Sadece traducir francés
358,767 traducción paralela
Eğer sadece arkadaşlarımın doğum günlerine... katılsaydım bu evi asla terk etmezdim.
Si je n'allais qu'aux fêtes de mes amis, je ne sortirais pas de chez moi.
Sadece seni tayin ettireceğim.
On vous mutera.
Sadece düşün bunu tatlım, ama çok uzun sürmesin.
Réfléchissez-y, ma chère. Mais pas trop longtemps.
Sadece biraz ütülemeliyim. - Hadi ama Jules.
Je vais mettre un petit coup de fer.
Sadece beni soymaya çalıştığını düşünüyorum.
Tu cherches à me déshabiller.
Onlardan sadece on dakika içinde... üç tane yerdi.
Il pouvait s'en enfiler trois avant de partir.
- İstemiyorum. - Güzel, Dobbs! - Pekala, sadece sizin için.
Bien joué, Dobbs!
Bak, üzgünüm. Sadece... Burada kapana kısılmış gibi hissetmek istemiyorum.
Désolée, je veux pas être bloquée ici, je veux rentrer.
Sadece dinle beni.
Écoute-moi.
- Sadece kafasını rahatlatıyor.
Et quelle coupe de cheveux atroce.
- Biraz eğleniyoruz sadece. - Evet.
On s'amuse un peu.
Sadece dedikoduları duydum.
J'ai entendu que des rumeurs.
- Hayır, sadece boşanma kağıtları.
Ce sont ses papiers de divorce.
Evet, sadece- - çok aniydi.
Oui, mais... ça sort de nulle part.
Sadece beş peso.
Seulement cinq pesos.
Şimdi sadece sert bir adamım.
Maintenant je suis un grand gaillard.
Ben sadece...
Je suis juste...
Ben sadece güvenlik görevlisiyim.
Je ne suis qu'un garde de la sécurité.
Telsiz ve silah sadece numara.
Le talkie walkie et le révolver sont des leurres.
Demek ki şüpheli sadece Amerikalıları değil tüm yabancıları hedef alıyor.
Le pseudo système cible non seulement les américains, mais tous les étrangers.
Amerika değil, sadece şehirdeki güvenlik kameraları var.
Contrairement à l'Amérique, nous sommes limité côté caméras de surveillance à travers la ville.
Sadece öyle demek hoşuma gitti.
J'aime l'impression que ça donne.
Ayrıca sadece Kolombiya'da yetişiyor, yani bölgeye özgü.
Ça pousse également ici en Colombie, et est donc spécifique à la région.
İstediği sadece para değil, kurbanları da cezalandırmak.
Ce n'est pas juste pour l'argent mais faire en sorte que ces victimes soient punies.
Sadece bunlardan mahrum olarak sokakta yaşayan bir çocuk... -... bunların değerini bilir.
Seul un enfant des rues qui manquent de toutes ces choses connait bien leur valeur.
Bu çocuklar sadece kukla.
Ces enfants sont juste des marionnettes.
Bence sen sadece kandırılan bir çocuksun.
Je pense que tu es juste un gamin que l'on manipule
Sadece arkadaşlarını korumaya çalıştığını biliyorum.
Je sais que tu veux juste protéger tes amis
Kullanılmış spor çantası gibi kokmasını engellemek için sadece 7 kat boya yetti.
Et dire qu'il n'a fallu que sept couches de peinture pour que ça ne sente plus comme l'intérieur d'un vieux sac de sport.
Bu kızın sadece seninle sevişmek için geldiğini mi düşünüyorsun?
Donc, tu crois que cette fille ne vient ce soir pour aucune autre raison que de coucher avec toi.
- Sadece sana değil.
Ce n'est jamais juste toi.
Burada sadece bir gece kalacak.
Il n'est là que pour une soirée.
Belki de sadece bir tesadüftür.
Ou peut-être que c'est une coïncidence.
Peter Lewis sadece dikkat dağıtıcı değil, bir terörist.
Peter Lewis n'est pas qu'une distraction, c'est un terroriste.
Sadece mücadeleyi kazandı, savaşı değil.
Juste la bataille, pas la guerre.
Sadece bunu.
- Juste ceci.
Sadece elimizdekiler var.
Juste ce qu'on sait déjà.
Sadece mevcut trafiği gerçek zamanlı göstermeye yarıyorlar.
Elles ne fournissent que des images en temps réel du trafic.
Sadece rahatla ve gözlerini kapa.
Détendez-vous, fermez les yeux.
Tamam. Sadece ne olduğunu soruyorum.
Je demande juste ce qu'il s'est passé.
Sadece bu konuda tutarlı.
Le seul détail sur lequel il est cohérent.
- Yerinde değilim. Bu kararı sadece sen verebilirsin.
C'est une décision que vous seul pouvez prendre.
Jüri sadece Tırmık'ın göstermek istediğini görecek.
Un jury ne verra uniquement ce que Scratch veut leur montrer.
Sadece 25 yılın uzun olduğunu söylüyorum.
Non. Je dis juste que 25 ans est une longue peine.
Sadece eşyalarımı alıp gideceğim.
J'attrape tout ça et je m'en vais...
Sadece takılıyorduk.
On te charrie.
- Sadece bazı arkadaşlarım.
Certains amis.
Sadece nasıl hayatta kalınacağını öğrenmelisin.
Il faut juste apprendre comment survivre.
Sadece maçı izlemeye gelmiştim.
Bon sang, je venais mater le match ce soir.
Sadece sizin için.
Rien que pour toi.
- Sadece acıyı.
Juste de la douleur.
sadece sen 117
sadece sen ve ben 157
sadece bu mu 17
sadece sordum 78
sadece merak ettim 133
sadece bir adam 18
sadece benim 48
sadece sen varsın 16
sadece merak ediyorum 23
sadece senin 16
sadece sen ve ben 157
sadece bu mu 17
sadece sordum 78
sadece merak ettim 133
sadece bir adam 18
sadece benim 48
sadece sen varsın 16
sadece merak ediyorum 23
sadece senin 16
sadece beni 16
sadece bir gece 27
sadece ben 126
sadece seni 36
sadece biraz 87
sadece ikimiz 113
sadece bekle 58
sadece bu 76
sadece bir kere 62
sadece bir 91
sadece bir gece 27
sadece ben 126
sadece seni 36
sadece biraz 87
sadece ikimiz 113
sadece bekle 58
sadece bu 76
sadece bir kere 62
sadece bir 91