But in truth traduction Turc
818 traduction parallèle
But in truth, there's only one.
Ama aslında sadece bir tane var.
But I was raised in an orphanage where I was taught to tell the truth.
Ama ben ise gerçeği söylemem gerektiği öğretilen bir yetimhanede büyümüştüm.
To tell the truth, since I heard you moved to Edo I've visited your house often, but you were never in
Aslını söylemek gerekirse, Edo'ya taşındığınızı duyduğumdan beri... sık sık evinize geldim ama hiç evde yoktunuz.
Do you swear or affirm that the evidence you shall give in the case now in hearing shall be the truth, the whole truth and nothing but the truth, so help you God?
Şimdi sana söylene veya kanıtlanan şeylerin doğru olup olmadığına... yalnızca doğruyu söyleyeceğine yemin edermisin?
But what Miss Stanley told the police about my poor boy there ain't a word of truth, so help me.
Ama Bayan Stanley'in zavallı oğlum hakkında polise anlattıkları doğru sözler değildi, o yüzden bana yardım edin.
But to tell you the truth, Keyes... I wasn't a whole lot interested in goldfish right then. Or in auto renewals, or in Mr. Dietrichson and his daughter Lola.
İşin gerçeği Keyes, o anda ne balıkları ne kaskoyu, ne de bay Dietrichson ve kızı Lola'yı düşünüyordum.
But we've got to tell the truth for once in our lives.
Ama ömrümüzde bir kez olsun gerçeği söylemek zorundayız.
The intent was humorous, but like many sarcasms, it contained the germ of truth... for the small cities which make up the backbone of the nation... are all in the same pattern.
Niyeti komik olsa da pek çok iğneleyici söz gibi ülkenin belkemiğini oluşturan, aynı yapıdaki küçük şehirler için gerçeğin özünü içeriyordu.
But did you not stand in that box and swear by Almighty God as you shall stand before Him on the great day of judgment that you would tell the truth, the whole truth and nothing but the truth?
Ama siz o kürsüde durdunuz. Ve Yüce Tanrı'nın huzurunda gerçeği, yalnızca gerçeği söyleyeceğize yemin etmediniz mi?
But sometimes the weight of evidence, just because it's in the record... is heavy enough to crush the truth.
Fakat bazan kanıtın ağırlığı sırf kayıtta yer aldığı için gerçeği ezecek büyüklüktedir.
But the truth is, Joan, I'm not the sort of person God would be very likely to be interested in.
Gerçek şu ki Joan, Tanrı'nın ilgilenmek isteyeceği türden biri değilim ben.
But the truth will emerge in the pages of history.
Ancak hakikat tarih sayfalarında ortaya çıkacak.
I have two nights watched with you, but can perceive no truth in your report.
İki gecedir bekliyorum sizinle : hiçbirşey göremedim dediklerinize benzer.
The truth of which lies not on our screen, but in your heart.
Gerçek perdelere yansımaz ancak kalplerinizde yaşar.
The truth is that a soldier has but one function in life, one lone excuse for existence... and that is to carry out the order of his superiors.
Bir askerin hayatında tek bir gerçek vardır. Varlığının tek sebebi... üstlerinden gelen emirleri sorgusuz sualsiz uygulamaktır.
In truth I am but a poor jester in this farce of dark shadows.
Gerçekte ben bu manasız karanlık gölgelerin içindeki zavallı bir soytarıdan başka bir şey değilim.
Do you swear the testimony you shall give in the proceedings now before us... shall be the truth, the whole truth and nothing but the truth, so help you God?
Mahkeme huzurunda Sadece ama sadece doğruyu... söyleyeceğinize tanrının huzurunda yemin eder misiniz?
Here, ladies and gentlemen, the truth, nothing but the truth on the extraordinary life of Lola Montes, reenacted by the entire company in pantomime, acrobatics, tableaux vivants, with music and dance and with the entire orchestra.
Burada, bayanlar ve baylar Lola Montes'in sıra dışı hayatına yönelik gerçekler, sadece gerçekler tüm kumpanya tarafından müzik, dans ve tüm orkestra eşliğinde pandomim, akrobatik hareketler ve yaşayan bir tablo şeklinde yeniden canlandırılıyor.
Do you swear the testimony you're about to give in this inquest... is the truth, the whole truth and nothing but the truth, so help you God?
Gerçeği, sadece gerçeği... söyleyeceğinize yemin eder misiniz?
But the truth is always there in the morning, isn't it?
Ama sabah olunca gerçekle baş başa kalıyorsun, değil mi?
We think we know the full truth, but in reality we don't know a thing.
Bize göre bütün gerçekleri biliyoruz ama gerçekte hiçbir şey bilmiyoruz.
But in the name of Pulitzer, tell them the truth!
Ama Pulitzer aşkına onlara gerçeği anlat!
- But there's no truth in it.
- Ama bu doğru değil.
But out there, the fire burned away my doubts and I saw the truth crystal clear in my mind and in my heart.
Ama orada, ateş tüm kuşkularımı yakıp kül etti ve bana gerçekleri, aklım ve yüreğimde kristal berraklığında gösterdi.
In science, there is nothing holy but the truth.
Bilimde gerçekten başka kutsal bir şey yoktur.
But the truth of the matter is that I'm just interested, you know, in Principles of Modern Banking and The History of Piracy,
Ancak aslına bakarsanız, sadece ilgimi çekiyor, bilirsiniz işte... Modern Bankacılık prensipleri ve korsanlık tarihi,
But there are also, in every place and epoch those who value the truth, who record the evidence faithfully.
