Yap traducir español
421,590 traducción paralela
Burada ne yapıyorsun?
¿ Qué haces aquí?
Ne yapıyorsun?
¿ Qué estás haciendo?
Droidlerin ve kalkanın bakımını o yapıyormuş.
Ha estado reparando ese generador de escudo y esos droides.
Gerrera, ne yapıyorsun?
¿ Gerrera, qué estás haciendo?
Bekleyin, o ne yapıyor?
Espera, ¿ qué está haciendo?
Teklifimiz, belirlenmiş tarih itibarıyla geçerli seçmen sunamayan iki eyalette yeni bir seçim yapılması.
Lo que proponemos es una nueva elección en los dos estados que no pudieron enviar electores válidos dentro del plazo.
Ben daha büyük ve güçlü bir uçak uçuruyordum ama silahlar o kadar ağırlık yapıyordu ki bir tankı uçuruyor gibiydim.
Yo piloteaba uno más grande, más potente, pero las armas que llevaba pesaban tanto que era como pilotear un tanque.
Pazartesi Meclis oylaması yapılmasına izin veremezdik.
No podíamos dejar que la Cámara votara el lunes.
Ben de bu ağacın altına tuvaletimi yapıyorum.
Y yo estoy aliviándome debajo de este.
Seninle ne iş yapıyor peki?
¿ Y cuál es su asociación contigo?
Çölde yapılacak büyük ölçekli veri depolama merkezleri.
Centros de almacenamiento de datos a gran escala en el desierto.
- Doğru olanı yapıyoruz.
- Estamos haciendo lo correcto.
- Sabah programlarını kim yapıyor?
- ¿ Quién hará los programas matutinos?
Değişiklikler yapılması şart.
Hay que hacer cambios.
Smokin giyebilen biriymiş gibi yapıyorum ve birden smokin giyebilen biri oluyorum.
Actúo como si pudiera vestir esmoquin, y de pronto puedo vestir esmoquin.
- Ne yapıyorsun?
- ¿ Qué haces?
Burada ne iş yapıyorsunuz?
¿ Qué haces aquí?
Tehlikeye girmesi durumunda buna dayanabilecek bir yapıda değil.
Si está en peligro, no resistirá.
Sadece kampanyayla ilgili yorum yapın.
Hagan comentarios sobre la campaña solamente.
Ülkeyi güvende tutma çabalarımızın parçası olarak devamlı yapılıyorlar.
Se hacen continuamente para mantener la seguridad del país.
Go-kart pisti yapıyorlarmış.
Estaban construyendo un go kart.
- İfadesi için pazarlık yapıyorlar.
- Están negociando su testimonio.
Ajans muhteşem işler yapıyor.
Esa agencia hace un gran trabajo.
- Çok iyi işler yapıyorlar.
- Hacen un gran trabajo.
Sadece söyleneni yapıyorum.
Solo hago lo que me dicen.
Kimin ne yapıp yapmayacağıyla ilgili hiç tahmin yürütmem.
Nunca doy por hecho qué hará la gente ni qué no.
Bu işi uzun süredir yapıyoruz.
Ya tenemos experiencia.
Bilmiyormuş gibi yapıyordu... ama biliyordu.
Fingía no saberlo pero sí lo sabía.
Hep kendi istediğini yapıyorsun.
Siempre haces lo que quieres.
- Bunu parti için yapıyorum.
- Lo hago por el partido.
Fakat bu işin yapılış şeklinden memnun olmayan FBI ajanları var.
Pero hay agentes del FBI descontentos con cómo sucedió todo esto.
- Bu gazetede böylesi hiç yapılmadı.
- Este periódico nunca lo hizo.
Hasar kontrolü yapıyoruz.
Estamos en control de daños.
Bunu nasıl yapıyorsun?
¿ Cómo lo haces?
Başkan'ın organ nakli sırasındaki bağış listesiyle ilgili bir haber yapıyor.
Está haciendo un artículo sobre la lista de donantes en la época en que el presidente recibió el trasplante.
Sinemada, ara sıra yapılan gizli toplantılarda.
El cine, alguna reunión clasificada.
Onları ne istersen yap.
Haz lo que quieras con todo.
Doğru olanı yapıyorsun.
Estás haciendo lo correcto.
- Kurul için isim alışverişi yapıyoruz.
- Intercambiando nombres para el gabinete.
Ama sonra sürekli alıştırma yapınca ayakkabı kiralamadaki çocuk bana "yıkılıyorsun" dedi.
Pero luego practiqué y practiqué hasta que el que alquila los zapatos me dijo "decente".
Geceleri o üstteymiş gibi yapıp onunla konuşurdum.
Por la noche, fingía que él estaba arriba y le hablaba, y cuando no me contestaba, siempre pensaba :
Deniz tutmuyor olsaydı şu an ne yapıyor olurdum biliyor musun?
¿ Sabéis qué es lo que estaría haciendo ahora - si no me mareara?
- Ne yapıyorsun? !
¡ ¿ Qué estás haciendo?
Hatta İ'nin noktasını kocaman kalp yapıyorum.
Hasta dibujo en el punto de la "i" un corazón enorme.
Tüm NBA oyuncuları soğuk suya dalma terapisi yapıyor.
Todos los jugadores de la NBA hacen terapia de inmersión en agua fría.
İki sayı fark vardı. Maçın bitimine bir saniye kalmışken bana faul yapılmıştı.
Perdíamos por 2, quedaba solo un segundo, estaba como un flan.
Haritadaki kırmızı raptiyeler zehirli keresteden yapılmış dolapların yerlerini gösteriyor.
Vale, entonces las chinchetas rojas del mapa marcan las localizaciones de los armarios que se hicieron con la madera tóxica.
- Oğlu için numara yapıyordu.
Eso solo era un teatro para el niño.
Kimse size böyle yapın demedi!
¡ Nadie te ha obligado!
Kaçınma manevrası yap!
¡ Tomen acción evasiva!
Konuşmanı yap.
Da tu discurso.
yapıyorsun 36
yaptı 88
yaptın 100
yapıyor 33
yaptım 350
yapamam 3103
yaparım 315
yapacağım 517
yapmayacağım 170
yaparsın 77
yaptı 88
yaptın 100
yapıyor 33
yaptım 350
yapamam 3103
yaparım 315
yapacağım 517
yapmayacağım 170
yaparsın 77
yapacağız 90
yapmalıyım 51
yapma 5445
yapamıyorum 389
yapmış 19
yapmalısın 91
yapalım 156
yapıyorum 103
yapmadım 132
yapıyoruz 20
yapmalıyım 51
yapma 5445
yapamıyorum 389
yapmış 19
yapmalısın 91
yapalım 156
yapıyorum 103
yapmadım 132
yapıyoruz 20
yapma ya 98
yaptılar 29
yapmak istiyorum 29
yapmadın 55
yapamaz 108
yaptık 46
yapacak 54
yapacak bir şey yok 96
yapmak istemiyorum 51
yapar 46
yaptılar 29
yapmak istiyorum 29
yapmadın 55
yapamaz 108
yaptık 46
yapacak 54
yapacak bir şey yok 96
yapmak istemiyorum 51
yapar 46