All things being equal traducir turco
38 traducción paralela
But all things being equal, I'd rather be in Philadelphia.
Ama Philadelphia'da olmayı tercih ederdim.
All things being equal, Mr. Scott, I would agree.
Normalde dediklerini kabul ederdim, Bay Scott.
No. All things being equal, the black child is better off with black parents.
Eşit koşullarda, siyah çocuk siyah aileyle daha mutludur.
All things being equal. Well, what if all things are not equal?
Ya koşullar eşit değilse?
All things being equal, the one's longer gonna get there first.
Her anlamda eşit görünüyorlar ama biri diğerinden daha uzun.
"All things being equal, where's Mommy?"
Evet. Evet! "Biz annemizi isteriz." "Her şey bir yana, annemiz nerede?"
All things being equal, I think I'd prefer half a husband.
Diğer şeyler eşit olduktan sonra sanırım yarım bir kocayı tercih ederdim.
- All things being equal?
- Her şey eşitleniyor. Hayır.
But all things being equal I, uh... would like to give any transfer some thought.
Ama her şey bir yana tayin konusunu düşünmek istiyorum.
All things being equal, I'd hire the fat guy.
Aynı durumda şişman bir adamı ben de işe alırdım. Doğru.
So, all things being equal, tiebreaker.
Demek ki her şey eşit, berabereyiz.
You know, all things being equal.
Diğer her şey aynı olsa bile.
so, all things being equal, so, all things being equal, there's just no way I can go along with it. there's just no way I can go along with it.
Yani adil olacaksak, bunu kabul etmemin imkanı yok.
All things being equal, it does sound pretty badass.
sartlarin esit olmasi çok manyak olur.
If that goes well, all things being equal,
Her şey yolunda giderse, sonuçta herkesin hakkı eşit- -
All things being equal, you'd be our guy.
Durum eşit olsaydı, bizim seçimimiz siz olurdunuz.
X ( Sam ) So all things being equal, I would've preferred nonviolence.
Artık her şey eşitlendiğine göre, zorbalık taraftarı değilim.
But, uh, all things being equal, I liked it.
Ama, şu "her şey eşitleniyor" lafını sevdim.
Ockham's razor... all things being equal,?
Ockham'ın Usturası. Şartlar eşit olduğunda,... en basit çözüm, en iyisi olma eğilimindedir.
Look, all things being equal, I'd rather be scrapbooking right now, but that's not important.
Bakın, bir aksilik çıkmasaydı, şu an gazete kupürleri toplayarak defter tutmayı tercih ederdim. Ama bunun, bunun bir önemi yok.
All things being equal, it wouldn't have been the worst thing in the world
Öyle bile olsa bu, dünyanın en kötü şeyi olmazdı.
It means... "All things being equal, The simplest solution is the best".
'Esit olanlar arasinda, en basit çözüm en iyisidir.'anlamina geliyor.
"All things being equal, the simplest solution is the best solution."
"Her şeyin birbirine eşit olduğu bir ortamda, en basit açıklama doğruya en yatkın olandır"
Clint. But all things being equal, Faraday.
Clint.Bir aksilik çıkmaz ise, Faraday.
all things being equal, most people aren't even experienced enough to manage their own checking accounts, much less investments.
Diğer her şey bir yana, pek çok insan kendi hesaplarını yönetecek yeterli tecrübeye sahip değildir, çok az yatırım yaparlar.
But, quite frankly, all things being equal,
Ama, açıkçası, her şey eşit olmak,
All things being equal, I prefer you didn't join them.
Her şeyin denk olmaya başlamasıyla onlara katılmamanızı tercih ederim.
All things being equal, it does sound pretty badass.
Şartların eşit olması çok manyak olur.
And all things being equal, Mr Picker, I'd rather just get it done.
Eğer fark etmiyorsa Bay Picker, olup bitmesini tercih ederim.
All things being equal, I do believe my weight's been pulled.
Bir aksilik çıkmazsa, ben üzerime düşeni yaptığıma inanıyorum zaten.
That said, all things being equal I'd like to see this guy given the benefit of the doubt.
Her şeyin eşit olduğu söyleniyorsa bu adamın da suçsuz kabul edildiğini görmek isterim.
All things being equal, it should have shut us down for days, so... you did good.
Her şey kafa kafayaymış, bizi günlerce pasif bırakmalıymış. İyi iş çıkardın.
You know, all things being equal, there's a good chance that she might have gone for me instead of you.
Eğer şartların eşit olduğunu kabul edersek, senin yerine beni seçme ihtimali oldukça fazlaydı.
All things being equal... I'm guessing that you'd rather know than not.
Her şey göz önüne alınırsa bunu istemediğini düşünüyorum.
All things being equal, we'll be havin'a word with your lordship.
Pekala...
All other things being equal, the simplest solution is the best.
Her şey aynı olduğunda en basit çözüm en iyisidir.
As a freegan, I believe in all living things being equal to all people.
Özgür ve vejetaryen biri olarak, tüm canlıların birbirine eşit olduğu kanısındayım.
all things are possible 16
all things considered 154
all the world's a stage 17
all this time 373
all the way up 39
all the time in the world 18
all the way home 19
all the time 1146
all the way down 60
all the way back 32
all things considered 154
all the world's a stage 17
all this time 373
all the way up 39
all the time in the world 18
all the way home 19
all the time 1146
all the way down 60
all the way back 32
all these years 280
all the single ladies 21
all the while 44
all those years ago 44
all that matters 18
all these years later 16
all the way 252
all the same 273
all this stuff 25
all that shit 30
all the single ladies 21
all the while 44
all those years ago 44
all that matters 18
all these years later 16
all the way 252
all the same 273
all this stuff 25
all that shit 30