English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ O ] / On the ground

On the ground traduction Turc

8,187 traduction parallèle
Buckle up, everyone, and we'll be on the ground in 20 minutes.
Herkes kemerini bağlasın 20 dakika içinde alana iniş yapmış olacağız.
Get down on the ground, motherfucker!
Yat yere, pislik!
All right, just imagine : you're in a field, dew on the ground, fog in the air.
Bak, sadece hayal et bir sahadasın ıslak bir zeminin üstünde.
- See you on the ground.
Yerde görüşürüz.
- You lay on the ground...!
- Yere uzandın!
Yeah, and they're not that much fun on the ground most of the time, but there are those moments when suddenly...
Evet ve onlar dünyada genellikle o kadar eğlenceli değildir. Ama bazen öyle bir an gelir ki...
Get down on the ground. Put your hands behind your head.
Yere yat, ellerini başının arkasına koy.
Probably better that one of us keeps his feet on the ground.
Birimizin aklının başında olması daha iyi olur sanırım.
On the ground?
Yerde mi?
- Okay, Okay. - Get down on the ground!
- Tamam, tamam!
It was on the ground floor, but the window was too small.
Yerdeydim ama pencere çok küçüktü.
All of you, face down on the ground, now.
Hepiniz, yere yatın hemen.
It was on the ground right around where the shooter would've been standing.
tam ateş edenin bulunduğu yerde.
Bus driver gets out the bus, opens the doors, pulls out all the luggage on the ground, and then skedaddles.
Otobüs şöförü araçtan iniyor, kapıları açıyor, valizleri yola indiriyor, tüyüyor.
- Get on the ground now!
- Silahını indir.
And if you think I mean on the ground,
Ve sebebini bildiğimi zannediyorsan, seni yumruklarım!
I feel a lot better than I do down on the ground, that's for damn sure.
Yerde olduğumdan daha çok şeyler yapabilirim gibi hissediyorum orası kesin.
I ain't there on the ground, and whatever you do, I know you'll make the right choice.
Orada değilim ama ne yaparsan yap doğru olanı yapacağını biliyorum.
You do a tourniquet, and I'll clean it up when we get on the ground.
Sen turnike uygula, yere indiğimizde ben icabına bakarım.
Sheriff, I was the first one down there. This gentleman here was already on the ground, then a couple seconds later, my dad showed up.
Şerif oraya ilk ben indim ve bu çocuk zaten yerdeydi, babam sonra geldi.
I was... talking, and the next thing I knew, I was on the ground.
Ben konuşuyordum, sonra hatırladığım tek şey yerde yatışım.
One of them comes through that door, you squeeze and you don't stop till they're on the ground.
Onlardan biri girerse sık ve hepsi yığılana kadar durma.
So you want me to get down here on the ground right now and do some burpees?
Şu anda burpee yapmamı mı istiyorsun?
Now the original storefront on the ground floor used to keep inventory upstairs in apartment 3C, which they used to move merchandise with a private elevator.
Zemin kattaki asıl vitrin, üst kattaki 3C dairesindeki özel asansörle yapılan ticareti saklamak için kullanılmış.
And it's on the ground. Here we go.
İşte böyle.
On the ground!
Yat yere yat!
My parents were on the ground.
Ailem yerdeydi.
Take out your weapon and put it on the ground.
Güzel, silahını çıkar ve yere bırak.
She falls on the ground dazed.
Kadın yere düşüyor, sersemlemiş hâlde.
Get down on the ground!
Yatın yere!
Now the FBI's resources are strained, so... they're letting Sam and Kensi track the vehicle on the ground.
Kameralar da dâhil. FBI'ın kaynakları dolu. Aracı, Sam ve Kensi'ye yerden takip ettiriyorlar.
On the ground!
Yere yatın!
Kicking and, er, then, he was on the ground.
Vurup duruyordu. Ondan sonra adam yere yığıldı.
Down on the ground, everyone!
Herkes hemen yere yatsın!
Down on the ground!
Yere yatın!
- Down on the ground!
- Yere yat!
OFI's coordinating with our detectives. We boots on the ground. We'll find him.
Yangın Soruşturma Bürosu dedektiflerimizle beraber çalışıyor.
Stay on the ground!
Yerde kal!
Get down on the ground now!
Hemen yere yat!
Get on the ground now!
Hemen yere yat!
♪ Like wreckage on the ground ♪
Yere uzanmış enkaz gibi mi?
Uh-huh. Well, it feeds on algae specific to a shallow marsh, but average flock size dictates that the marsh needs to be at least 60 hectares to be a proper feeding ground.
Bu tür yosunla beslenir, özellikle de sığ bataklıklarda yetişenlerle fakat ortalama sürü boyutu, uygun bir beslenme alanı olabilmesi için bataklığın en az 60 hektar büyüklüğünde olması zorunluluğunu getiriyor.
I thought you prided yourself on your widespread contacts and having your ear to the ground?
Geniş bağlantıların ve her yerde kulağın olduğu için kendinle övündüğünü sanıyordum.
They put me in the ground, and on top of that, it was in front of Avery McKernon.
Onlar beni yere gömdü, bunun da üstüne, hepsi Avery Mckernon'da bunları gördü.
On the count of three, you're gonna drop to the ground as fast as you can.
Üçe kadar sayacağım ve en hızlı şekilde yere yatacaksın.
I mean, there's EMF in the church, but it's built on a burial ground.
Kilisede EMF vardı ama altı mezarlık alanıymış.
And we are disguising it with a lot of awnings and a lot of ground cover on the floor.
Bunu da çok sayıda tente ve zeminden çekim ile kapatmayı deneyeceğiz.
And yet, here we are, on the same ground, because...
Ama şu an aynı yerdeyiz çünkü?
If that hammer falls on an empty chamber you'll be dead before you hit the ground.
Eğer o horoz boş mermi yatağına gelirse yere düşmeden ölmüş olursun.
- Down on the ground, dammit!
- Yere yatın hemen!
You hold your ground, insist on your right to the quota and we will stand with you.
Davanızdan vazgeçmeyin, kota konusundaki hakkınız için ısrar edin. Biz de size destek olalım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]