English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ H ] / Hold on to me

Hold on to me traducir turco

621 traducción paralela
If you were a ghost, you would have to hold on to me instead of me holding on to you.
Hayalet olsaydın, ben sana değil sen bana tutunurdun.
- Hold on to me!
Elimi tut. Elimi tut.
Hold on to life with all your strength. Hold on to me!
Bütün gücünle hayata ve bana sarılmalısın.
But if you don't hold on to me, it means they're still after you.
Ama beni bırakırsan, senin peşini bırakmazlar.
Just hold on to me.
Sadece bana tutun.
Hold on to me, Zadra.
Bana tutun Zadra.
Hold on to me!
Tutun bana!
Hold on to me.
Bana tutun.
Hold on to me.
Sakin ol. iyimisin?
Hold on to me.
- Tırmanıyor musunuz? - Evet geliyorum.
But if you've been unfaithful to me, why these stupid attempts to hold on to me?
Bana karşı bu kadar ihanet doluysan gitmeme engel olma saçmalıkları neydi?
- Hold on to me for counterweight.
- Ağırlığı dengeleyebilmemiz için bana tutunmalısın.
Hold on to me, I said.
Bana tutun dedim.
Hold on to me!
Bana tutun!
Here, hold on to me.
İşte, tutun bana.
OK, hold on to me.
Tamam, bana tutunursun.
I wanted you and the girls to hold on to me, but my hands were gone.
Diğer insanların, sizlerin ellerimi tutmanızı istiyorum. Ama olmuyor. Artık ellerim yok.
Hold on to me, I'll carry you.
Tutun bana, seni taşıyalım.
Hold on to me, or they'll kill you.
Beni bırakma, seni öldürürler!
DON'T HOLD ON TO ME.
Neden buradayız?
Hold on to me.
Sarıl bana.
Hold on to me, Dorothy.
Bana tutun, Dorothy.
- Here, hold on to me and try and walk.
- İşte, bana tutun ve yürümeye çalış.
And you hold on to me, this way.
Bana tutun, bu şekilde.
Hold on to me.
Tutun bana!
If my only hold on you is that you're used to me...
Yani sadece alıştığın için benimlesin.
I'll have to hold it on you, but I think you better let me have it.
İfadeni almak zorundayım, ama sen versen daha iyi olur.
He had nothing to hold on to except me.
Benden başka tutunacağı hiçbir şeyi kalmamıştı.
Real scum. That's why you hang on to me. You know if you can't hold someone like me, you'll never hold any woman!
Ben pisliğim, gerçek bir pislik, bu yüzden benimlesin, benim gibi birine sahip olamazsın, hiçbir kadına sahip olamazsın.
Hold on to my job by just stringing along, afraid to look anywhere... because I might see what they don't want me to see?
Görmemi istemeyecekleri şeyleri görürüm diye etrafıma bakmadan ve hiçbir şeyi umursamadan işime devam mı edeyim?
Pardon me, commander, are you ready to hold discipline on the cook, sir?
Affedersiniz komutanım, aşçının disiplin sorgusuna hazır mısınız?
But if they won't listen to me, I can't hold a gun on'em.
Ama beni dinlemiyorlarsa kafalarına silah dayayamam ki.
Cheap, chiseling bag of hot air knows better than to hold out on me.
Ucuz, boş söz torbası benden gizlediklerinden daha fazlasını bilir.
You just give me rewrite. Hold on to your hat.
Dur bakalım hele.
You know, anything we can think of to hold them up. You can rely on me, Roberta.
Bana güvenebilirsin, Roberta.
I command you and all who would charge me to hold your peace on pain of endangering your immortal souls.
Size emrediyorum, Kim ki ağzını tutamayıp beni suçlamaya kalkarsa... ölümsüz ruhunu büyük bir tehlikeye atmış olacaktır.
General Leclerc asks me to tell you that they're on the march... to hold fast!
General Leclerc yolda olduklarını size söylememi istiyor hızlı bir şekilde!
You know, my wife, she gives me one every morning, and I just can't seem to hold on to it
Karım, her sabah bana bir tane verir ve her nedense onu muhafaza edemem.
If I could only find me something to believe in again, something to hold on to.
Eğer yeniden herhangi bir şeye inanabilseydim... Tutunacak herhangi bir şey...
You just wanna hold that football and have me come running at to kick at it so you can pull it away and see me fall flat on my back!
Futbol topunu tutacaksın çünkü ben ona tekmelemek için koşarken tam vuracağım esnada çekip sırt üstü yere kapaklanmamı göresin!
I tried to hold on, but I was handcuffed from behind. I turned my head around, but he punched me on the chin, So I sank to the bottom of the bathtub.
Hapishaneye beni almak için geldiler ve Lille Meydanı'ndaki bir binaya götürdüler ve içlerinden bir kişi tüm kıyafetlerimi çıkardı ve beni suyla dolu bir küvetin içine koydu.
Come to think of it, you could always hold a gun on me.
Biz usta hırsızlar ateşli silah kullanmayız.
If you're gonna go backwatering on me, I ain't going to hold it against you.
Konuştuğumuz gibi davranmazsanız gücenmem.
You can't tell me that they're unable to hold the perimeter... on a small town through early morning.
Bana, küçücük bir kasabada, sabaha kadar asayişi sağlayamayacaklarını söyleme.
I wasn't hanging on to you, but to my pain, trying to hold it, to keep you near me, to keep us together.
Sana değil acıma tutunmuştum seni yanımda, bizi bir arada tutmak için acı çekmeyi sürdürdüm.
And if, it seemed to me, in the middle of a battle, whatever was happening, and he spied a pig, he would leap out, unscrew the great hammer you have for breaking tracks, and rush off, bash this pig on the head, drag it back, bring it in through the side pannier door, um, and get hold of these two cans of water and light up the stove, and boil the water and scrape the pig.
Ve, bana öyle gelirdi, çatışmanın ortasındaysak ne olursa olsun, bir domuzu gözetler birden dışarı fırlar, tankı durduran büyük çekicin vidalarını gevşetir aniden saldırarak domuzun kafasına vurur onu geri sürükleyerek tankın yanında bulunan kapının önüne getirir su bidonlarını alıp ocağı yakar suyu kaynatır ve domuzu temizlerdi.
If you want to live to fight me, keep hold of yourself just for another ten minutes.
Eğer benimle dövüşecek kadar yaşamak istiyorsan, Kendini bir on dakika kadar daha tut
I wanted to hold her close to me, weep tears on her shoulder and engage in oral sex.
Onu kendime yakın kucaklamak, omzunda gözyaşlarını silmek ve oral seks yapmak istiyordum.
Hold on to me.
Beni bırakma!
- Hold it like that on the eyes... while I get some- - - You want me to hold it like that?
- BÖyle mi tutayım?
I remember how you used to hold me, and how I used to sit on your face and wriggle, and... afterwards, how we'd watch till the sun came up.
Beni nasıl tuttuğunu ve yüzüne oturarak, suratını buruşturduğumu hatırlıyorum. Sonra da güneş doğana kadar seyrederdik.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]