English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ A ] / At the office

At the office traduction Turc

5,066 traduction parallèle
That whole museum thing, the guys at the office Had a pool going...
Tüm o müze olayı, ofistekilerin ortak fikri birlikte takıldığınız yada birbirinizi öldürdüğünüz yönündeydi.
I was working late at the office, alone.
Büromda çalışıyordum. Yalnızdım.
They need me back at the office.
- Ofise dönmem gerekiyor.
Well, someone actually dropped this off at the office for me today- -
Sanırım bugün birisi, bunu benim için ofiste düşürmüş.
Rough day at the office?
Ofiste yoğun bir gün müydü?
Rough day at the office?
Ofiste zor bir gün müydü?
You want me to drop you at the office?
Seni ofise bırakmamı ister misin?
Listen, I have to call you back. I'm at the office.
Sonra ararım, şu an ofisteyim.
Just another day at the office, huh?
Ofiste bir başka gün daha, öyle mi?
Think he'd be bold enough to try something at the office and not just his penthouse?
Sanırım bunu kendi dairesinde değil de ofiste yapacak kadar cesur biri.
Huh. Long day at the office, John Ross?
Ofiste uzun bir gün müydü, John Ross?
But I learned to leave my work at the office to make time for you.
Ama işimi ofiste bırakmayı ve sana nasıl vakit ayıracağımı öğrendim.
- I left him at the office.
- Onu ofiste bıraktım.
I mean, you know, as far as anyone knows at the office, we're just co-workers and friends.
- Ofisten birileri öğrenene kadar sadece normal arkadaş ve mesai arkadaşıyız.
OK, have them drop it at the office.
Tamam, ofise bıraksın çocuklar.
Just another day at the office.
Günlük ofis işleri işte.
Look, just please don't tell anyone at the office about any of this, okay?
Bakın, kimseye söylemeyin lütfen Ofiste bunun hakkında kimse herhangi bir şey bilmesin, tamam mı?
Meet me back at the office.
Tekrar ofiste buluşalım.
Uh, that was Wylie back at the office.
Ofisten Wylie aradı.
You call me at the office?
Ofisi mi aradın sen?
- No, I'll eat at the office.
Öptüm!
But I was able to leave word at the ranger's office, and I talked to 911, and they said they were gonna send someone as soon as possible.
Ama ben, ranger'ın ofisinde kelimeyi terk başardı ve ben, 911 konuştuk kısa sürede ve onlar birilerini göndermek olduğunu söyledi.
We'll meet in Francis's office at the West Wing.
Francis'in Batı Kanadı ofisinde buluşuruz.
I assume they briefed you fully at the war office.
Savaş bürosunda sizi bilgilendirdiklerini varsayıyorum.
I saw Harmon at the post office. Why don't you call him?
Postanede Harmon'ı gördüm.
My office is right down the block at the stock exchange, come with me.
Ofisim bu bloğun aşağısında. Borsacıyım. Benimle gelin.
I understand you did some very important work at the Chicago field office.
Chicago saha ofisinde çok önemli işler yaptığınızı biliyorum.
The Assistant Undersecretary at the Foreign Office.
Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı.
You should be in no doubt, Crowe, there are some very important people who admire what you have done at the Foreign Office.
Şüphen olmamalı Crowe, Dışişleri Bakanlığı'nda yaptıklarına hayran olan bazı çok önemli insanlar var.
We'd gathered the principal ambassadors at the Foreign Office. Prince Lichnowsky you know.
Dışişleri Bakanlığı'nda büyükelçileri bir araya getirdik.
Sir Eyre Crowe remained at the Foreign Office and represented Great Britain at Paris Peace Conference of 1919.
Sör Eyre Crowe, Dışişleri Bakanlığı'nda kaldı ve 1919'daki Paris Barış Konferası'nda Büyük Britanya'yı temsil etti.
That you've been to my office, that you've cooked dinner at my home, or that the president was there.
