontrolü zorlaşacak.
Quando o piso arrancar os pneus vai ser mais difícil.
Yok ya, bazen bana da çıkıyor.
Não, às vezes ganho.
Bu evde eşyalar tuhaf yerlerden çıkıyor.
As coisas aparecem em sítios estranhos, nesta casa.
- Tansiyonu iniyor, çıkıyor.
- A tensão anda para cima e para baixo.
Günde 1.2 milyon doların üzerine çıkıyor bizi.
Está-nos a custar mais de $ 1,2 milhões por dia
Havluna sorunsuz bir şekilde çıkıyor.
Está a sair lindamente com a tua toalha.
Değirmenci kendini şeytana pazarlıyor. Bir gün, sakinlerden biri bir diş buluyor, un çuvalındakilerin insan kemikleri olduğu ortaya çıkıyor.
O moleiro vendeu-se ao diabo... um dia, um morador descobriu um dente e outras partes humanas, ossos, no seu saco de farinha.
Beni ezmeye çalışmayan biri nadir çıkıyor.
É raro encontrar alguém que não seja tão condescendente.
Bu yol nereye çıkıyor?
Para onde é que vai aquela estrada?
Darwin'in evrimini düşününce bu Dünya'da özel olmadığımız diğer yaşam formlarından biri olduğumuz ortaya çıkıyor.
Passamos à teoria da evolução de Darwin e vemos que não somos especiais na Terra. Somos apenas uma entre outras formas de vida.
Çünkü insanlar her saat girip çıkıyor da.
Porque há pessoas a entrar e sair fora de horas.
Kasetteki ses 11 yaşındaki bir kızdan çıkıyor.
A voz desta gravação vem de uma rapariga de onze anos.
Ve gülüşün güneş bile kıskanıyor ve bulutların arkasından çıkmayı reddediyor biliyor ki gülüşünün yarısı kadar ile parlak olamaz.
E o seu sorriso... o próprio Sol sente ciúmes e recusa-se a sair de trás das nuvens... Por saber que não pode brilhar tanto como ele.
Herhangi bir kısmının gidecek olması içimi parçalıyor. Ama sanırım iki durumda da zararlı çıkan ben oluyorum.
O meu coração sangra por tirar qualquer parte, mas acho que não tenho outra opção.
Düzenli olarak çığlık ve kahkaha provası yapıyor.
Às vezes ela ensaia o grito e a risada dela.
Kız arkadaşım içinden çıkmıyor.
A minha namorada está sempre nisso.
Kendisi birinci sınıf salonunda gıcıklık yapıyor da.
E ela está a ser uma merdinhas na sala de espera da primeira classe.
İç Güvenlik ülkeye girişi çıkış yapan hassas materyaller için depo olarak kullanıyor.
É uma estação de pesagem para materiais sensíveis, que entram e saem do país.
Bundan 10 sene sonra şişman, kel, borca batmış halde, aynı boktan kasabada, aynı sıkıcı insanlarla, aynı sıkıcı şeyleri yapıyor olacaksınız.
Daqui a dez anos, estarão gordos, a ficar carecas, cheios de dívidas, a fazer as mesmas merdas chatas, com as mesmas pessoas chatas e na mesma cidade chata de merda.
Leonard alışılmışın dışına çıkıp, yere düz basarak gard alıyor.
O habitualmente esquivo Leonard está trapalhão.
Böyle başa çıkılıyor işte.
É mesmo assim.
O halde neden o açık havaya çıkmıyor?
Então, não pode ela ir lá para fora, para o ar livre?
Artık kırsalda yaşıyoruz, bebeğim tüm çılgın yaratıklar burada yaşıyor.
Moramos no campo agora. Tem de tudo que é criatura maluca.
Bok kalmayana kadar kıçımı sileceğini söylediğini hatırlıyor musun?
Lembras-te de quando me disseste que me limpavas o rabo até não haver mais merda?
Ama iş paraya gelince çığlık atıyor.
Mas o dinheiro fala bem alto.
Yukarı nasıl çıkılıyor?
Por onde é que se sobe?
Genişlemesi zamanla gittikçe artıyor ve bu durumda, uzay zamanın büyük çapta parçalandığı yerde evren yıkıcı bir artış yaşayacak. Ve sonra çok kısa bir süre içinde, belki dakikalar ya da saatler maddenin kendisi parçalanacak.
Então, a sua expansão é ainda mais rápida com o tempo e, nesse cenário, o universo termina num crescendo catastrófico onde o espaço-tempo na maior escala é destruído, e depois, dentro de um curto espaço de tempo, talvez minutos ou horas,
Çoğu insan nakit ödeme yapıyor bu yüzden kasa tamamen dolu olacak ve benim çok iyi bir çıkış planım var.
A maioria das pessoas paga em dinheiro, por isso a caixa registadora deve estar completamente cheia, e já tenho um bom plano de saída.