Fakat aynı şekilde, her yerde ve dönemde gerçeğe değer veren ve onu sadakatle kaydeden birileri olmuştur.
I'm sorry the old one couldn't tell you the truth... but I had to find out your part in all this.
Eskisinin sana doğruyu söylemediği için üzgünüm. Fakat, bütün bu olayların içinde senin yerini bilmek zorundaydım.
But I do assure you, sir, there was no truth in the accusation.
Ama sizi temin ederim ki bu suçlamada gerçeklik payı yoktu.
Za speaks truth, but fire cannot live in men.
Za doğru söylüyor, ama ateş bir insanın içinde yaşayamaz.
But what if one day he should meet his honor in truth, face to face?
Ama eğer bir gün... şerefiyle gerçekten... yüzyüze gelmek zorunda kalırsa?
but in the moment of truth -
Ama gerçeklik anında...
Charity suffereth long, and is kind ; charity envieth not charity vaunteth not itself, is not puffed up doth not behave itself unseemly seeketh not her own, is not easily provoked, thinketh no evil rejoiceth not in iniquity, but rejoiceth in the truth beareth all things believeth all things, hopeth all things, endureth all things.
Merhamet uzun süre acı çeker ve naziktir ; merhamet kıskanmaz merhamet kendiyle övünmez, şişinmez kendisine yakışıksız davranmaz kendisini aramaz, kolayca kışkırtılmaz, kötü düşünmez günahla neşelenmez, ama gerçekle neşelenir herşeye göğüs gerer herşeye inanır, herşey için umutludur, herşeye dayanır.
But always with just a ring of truth in it.
Ama hep bir parça gerçeklik vardı sözlerinde.
Well, I resist using it, but in this case... the professor will give us the truth.
Kullanmamakta ısrar ediyorum,... ama Profesör gerçeği söyleyecekse.
But there's no point in covering my eyes in front of ruthless truth.
Ama acı gerçekler karşısında gözleri kapamanın da bir anlamı yok.
Rejoiceth not in iniquity, but rejoiceth in the truth.
Kanun önünde evli değilsiniz ama aslında evlisiniz.
But, Mr Kroll, in truth, Josef Gort exists only out of your illness.
Fakat Bay Kroll, gerçekte Josef Gort sadece sizin hastalığınızın ürünü.
But Mr Webster, in a criminal case, my responsibility is to the truth and only to the truth.
Fakat Bay Webster,... suç davalarında, sorumluğum doğruyu bulmak sadece doğruyu bulmak.
Many means of fight were tested in the course of time, but the truth is that no organization, no direction is yet in sight which could direct the proletariat towards victory.
Zaman içerisinde birçok değişik mücadele yöntemi denendi ama gerçek şu ki, işçi sınıfını zafere ulaştıracak olan hiç bir örgüt hiç bir yön ufukta gözükmüyor.
In other words, any heresy that attacks a mystery... can easily seduce ignorant and superficial people, but heresies will never be able to hide the truth.
Başka bir deyişle,.. ... bir kafir dinin esrarıyla alay edip cahil ve sığ insanları kolayca yoldan çıkarabilir. Ama hakikati asla saklayamaz.
But yesterday I have restored the truth, adding that he, Luzhin, with all his virtues was not worth Sofia Semyonovna's little finger.
Ama dün gerçeği ortaya çıkardım ve ayrıca Lujin'in Sofya Semyonovna'nın tırnağı olamayacağını da ispatladım.
But in their hearts I found the truth.
Ben, onların kalbinde gerçeği yeniden keşfettim.
But this time what I held in my hand wasn't a knife, but the truth.
Ama bu seferki silahim biçak degil, gerçekti,
The guy who was murdered, Tokubei well, the villagers think that he died in a fight over Umeno but the truth is that you had him murdered.
Öldürülen adam, Tokubei köylüler, onun Umeno için olan bir kavgada öldüğünü düşünüyor ama gerçekte ise onu sen öldürdün.
But is the truth, as hitchcock observes, in the box?
Ama gerçek, Hitchcock'un gözlemlediği gibi kutuda mı?
It had to read that way, but there wasn't a word of truth in it.
Öyle gerekiyordu ama tek kelimesi bile doğru değildi!
I'm interested in the truth, but you want to turn me into a biased supporter.
Ben gerçekle ilgileniyorum, ama sen, önyargılı bir taraftara dönüşmemi istiyorsun.
It is truth that Turkey it was a barrier in the defense, but we lose Greece e many men, courageous men had been captured.
Türkiye savunma pozisyonunu sürdürdü, ancak Yunanistan'da birçok cesur askeri kaybettik. Birçoğu da esir düştü.
There are people that live in comfort like you do, and other men that are forced to tighten their belts, but all men are equal, and all men have the right to look straight up... at the sky, where the sun of truth shines down.
Senin gibi konfor içinde yaşayan insanlar var. Bir de diğerleri var : kemerlerini sıkmaya zorlananlar. Ama aslında herkes eşit...
As commander, they asked many times to me if it was difficult to congregate these squadrons, but in the truth the inverse one was transferred.
Komutan olarak zaman zaman bana pilotları gönderdiğimden dolayı cehenneme gidip gitmeyeceğim sorulurdu. Aslında durum farklıydı.
but in the end 317
but in order to do that 29
but in my defense 43
but instead 336
but in a good way 48
but in the meantime 283
but in time 33
but in 118
but in my experience 31
but interesting 19
but in order to do that 29
but in my defense 43
but instead 336
but in a good way 48
but in the meantime 283
but in time 33
but in 118
but in my experience 31
but interesting 19