English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ T ] / That one over there

That one over there traducir turco

513 traducción paralela
You know, ever since we were married that one over there has been after me for not eating enough.
Şuradaki arkadaş evlendiğimiz günden beri yeterince yemiyorum diye uğraşıp duruyor benimle.
- That one over there. Who?
- Oradaki.
Just like that one over there.
Tam oradaki gibi.
How about that one over there?
Şuradakine ne dersiniz?
- That one over there
- Şuradakinden olsun.
Look how good that one over there is
Bak şuradaki ne güzel dans ediyor.
But we need three. I like that one over there.
Ama bize üç tane lâzım.
You'll fly that one over there, sir, 140.
Oradaki 140'ı uçuracaksınız efendim.
How about that one over there?
Şurası nasıl?
That one over there is Lisca Bianca.
Şu ilerdeki de Lisca Bianca.
That one over there has a teeny-weensy bit more elan.
Ah! Şuradakinde biraz daha canlılık var.
That one over there's pretty nice.
Şuradaki oldukça iyidir.
So that one over there didn't say anything?
Yani bu adam size bir şey anlatmadı?
That one over there has struma.
O kızın guatrı var.
That one over there, and this one over here.
Peki size duvardaki o deliklerin nasıl açıldığını sorabilir miyim? Şurada bir tane ve orada da bir tane.
That one over there...
Şuradaki...
I'm sure it is, but I meant that one over there.
Eminim ama ben şu masayı kastediyordum.
You're telling me... that there's one on that chair over there?
Üstünde hayalet mi oturuyor?
- Right at that post there he... - You mean the one... - where he fit his neighbour into a draw over a petticoat?
- Şu jartiyer yüzünden kapışan komşulardan mı bahsediyorsun?
You see that one twinkling over there?
Şuradaki parıldayanı görüyor musun?
That sofa's been there for 15 years, and no one ever fell over it before.
O koltuk 15 yıldır orda ve daha önce kimse üstüne düşmemişti.
Take that black one over there.
Oradaki siyah atı getir..
That fire over there must be the one they set.
Şuradaki ateş onların yaktığı olmalı.
If they staged that bedroom act, then the uncle must have really been there... and your little girl put one over on old man Gruber.
Eğer onlar yatak odası sahnesi sergiledilerse amca hala orada olmalı... ve senin küçük kızın da yaşlı Gruber'i oyuna getirdi.
Look at that one over there.
Şuradakine bak.
Did you ever stop to think, Porter, that in over three years... there's one word we've never said to each other, even in fun?
Hiç düşündün mü, üç yıldan fazla bir süredir en keyifli zamanımızda bile, hiç söylemediğimiz bir kelime var.
That brown one over there.
Şuradaki kahverengi valiz.
The next day I might take a fancy to that little skinny one over there.
Sonraki gün de şuradaki sıska güzeli tercih edebilirim.
What's so different about it here from over there or anyplace you go that one person couldn't live in both places just as easily?
Burası oradan ya da gittiğin herhangi bir yerden ne kadar farklı? Bir insan neden ikisinde de rahatça yaşayamasın?
Don't con me, sheriff. The minute this gun is loaded, one of you brave boys might decide to go for the rye just to fire it. And if you fired it, that might alert a few state cops down there, and the game would be over, wouldn't it?
Bana numara yapma, şerif. bu tüfek doldurulduğu anda, siz cesur çocuklardan biri onu ateşlemek için harekete geçmeğe karar verebilir ve ateş ettiği taktirde, aşağıdaki bir kaç eyalet polisini harekete geçirebilir ve oyun biter.
If so, I'll have you know there is one God that is lord over the earth... and one captain over the Pequod.
Eğer öyleyse size dünyada bir Tanrı Pequodda da bir kaptan olduğunu hatırlatacağım.
We call this particular one the Bitchi-Bashi because there's so much lovely stuff that goes over it.
Biz bu köprüye Bitchi-Bashi diyoruz. Çünkü oradan muhteşem yaratıklar geçer.
Please, put this one over here. And that there.
Lütfen birini buraya koyun, diğerini de oraya.
I have a car, that one over there, an apartment...
Öyle mi?
That's my aunt over there, the pretty one.
Şuradaki de teyzem, sevimli olan.
It's one of the shirts that were over there.
Hani geçen gün şu masanın üstünde duran gömleklerden birini.
For leaving that car over there. That's the one you should have moved.
Orda duran arabayı çekmen gerektiği için.
The second one, the one over there, that's Donner, California.
İkincisi, yani şu tarafı gösteren Donner, California.
That one that you so cleverly spotted, the head on the wall over there, and the one you're about to trip over.
Çok zekice anladığınız gibi, Gerçekten bir kaç tane var. orada duvarda bir baş, ve bir tane de üzerine basmakta olduğunuz.
Maybe that's inevitable, when there's only one man, one court with the power of final justice over a territory five times the size of most states.
Sadece bir adam ve bir mahkeme olduğu zaman toprakları çoğu eyaletin beş misli olan bi yerde mutlak adalet gücü ile.
The man they dug that one for ought to be buried over there.
Adamın biri burayı birisini gömmek için kazmış olmalı.
Zabrinczski, there's an ice drill in that building over there, the orange one.
Zabrinczski, şu karşıdaki binada, turuncu olanında, bir buz matkabı var.
There I was without a horse, behind that log and them Rebs was all over me, but there was one didn't have no gun.
- Orada atım yoktu, bir kütüğün arkasındaydım ve Güneyliler etrafımı çevirmişti. - Aralarında silahı olmayan biri vardı.
That little rock over there, the one on top of the big rock, let's see if you can hit that.
Şuradaki küçük kaya, orada, büyük kayanın üstündeki bakalım onu vurabilecek misin?
Yes, this one and that blue dress over there, please.
- Evet bunu ve oradaki mavi elbiseyi, lütfen.
If that one's there, and this one's here, then it's over there.
Eğer o oradaysa ve bu da o zaman orada işte.
The one over there, shaking hands with that nigger.
- Kimi sorduğumu anladın. - Şu zenciyle el sıkışan adam.
Harvey, go over there and make a nigger out of that white one.
Hücreye gir Harvey. Ve şu zenci seven adamı benzet.
And... if there's one thing I've learned... it's... it's... you get over here... and you get down there like that...
Ve... eğer öğrendiğim birşey varsa... o da... o da... sen buraya gel... ve sen de şuraya gel bakalım...
E had been the three there. Halifax was seated to the side of Chamberlain, that one turned over for Churchill and it said :
Üçünün bir araya geldiği o gün ; Chamberlain'in hemen yanında oturan Halifax Churchill'e şu soruyu sormuş :
I mean, I reckon I could hit that tree over there- - The one behind the hillock.
Yani, şu ağacı vurabilirim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]