English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ O ] / Only this

Only this traducir turco

29,015 traducción paralela
Only this day, the office was a burning piece of metal where an RPG just took out the pilot.
Ama o gün o RPG *, pilotun işini bitirdiğinde ofis yanan bir metal parçasına dönüşmüştü.
Only this time I found a way to make it totally legal.
Ama bu sefer hukuken yapmamızın bir yolunu buldum.
Only you could pull this off with such short notice.
Kısa sürede bunu bir tek sen başarabilirdin.
Speaking of, I've only allotted 28 minutes for this conversation, which is very generous of me.
Yeri gelmişken, bu konuşmaya yalnızca 28 dakika tahsis ettim. Çok cömert davrandım bilesin.
What this means, as Mr. Price has stressed, is that this new loan program will not only provide the economy with a much-needed jump-start but, more importantly, give economic relief... To those most affected post-Five / Nine.
Bay Price'ın da belirttiği üzere bunun anlamı bu yeni kredi sistemi yalnızca ekonomiye ihtiyacı olan takviyeyi sağlamayacak daha da önemlisi 9 Mayıs saldırılarından en çok etkilenenlere ekonomik rahatlama sağlayacak.
Rebuilding our database is the only solution to this problem.
Bu problemin tek çözümü, veri tabanımızı yeniden inşa etmek.
Swear to God, the only reason why I think I've gotten this far...
Tanrıya yemin ediyorum ki, davada bu kadar mesafe katettiğimi düşünmemin sebebi,
And... and I seem to be the only one that's putting this...
Görünen o ki, bunu anlayan yegane kişi de benim...
This depraved abomination is a cold-blooded killer and only the harshest penalty will suffice.
Bu ahlaksız iğrenç adam soğukkanlı bir katil. Ve sadece en acımasız ceza yeterli gelecektir.
That's why I propose stricter background checks to ensure the only guns in this city are in the hands of responsible, conscientious... It's a crisis... - gun owners.
Bu yüzden silahları bu şehirde, sadece görevli ve sağduyulu kişilerin taşıması için daha katı sabıka kontrolleri teklif ediyorum.
Are you telling me that an institution of this size with only a half a dozen patients in it has absolutely no medication at all?
Bunun gibi sadece bir düzine.. .. hastası olan yerin ilacı olmadığını..... söylüyorsun öyle mi?
And the only way we're gonna get out of this alive is if we stick together and work as a team.
Buradan çıktık diyelim, nereye gideceğiz? Teşekkürler, Pete. Ve buradan çıkmanın tek yolu ekip olarak..... çalışıp bir arada olmamız.
And a spirit whispered in my ear that the mystery to this abduction is only gonna be untangled by a man who knows the comings and goings of the other side.
Ve bir ruh kulağıma bu kaçırma gizeminin sadece diğer tarafa gidip ve gelen bir adam tarafından çözüleceğini fısıldadı
This is the only road around for miles.
Bu miller etrafındaki tek yol.
No, with this many people, there's only enough oxygen in the shelters for a few hours, at most.
Hayır, bu kadar insanla sığınakta sadece herkes için birkaç saatlik oksijen olur.
The only address they have for her is here at this college.
Elde ki tek adres bu okul için.
This is a bird that sings at night only.
Bülbüller gece öterler.
Ha ha ha ha! And this amazing long-term vision can only be possible with your near-term support.
Ve bu uzun dönemli proje sadece sizin yakın dönemdeki yardımlarınızla gerçekleşebilir.
There were 27 systems that fit the criteria, but this one is the only one that plausibly matches our experiences there. Ours?
Kriterlere uyan 27 sistem var ama bu, sadece bu tecrübelerimize makul geldi.
All this fascinating information, and the only thing I keep thinking to myself is... you don't really seem like an Andrea.
Tüm bu etkileyici bilgiler ve benim düşünüp durduğum şey ise senin hiç Andrea gibi durmadığın.
There's only so many places to run to in this country.
Onu bulmak ne kadar zor olabilir?
Alec, we only have this weak lager, is that okay?
Alec, sadece bu hafif lager var, olur mu?
I only came to this concert because I was told it was a potluck.
Çünkü bu toplantıya gelmemin tek nedeni açık büfe olacağının söylenmesiydi.
The only way to truly be happy in this world is to be good-looking.
Gerçekten mutlu olmanın tek yolu, güzel görünmektir.
Only way to stay fed in this world is to keep the right company.
Bu dünyada aç kalmamanın tek yolu doğru insanlarla birlikte olmaktır.
No one on this ship is in a position to criticize. It's only temporary...
Bu gemideki kimse birini eleştirecek durumda değil.
Because we knew that making a home in this place was the only chance humanity had to go on dreaming.
