English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → inglés / [ Z ] / Zamanda

Zamanda traducir inglés

38,343 traducción paralela
Üzgünüm, kötü bir zamanda geldim.
I'm sorry. I've come at a bad time.
Kefal edilecekti. Herhangi bir fiziksel acı Ve aynı zamanda görmezden gelme Yararsız bir yiyen olmak.
Well, he'd be spared any physical suffering and also the ignominy of being a useless eater.
Bilgilendirilmiş olmalıydım Aynı zamanda sen de Bu düzenlemeleri yaptı.
I should have been informed at the same time you made those arrangements.
Alo? Kötü bir zamanda mı aradım?
Hello?
Doğru yerde, doğru zamanda bilgisayarını al, dosyaları indir.
Right place and time, grab his computer, download files.
O gün aynı zamanda uçuş günüydü.
People were flying that day too.
Herhangi bir yerde ya da herhangi bir zamanda olabilir.
He could be anywhere, or anytime.
Fakat beni bu zamanda bırakıp gitmenize rağmen gerçekten gitmiş olmayacaksınız.
But I've realized that even after you leave me today, you will never truly be gone.
Aynı zamanda korkutucu.
And terrifying.
Uyuşturucu suçlarına karışmış azami sayıda kişiyi hapsedecek hapishaneler inşa edilmesi için eyalet fonlarını artırmakla kalmıyor, aynı zamanda 100.000 polis memurunu sokağa çıkarıyordu.
[Stevenson] Not only does he increase funding to states to build prisons to lock up as many people involved in drug crimes, but also to put 100,000 police officers on the street.
Aynı zamanda bu kitlesel suçlulaştırma ve topluca hapsetme örüntüsüyle ilgiliydi.
It was also this pattern of mass criminalization and mass incarceration.
Ama aynı zamanda sadece siyah cesetler göstermekte de bir sorun var.
But I also think there's trouble of just showing, you know, black bodies as dead bodies, too.
İşin gerçeği, bu zamanda yaşıyoruz ve bunu hoş görüyoruz.
And the truth is, we are living at this time, and we are tolerating it.
Artık kafamı sıkıntılarımızdan alacak bir işim olduğu için ve aynı zamanda da seninle birlikte yapabileceğim için iyi demek az kalır.
Now that I have something to take my mind off our situation and connect me to you at the same time, yeah, we're better than good.
Kaybolmayacak, söylediğim zamanda geri dönecek.
It's not gonna go dark, and he'll be back here when I said he would.
- Haklısın, buraya sana yağ çekmeye gelmedim ama aynı zamanda menkul kıymetler kanunu hakkında hatırlatma duymak için de gelmedim.
You're right, I didn't come down here to kiss your ass, but I didn't come for a refresher on securities law either.
Aynı zamanda onu sana benim getirdiğim de yazıyor.
But it also says that you acknowledge that I brought her to you.
Aynı zamanda kirli.
"Filthy" would be another.
Dr. Kushel'in röntgen sonuçlarında prefrontal korteksinde anormal karanlık bölgelerde utanma ve empati duyguları ve aynı zamanda dürtü kontrolü ile ilişkili olarak ortaya çıktı.
Dr. Kushel's SPECT scans revealed abnormal dark regions in his prefrontal cortex, indicating deterioration in areas associated with feelings of shame or empathy, also impulse control.
Çıtır çıtır ama aynı zamanda da puf puf oluyor.
It will be crispy but fluffy.
Kan demişken, bu Ay aynı zamanda katil.
Speaking of blood, this moon is also a killer.
121 tünelimizin üçte ikisi yakın zamanda incelendi.
Two-thirds of our 121 tunnels were recently inspected.
Ve aynı zamanda kendimizi bulmak ve macera yaşamak için bir fırsat.
And also an opportunity to kinda like... find ourselves and be adventurous.
Aynı zamanda "Jaws." Aslında hepsi.
It's also "Jaws." In fact, it's everything.
Kanlı ay evresi boyunca o evde yaşayacaklar. Bütün o boktan şeylerin yaşandığı zamanda.
See, they're gonna be living in that house over the period of the blood moon, when all of the bad shit happens.
Ama aynı zamanda daha başka nöbet geçirmeyeceğin, dershaneye gitmek zorunda olmadığın anlamına geliyor.
But it also means no more seizures, no more juku.
Belirlenen zamanda, hala güçsüz olduğumuzda,
At the appointed time, when we were still powerless,
Bu aynı zamanda senin de zaferin Ajan Simmons.
