Elbette değil traduction Anglais
1,915 traduction parallèle
Hayır, hayır, elbette değil, ama sorun zamanlamada.
No, no, of course not, but there is the question of timing.
Hayır, elbette değil.
No, definitely not.
- Benim hatam değil anne. - Elbette değil.
- Mom, it's not my fault.
Elbette değil.
Of course he's not.
- Elbette değil, burası çok güzel!
- Of course it is, it's also beautiful here.
Hayır Anthony, elbette değil.
No, Anthony, that's not what this is all about.
- Elbette değil.
- Of course not.
- Hayır, elbette değil, ama - Kurallara gelirsek,
- No, of course not, but - and as for the rules,
- Elbette değil.
- Well, of course it isn't.
Hayır, elbette değil, ama senin zekanı köreltebilir, kişiliğini değiştirebilir?
No, certainly not, but could it blunt your intelligence, alter your personality?
- Hadi ya? Hayır, elbette değil.
- No, not really.
Hayır, hayır. Elbette değil. Bir de öldü.
No, no, of course not- - he died.
Hayır Bobby. Elbette değil.
No, bobby, of course not.
Tamamen değil elbette, ama ağabeyine kötü birşey olursa, o zaman biz, yani sen ve ben Edmund, Maria'ya yardım edecek pozisyona geliriz ve onu Mansfield'e kabul ederiz.
Not all, of course, but should the worst happen with your brother, then we, I mean you and I, Edmund, would be in a position to help Maria and accept her back here at Mansfield.
Sanırım ilk bilgisayarımı 1993'te almıştım ve kendi kendime öğrendim. Artık oldukça iyi kullanabiliyorum ama genç nesil kadar değil elbette.
I think it was in 1993 that I bought my first computer and I learned myself and I can handle it now quite well but not like the young people.
- Elbette o iş her ne ise sanırım, hazırlamak zorundasındır önemli değil?
- Elizabeth, surely whatever work it is you feel you must get done, can wait!
Elbette, barbarlığı, ya da vahşeti ya da acımasızlığı değil sadece seninle, hayatta olmanın büyük, neşesini.
Not the... Not the inhumanity or the barbarity or the brutality, but... Just the sheer joy of being alive.
Tek kadın olmak zorunda değil, elbette.
Not necessarily one woman, of course.
Problem değil elbette sizin için de değilse.
That's ok. As neither are you.
- Elbette bilemezsin, değil mi?
- No, you wouldn't, would you?
Elbette değil.
Of course not.
Onu cesaretlendirmiyorsun, değil mi? Elbette ki hayır.
- You're not encouraging him, are you?
- Elbette. Seninle değil.
- Keep telling yourself that, Mom.
- Elbette, problem değil.
Sure, no problem.
beyzbol sopaları sıcak dağlama çubukları... kaynak makinesi, kör bıçaklar, kerpeten ve elbette taşlar verilip gönderilmeleri lazım değil mi?
/ you know, the ones he didn't shoot / or set on fire- - / the family of that poor little girl
Hayır, elbette öyle değil ama... ona hayatıma ulaşma fırsatı veriyorum, hakkımda her şeyi biliyor ve bunları bana karşı kullanıyor.
No, of course not. But I did give him full access to my life and now he knows all this stuff about me and he uses it, you know? - He uses it to get in.
Mantıklı... değil, elbette...
It... doesn't, of course...
- Gerçek değil elbette.
- Course it isn't!
Elbette, benim ki Başkanın kızı değil.
Of course, mine isn't the President's daughter.
Kütüphaneye bakabilirsiniz elbette ama unutmayın ki burası Smithsonian Kütüphanesi değil.
So, yeah, you can look in the library, but I have to warn you it's not the Smithsonian.
Hiç güzel değil elbette, ama...
That's not cool. But... But...
Elbette öyle değil.
Of course not.
Elbette anlıyorum, bu kolay değil...
Of course, I understand that it's not...
- Değil elbette!
- No?
Palmeri gibi değil elbette.
Not like Palmeri, though.
Sadece ekonomik anlamda değil. Elbette, hazineyi kullanımdan sakladığımız doğru.
And I don't just mean economically, although we derive inordinate treasure from its exploitation.
-... çünkü onu seviyorum... - Elbette değil.
- Of course not.
Onun uyuşturucu işine karışmış olabileceğini elbette düşünmüyorsun değil mi?
- You don't think she might've been mixed up with drugs, do you?
Elbette, ama bu 300 yıl kadar önceydi, değil mi?
Yeah, but that was like 300 years ago, wasn't it?
Elbette bunu onun için yapabilirsin, değil mi?
Surely you can do this for her?
Elbette, bu Tanrı'nın planı değil.
Surely, this is not God's plan.
Elbette umurunda olmaz yara bene, sende değil.
Of course... I've got the scar, not you.
Elbette ki değil.
Of course not.
Elbette, sosyal ağ şeyiydi, değil mi?
Sure. Like the social network kind of thing, right?
Elbette ki kızımla ilgileniyorum, bu akşam mümkün değil.
Of course my daughter matters, but tonight is out.
Sorun değil, elbette.
Sure, no problem.
Elbette. Sorun değil.
Sure, no problem.
Elbette haklı olabilirsiniz. Ama mücadele etmeden değil.
Well of course you may be right, because Ö but not without a struggle.
Elbette. Ama herzaman değil.
Well, not always.
- Maalesef, mümkün değil. - Elbette mümkün.
Sorry, it's not possible.
Özür dilerim, elbette öyle değil.
I'm sorry. Of course he's not.
elbette değilim 21
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi canım 39
değil mi dostum 28
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi çocuklar 56
değil mi ya 25
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi canım 39
değil mi dostum 28
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi çocuklar 56
değil mi ya 25