Ofisimde bulunmanı, evimde yemek pişirmeni hatta Başkan'ın da orada olduğunu konuşmaman gerek.
Take him to the nearest state police office and text my number with the address.
Onu en yakın eyalet polis ofisine götürüp adresi benim numarama atın.
My office knows where I'm at, I know the police!
Bırak gideyim! Ofisimdekiler nerede olduğumu biliyor, polisi tanıyorum.
For instance, if you're off-site, taking a deposition or something or at a lunch meeting, then I can use the office. Or if I'm at a meeting, say... in the conference room, then you can use the office. You're mad about the meeting.
Mesela sen dışarıdayken ya da yemekteyken ofisi kullanabilirim veya ben konferans salonunda toplantıdayken sen ofisi kullanabilirsin.
I mean, hell, she'd fight with people in line at the post office over nothing.
Ortada hiç bir şey yokken bile posta kuyruğunda insanlarla kavga edebilirdi.
You being at the D.A.'s office now, it's almost like you joined the family business, come on.
Şimdi başsavcının ofisinde çalışıyorsun ya sanki aile işine katılmışsın gibi oldu. Gel hadi.
Mm. You know, I could've met you at the office.
- Ofiste de buluşabilirdim seninle.
So the device is on one of the vehicles at your office? Yup.
- Yani cihaz işyerinizdeki herhangi bir araç üzerinde mi?
Your performance at the marshals office. Moved to tears'cause he was missin'was just so I'd take care of your problem for you.
Kayıp diye gözü yaşlı Federal şerif teşkilatına geldin ki problemini senin için halledeyim.
I met her at the post office and we had a coffee.
Onunla postahanede karşılaştım ve bir kahve içtik.
However, the courts have ruled that there's a limited expectation of privacy at office parties, so we...
Ama, mahkemeler ofis partilerindeki gizlilik seviyesinin yüksek olmayacağını belirtiyor.
After he started working in San Francisco at Conde Nast, he comes into the office and they want to give him a computer with all this crap installed on it and say he can't install any new things on this computer,
Böylece Conde Nast'te çalışmak üzre San Fransisco'ya geldi. Ofise girdiğinde, içine bir sürü bok püsürün yüklendiği bir bilgisayar verirler. Üzerine başka bir şey yükleyemezsin derler, ki geliştiriciler için rezaletin bayrak tutanı bir durumdur.
To this day, I find it remarkable that anybody, even at the most remote podunk field office of the FBI thought that a fitting use for taxpayer dollars was investigating people for criminal theft on the grounds that they had made the law public.
Bugün bile şaşırdığım bir konu var. Herhangi bir insanın, en ırak köydeki bir ofiste çalışan bir FBI ajanının bile, halkın vergisini hukuku kamuya açan birine hırsızlık suçlaması için harcamasını aklım almıyor.
At the D.E.A.'s office, the gunmen knew about two of the hidden security cameras.
Narkotik şubesinde tetikçiler iki gizli kameranın yerini biliyorlardı.
Have him meet me at the FBI office.
FBI ofisinde benimle buluşsun.
She starts work at the D.C. office next month.
Önümüzdeki ay Washington'da çalışmaya başlıyor.
We assume it's because the chief was running the Miami office of the Bureau at the time.
Olaylar sırasında Miami teşkilatının başındaki amir o olduğu için diye düşünüyoruz.
Everyone at the post office is under mandatory surveillance till they identify the leak.
Köstebek bulunana kadar Postahane'deki herkes zorunlu gözetim altında.
You are looking at Ted Caldwell's computer, the one we seized from his office.
Şu an Ted Caldwell'ın bilgisayarına bakıyorsunuz. Ofisinden aldıklarımızdan bir tanesi.
- You signed a directive ordering a mandatory security upgrade at the post office.
- Neyi? - Postahane'nin güvenliğini iyileştirmek için imzaladığın talimatı biliyorum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]