Oh, this is your victory, too, Agent Simmons.
Aynı zamanda hepimizi uzak tutmak için mükemmel bir sigorta poliçesi.
But it's also the perfect insurance policy to keep us all at bay.
Sanki birisi yakın zamanda çok ağır bir araçla üzerinden geçmiş gibi.
As if someone recently drove over it with a very heavy vehicle.
Yakın zamanda dünyada çok nadir bulunan bir maden Batı Çin'de keşfedildi.
A vast deposit of rare earth minerals was recently discovered in Western China.
Geçen sefer üstünkörü yapmıştım ancak en kısa zamanda tekrar yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
I just slipped that in there very casually because I think that's something that we should start doing very soon.
En kısa zamanda bunu telafi etmeliyiz.
That we just got to get back on track, baby.
Korkunç aynı zamanda tabii.
But scary, of course.
Aynı zamanda Malibu'daki şu harbici kalelerden birinde kalıyoruz duvara da şu koca koca noktalar çizen herif var ya, onun tablosunu asıyoruz
And we live in a legit-ass castle in Malibu with one of those big modern art pieces by the guy who does the big dots.
Sıcaklıklar yükseliyor, mercan kayalıkları yok oluyor. 65 milyon yıl önce düşen meteordan beri, bu kadar kısa zamanda bu kadar bitki ve hayvan türünün soyu tükenmemişti.
Temperatures are rising, coral reefs are dying, and not since a meteor hit the earth 65 million years ago, have so many species of plant and animals become extinct in such a short time.
Çin yakın zamanda havayı en çok kirleten ülke olarak Amerika'yı geçti.
And China has recently surpassed the United States as the world's number one polluter.
İklim değişikliğinde en az payı olan küçük ada ulusları, aynı zamanda en şiddetli sonuçlarla karşı karşıya kalacak.
The small island nations who contribute the least to the causes of climate change, are actually going to feel the worst uh, impacts.
Altı yedi yaşlarımdayken dedem bana Kuzey ve Güney Kutbu'ndaki buzların eriyeceğini anlatırdı. Bunun sonucunda suların yükseleceğinden ve yakın zamanda adalarımızı sular altında bırakacağından bahsederdi.
Back when I was six or seven, my grandpa told me about how the ice in the North Pole and the South Pole will melt away, and as they melt, the water will rise and soon flood our islands.
Paris Anlaşması tarihi bir anlaşma oldu. Sadece bizi varmamız gereken yere götüreceği için değil, aynı zamanda ilk defa bütün ülkeleri kenetleyerek belirli adımlar ve hedeflere götürmesi bakımından da.
The Paris Agreement ended up being a historic agreement, not because it gets us to where we need to be eventually, but for the first time, locking in all countries into verifiable steps and targets that they're gonna take.
Sadece çevresel bir sorundan bahsetmiyoruz. Bu aynı zamanda ulusal güvenlik sorunudur.
This is a national security issue.
Yakın zamanda çıkarsan iyi olur o zaman çünkü tedarikçimi öğrenmek istiyorlar.
Well, you best be soon..... cos they want to know the name of my supplier.
Mümkün olduğunca en kısa zamanda ara. Benim için en önemli şey bu şu an.
As soon as possible, which is the whole point of me ringing you now.
Aynı zamanda aynı yerde.
Same time, same place.
Mümkün olan en yakın zamanda seni ziyaret edeceğim, tamam mı?
I'm gonna visit you as soon as I can, okay?
En kısa zamanda yapacağımızı söyledim.
I said we'd get to it soon as possible.
Aslında üye armasını aldığınızda... aynı zamanda sırtınıza hedef tahtanızı asmış oluyordunuz. Çünkü birilerinin gözleri daima üzerinizde oluyordu.
The fact is, when you put on a gang's patch you might as well paint a target on your back'cause someone's always got you in their sights.
Aynı zamanda adı Charles Falco.
Also known as Charles Falco.
Eğer yakın zamanda onu hapse tıkmazsak kulağa geldiğinden daha kötü olacak.
If we don't put him in prison soon, it's gonna be worse than it sounds.
Çünkü bu uzayda bulunan bir portal değil. Bu zamanda bulunan bir portal. Çözdüm.
It's a portal in time.
Ajan Elizabeth Albee, güncellenmiş diski her gün aynı zamanda...
Every day at the same time,

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]