Çünkü bu yerde bir ev yapmanın insanlığın hayal etmesi gereken tek şans olduğunu biliyorduk.
But when the call came for this mission, only one of us was going to be on that ship.
Fakat bu görev için çağırıldığımızda sadece birimiz gemide olabilecektik.
The only reason he got involved in rocketry was because ever since he's a little kid, he's focused on this idea of getting to Mars.
Roketçilikle uğraşmasının tek sebebi çocukluğundan beri Mars'a gitme fikrine odaklanmış olmasıydı.
-'Cause like I said, this is the only card I have left to play.
- Çünkü dediğim gibi elimden başka bir şey gelmiyor.
I was actually starting to believe that you cared about this case, but the only thing that you care about is putting it to bed as quickly as possible.
Ama tek umurunda olan bu davadan bir an önce kurtulmak. Bu ne cüret?
- I know you only did this so she'll tell me to take the deal, but thank you.
Bana anlaşmayı kabul et demesi için yaptığını biliyorum ama yine de sağ ol.
Although... and I realize this is the kind of observation that would only occur to the mind of an eternal being... how did they afford that apartment?
Yine de sadece benim gibi ebedi varlıkların fark edebileceği bazı gariplikleri de fark ettim bu gözlemlerimde. Oturdukları o evin kirasını nasıl karşılayabiliyorlardı?
Normally only the First Lady gets to see this.
Normalde bunu yanlızca First Lady görebilir. Tanrım.
How did this law not only get in place in Florida, but around the country?
Florida'da ve ülke çapında nasıl yürürlüğe girmişti?
How did people make sense of the segregation, this white and colored-only drinking...
Ayrımcılığa, beyaz ve sadece renkliler ayırımına nasıl mana verebildiler? Delilik bu.
This is my only friend in here.
Buradaki tek arkadaşım o.
We needed a cover for why you're not in your cell, and this was the only way to do it.
Hücrende olmamanı açıklayabilmemizin tek yolu buydu.
Then trust me, this is the only way to get what you want.
- Bana güven istediğini almanın tek yolu bu.
Well, that's never gonna happen, because the only way to win this thing is to get down in the mud, and if I was gonna be your lawyer, which I'm never gonna be, I'd tell you that's the last place you want to be when you're staring down the barrel of an indictment.
Böyle bir şey olmayacak çünkü bunu kazanmanın tek yolu çamura bulanmak ve eğer senin avukatın olsaydım, ki asla olmayacağım çamura bulanmanın, bir çuval suçlamayla karşı karşıyayken iyi bir fikir olmadığını söylerdim.
Until this thing goes through, not only are you gonna keep your hands off Mike, you're gonna be his personal protector in here.
Bu iş bitene kadar Mike'ı rahat bırakmakla kalmayacaksın, onu koruyacaksın.
Then Mike's chance of getting out of prison is gone, which means Cahill's not the only one that needs to use this to try and get something.
O zaman Mike'ın hapisten çıkma şansı yok olur. ... ki bu da bir şeyler elde etmek için bu programı kullanması gereken kişinin sadece Cahill olmayacağı anlamına geliyor.
But Mr. Cahill, if it comes to light that you obtained this program illegally, not only am I going to this case, you're gonna be faced with a charge of malicious prosecution.
Ama Bay Cahill eğer bu programı illegal yollardan ele geçirdiğiniz ortaya çıkarsa bu dava kapanmakla kalmayacak, siz de kötü niyetle takipten yargılanacaksınız.
This was only one day.
Daha sadece bir gün oldu.
So what you're telling me is, not only are they pulling Mike's deal, but you're going to lose this case for nothing?
Yani hem Mike'ın anlaşması yattı hem de bu davayı yok yere kaybedeceksin öyle mi?
Because she gave me some line about being the only person she'd ever done this with.
Çünkü bunu yaptığı ilk kişinin ben olduğumu söyledi.
Louis, if you're really the only man she's ever done this with, then that means you've got something that this other man doesn't have.
Louis eğer gerçekten bunu yaptığı tek kişi sen isen, sende diğer adamda olmayan bir şeyler var demektir.
Kevin, listen, I'm only telling you this so that you'll see- - See what?
- Kevin bunu sana söylüyorum ki- -
How is this always the only thing on?
Neden kanallarda sürekli bu şey var?
She said that the only way to prove our innocence was to get this tape back.
Masumiyetimizi kanıtlamanın tek yolunun bu kaseti geri götürmek olduğunu söylemişti.
If he'd only put in $ 30 worth of gas, I would have made it through this tunnel. Seriously.
Sadece 30 dolarlık benzin koysaydı bu tüneli geçmiş olurdum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]